Evet… Bir dokun, bin ah işit kase-i fağfurdan…
Makalemin ismi, edebiyatımızın harika bercestelerinden olan şu beyitten alınmıştır.
“Neşve tahsin ettiğin sagar da senden gamlıdır.
Bir dokun bin ah işit kase-i fağfurdan.”
Bu yazının başlığı, bundan daha güzel olamazdı. Çünkü, “Ah bu Doktorlar!”, “Yeşil Kart” ve “Hekim Sorumluluk Sigortası” adlı makalelerimden sonra, meslektaşlarımın feryadı, sessizliğin çığlığı olarak ateş gibi düştü yüreğime. Hekimlerin bin bir ah’ını duymak için meğer benim bir dokunmam gerekiyormuş. Bu feryadın, bu çığlığın mesajlara dökülen, rüzgârın savurduğu bazı kırıntılarını, bir takım kısıtlamalara birlikte, genelde mümkün olduğunca metinlere dokunmayarak, sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Merhabalar Sayın Hocam, ben ……. Devlet Hastanesi\’nde Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı olarak çalışmaktayım. Medimagazin’deki yazılarınızı zevkle okuyorum. Özellikle hekim mesleki sorumluluk sigortası ile ilgili yazınız gündemimizi çok iyi anlatıyor. Benim isteğim bu konuyu gündeme getirip kendimizi anlatabilmemiz için yapabileceklerimiz konusunda sizin önerilerinizi almak.Teşekkür ve Saygılarımla…Op.Dr.…..”. Bir diğer okurum bakın neler yazıyor.
“Sayın Hocam Medimagazin’deki yazınızı okudum, içinde bulunduğumuz durumu o kadar güzel özetlemişsiniz ki teşekkür ederiz. Bu anlattıklarınız o kadar çok hekimin başında, ama kol kırılır yen içinde kalır misali kimse bunları dillendiremiyor, başına gelenin geldiğiyle kalıyor. Mahkemelerde hakim ve savcıların aşağılayıcı tavırları kanunda istenebilecek en üst cezaya hükmedilmesi sanki o grubun doğal düşmanıymışız gibi davranılmasının yanında, Adli tıp kurumunun giden bilirkişilik dosyalarında sanki ülkede bulunulan şartları ve hasta yoğunluğundan habersizmiş gibi masa başında dosyada bulunan evrak eksikliği (onamının) el yazısıyla yazılıp hastaya anlayacağı dilde anlatılmadığı, hastaların sanki kontrollere tam anlamıyla uyuyormuş gibi post op çıkan sorunlarda dahi hekimlere hata atfetmesi de bunu kazanca dönüştürmeye çalışan avukat-hasta ikilisi için bulunmaz fırsat oluşturmaktadır. Bunu, bir de Yargıtayın tazminatlarda üst sınırı kaldırmasıyla, el avuçta ne varsa bir tazminat davasında kaybetmek mümkün olmaktadır. Ve bu olayı birçok meslektaşımız şaka zannetmekte, gereken tepkiyi vermemektedir, iş işten geçtikten sonra başına gelince ağlamanın da faydası olmamaktadır. Hocam sizden dileğim bu konularda daha sık yazarak kamuoyu oluşturmanızdır, belki o zaman meslektaşlarımızın tepki göstermesi bu şartların düzelmesini sağlar, yoksa hepimiz aynı gemide batacağız. Saygılarımla. Dr… ….., …… Devlet Hastanesi”. ve işte içimi sızlatan bir başka mesaj…
“Hocam sondan 3. paragrafınızı birebir yaşıyorum doğuda mecburi hizmetini yapan kadın doğum uzmanı genç bir hekimim. Bu yolsuzlukları, Yeşil Kart ihlallerini önlemeye çalışırken ciddi anlamda düşman sahibi oldum, hatta öyle bir hak ki, bu (hastalara göre) sürekli hasta hakları birimine şikayet ediliyorum, aşağıda halk yukarıda halk adına Bakanlık… Doktor arada press…! duyun çığlıklarımızı İMDAATT…”
Yine bir başka gerçeğin haykırılışı;“Sevgili hocam, Bu muhteşem yazınızdan dolayı sizi kutluyorum… Maalesef şu anda doktorlar ne bilim yapabiliyor, ne para kazanabiliyor, ne de saygı görüyor. Hasta yakınlarından dayak yiyor, … adına mecburi hizmet adı altında … yerlerde çürüyor. … … Sizin gibi hala düşünebilen, düşündüğünü açıkça dile getirebilen büyüklerimizin olduğunu bilmek azıcık da olsa UMUT denen şeye sarılmamızı sağlıyor. Saygılarımla Op. Dr…”
Ve yazdıklarımı yaşayan bir öğretim üyesinin mesajı.“…Ah Bu Doktorlar” başlıklı makalenizi büyük bir zevkle okudum. Hem de rüyanızda gördüğünüz şeylerin tam arifesini yaşayan biri olarak teşekkürler… Doç Dr. …. Ü. Tıp Fakültesi
Bir başkası; “… Hocam, son yıllarda okuyup kendimi bulduğum en güzel yazılardan bir tanesi idi. Saygılar sunuyorum. … … ”
Haykırışlarla ve feryatlarla dolu, daha yüzlerce mesaj…
Mesleğimizin bekası için, herkese düşen görevi hakkıyla yerine getirmek gerek. Şeyh Galib ile bitirelim.
“Gül ateş gülbin ateş gülşen ateş cuybar ateş
Semender-tıynet-i aşka besdir lalezar ateş”