19 Mayıs 2006 Gençlik ve Spor Bayramında Ankara metropolünde, kısa bir yürüyüşten sonra gözlediklerim bana göre çok çarpıcıydı.
1968 yılında, öğrencilik dönemimde bir tıp dergisine yazdığım yazıda, o dönemdeki gözlemlerimi “Kültür Emperyalizmi ve Gençlik” başlığıyla yansıtmaya çalışmıştım.
Yürüyüş esnasında o dönemi (38 yıl önce) düşünerek gözlemlerimi değerlendirdim.
Neler değişmişti?
Ya da gelişmişliğimizin niteliği neydi?
Tam da sessiz düşünürken işlek bir caddenin yaya geçişi olan noktasına geldiğimi farkettim.
Geçiş önceliği araçlardaydı. Bulunduğum noktadan sağ tarafa baktığımda, araçların arasından “akrobatik” kıvraklığını da sergileyerek hiçbir kurala uymadan karşıya geçmeyi “beceren” bir sabırsız insan seli vardı.
38 yıl önce nasıldı dersiniz?
İşte bu düzensizlik o zaman da vardı.
Bir yerde düzensizlik varsa, orada temizlik de yoktur diye düşündüm ve çevreme baktım; izmarit, su şişesi, kağıt parçaları yer yer serpilmişti.
Tıp fakültesinde ihtisas dönemimizde şimdi rahmetli olmuş değerli bir hocamızın devamlı söylediği bir söz vardı: “Çocuklar, yaptığınız ameliyat görüntü olarak estetik değilse, fonksiyonel olarak da bozuk demektir.”
Kırmızı ışıklar yanıp araçların trafik akışı durunca ve de yayalar geçiş önceliği hakkını kazanınca, bu haklarını (!) cadde boyunca kullandıklarından yaya geçişi rahattı; 38 yış önceyi düşünerek karşıya geçtim.
Karşı kaldırımda 100 metre yürüdükten sonra önüme ilk çıkan eski adı ile “kıraathane” yeni adı ile “kahvehane”, evrilmiş adıyla “cafe”, fonksiyonuyla “zaman tüketme makinası” olan bir mekanda çay içmeyi düşündüm.
Yaş ortalaması 20-25 olan gençlerle dolu bu mekân hakkında söylenecek olumlu-olumsuz çok şey olabilir.
Ama ilk söylenmesi gereken: “Bu milletin bu kadar boş vakti olamaz” olmalıdır. Şöyle düşündüm:
Bu ülkede işsizlik sorunu, iş düşünmeye fırsat vermeyen ortamların çokluğundan kaynaklanıyor.
Zaman tüketme makinasından 3. sınıf çayımı içip ayrıldıktan sonra yürüyüşe devam ettim. Otobüs durağında birbiriyle sohbet eden iki genç kızın vedalaşma anında neşeyle: “bye-bye” mesajıyla selamlaşmaları, başlarını kaldırıp görebilecekleri kocaman yazılarla tabelaları süsleyen (!) “fast-food” mesajıyla son derece uyumlu görünüyordu. Daha da çarpıcı olanı, “bye-bye” diye selamlaşan gençlerimiz, muhafazakar ve modern kimlikleriyle farklı görünüyorlardı.
Kısa bir yürüyüşle kısa günün hasılatı bu!
Yürüyüşe devam etseydim daha da çarpıcı gözlemlerim olabileceğinden hiç kuşkum yok.
38 yıl önceki gençlikle ilgili yakınmalarım devam edeceğe benziyor.
38 yıl önce “batı müziğiyle mest olan gençlik” diyordum. Şimdi, kulaklarını tıkayan sadece “CD”deki batı müziğini duyar ama çevresine duyarsız bir gençlik gözledim; mekteplisi böyle. Ya “alaylısı!”
Kahvelerde zaman tüketiyor. İş arayıp bulma yerine, işçi arayanın kendisini bulmasını prensip edinmiş. Kahvehaneleri mesai saatinden sonra açarsak düzen değişebilir.