Fakültemizde dört yıldır sürdürülmekte olan "Yaşlı Bireye Multidisipliner Yaklaşım Modülü" bu yıl geliştirilerek tekrarlandı. "Yaşam bir öğrenme sürecidir" denir ya, ben de öğrencilerimle birlikte bu eğitim dilimi içinde pek çok şey öğrendim.
Öncelikle gençliğin yaşlanma, yaşlılıkla ilgili fikirler yürütme ve yaşlıyı algılama gibi konularda ne kadar zor durumda olduklarını fark ettim. O zaman gençliğimi hatırlamaya çalıştım. Benim "yaşlılık" ile ilgili öngörülerimi, yargılarımı, duygularımı
Aklıma sabun, naftalin, katı açılmamış kumaş toplarının kokusu geldi. Gülümsedim. Demek ki benim de şimdiki gençlerden bir farkım yokmuş.
Bu yıl Adana Huzurevi’nden bir grup yaşlıyı davet ettik fakültemize. Büyük bir kısmı dinleyici olarak konferans salonunun koltuklarını öğrencilerimizle paylaştı. Bir emekli öğretmen -yaşı yaklaşık 88 olan aklı selim bir bayan- bir yaşlı olarak yaşadıklarını, hissettiklerini ve gençlere aktarmak istediklerini paylaştı. Ardından bir psikiyatri, bir fizyoloji hocası yaşlılığın psikolojik ve fizyolojik özelliklerinden söz etti. Sonra onlarla yaşayan ve mesleğini severek, hissederek yapan huzurevi müdiresi de kendi gözlemlerini paylaştı. Her şey yerine oturdu. Üç günlük eğitim programının yalnızca yarım günlük bir kısmında bile öğrencilerimizin "farkındalık" anlamında bile olsa çok yol katettiklerini sevinçle gözledim
Yaşamın deneyimlerinin ne olduğunu ve nasıl da hafife alındığını düşündüm. Çiçero’yu hatırladım. Hani "yaşlılığın büyük bir amfi tiyatroda gösteriyi en arka tribünlerden izlemesi gibi bir bakış olduğunu" anlatan ifadesini anımsadım. Ama hem sahayı hem tribünlerdeki tüm izleyicileri görebilme lüksünün de yalnızca yaşlılara nasip olduğunu
Birinci basamak sağlık hizmetinin en devamlı müşterileri yaşlılardır. Kendim de sağlık ocağı hekimliği yaparken pek çok yaşlı hastaya baktım. Ama şimdi fark ediyorum ki, onları tam olarak anlayamamışım, empati kuramamışım. Bu yüzden de gerçek anlamda yaklaşamamışım. Yani yaşlı hastalarımı iyi değerlendirememişim. Onların çok yönlü sorunları olabileceğini gözardı etmişim. Onların konuşma ve anlatma gereksinimlerini karşılayamamışım, onların kıymetini anlayamamışım. Keşke şimdiki aklım ve sağduyumla onlara yaklaşma şansım olsaydı. Keşke eğitimimizin bir döneminde bizlere de bu tür bir program uygulanabilseydi diye eseflendim.
Çağımızda yaşlı nüfus giderek artıyor. Yaşlı popülasyonunun özellikleri farklı. Şüphesiz onlara yaklaşım da tıpkı çocuk hastaya yaklaşım gibi farklı. Ve bu hassas grup biyolojik ve psikolojik olarak son derece kırılgan. Üstelik bir o kadar değerli
Umarım bu tür eğitim programları yaygınlaşır. Umarım Türkiye’nin tüm tıp fakültelerinde "yaşlılık" çok yönlü olarak irdelenir ve öğrencilerimiz yılların izlerini taşıyan köklerimize hekimlikleri boyunca gereken saygı ve özeni gösterirler.