23 Nisan’da Anıtkabir’e gittim. Büyük Atatürk’ün manevi huzuruna yaklaşırken bazı çocukların yaygaraları, insanların ve ailelerin “sırıtarak” mozolenin önünde fotoğraf çektirmeleri beni rahatsız etti. Ben aynı yerde saygı duruşuna geçtim. Gürültüler ve gülüşmeler devam ediyordu…
Eğlenme ile usa vurma zamanlarını iyi ayırt edebilmeliyiz. Bunu yapamadığımızda olmadık yerlerde ve zamanlarda ölçüsüz davranışlar sergileyebiliriz. Ben isterdim ki, tüm çocuklarımız ve gençlerimiz geçmişi, bugünü ve geleceği irdeleyebilsinler, içinde bulunduğumuz olumsuz şartlara karşı çözüm yolları arayabilsinler, çalışkan ve yaratıcı olsunlar ve bu meziyetlerle yüce Atatürk’ün karşısında gururla ve saygıyla durabilsinler. Ama ülkemizin eğitim sistemini düşününce bu isteğe ulaşmanın olanaksızlığını acıyla hissediyorum.
Okullarımız, eğitim ve öğretim vermekten çok diploma dağıtmakla yükümlü hale getirilmiştir. Bilgi öğretmek ve olumlu davranış değişikliklerini sağlamaktan sorumlu okullarda bugün saygısızlık, derbederlik ve şiddet gittikçe artmaktadır. Çocuklarımızın ve gençlerimizin “beğenilen” olabilmek ve diploma alabilmek için bilgiye gereksinimi yoktur. Bugünkü sınıf geçme sisteminin sayesinde, bilgisizken de kolayca diploma alabilen bir öğrencinin derslerine ve öğretmenlerine; ileride kendine, diğer insanlara ve yaptığı işe saygı göstermesi beklenemez.
Okullarımızdaki bu seviyesizliğin sonuçları her alanda görülmektedir. En kutsal mesleklerden biri olan hekimlikte de bu iflasın belirtileri şiddetle kendini göstermektedir. Artık mesleğimizde insan sevgisine ve onun iyiliğine yönelik çalışmalar gülünç karşılanır hale gelmektedir. İyi bir hekim olmak için bilgiye gereksinim kalmamakta, şarlatanlık ve gösteriş bilimin yerini almaktadır. Büyüyen yanlışlıkları görüp de bazı kaygılarla sessiz kalmanın, ulusumuza yapılabilecek en büyük vefasızlık olacağını düşünmemiz gerekir. Vatanını seven ve milletinin içinde bulunduğu durumdan eziklik duyan herkes bugün elinden geleni yapmalıdır. Çocuklarımızı, gençlerimizi ve insanlarımızı yanlış ve maksatlı fikirlerle zehirleyenlere karşı fikir üretilmediği taktirde, meydan habis kişilere bırakılmış olacaktır.
Çocuklarımız tüm önemli günlerimizin değerini bilmelidir. Yoksa bu günler salt “tatil ve eğlence günleri” olarak görülmeye devam edilecektir. Biz yetişkinler, bu vatan ve milletin geleceği için öncelikle duyarsızlığımızı yenmeliyiz. Milli bayramlarımızın taşıdıkları sembolik değer ve anlamlarını çocuklarımıza ve gençlerimize çok iyi öğretmeli ve onların bu yüce değerlere saygı ve sevgi duymalarını sağlamalıyız. Ancak bundan sonra yüce Atatürk’ün şu dileği gerçekleşecektir:
“Müspet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.”