BİR KADIN… BİR AKADEMİSYEN… DR. AYLİN SÖZER’E SAYGIYLA …
Bugün bir kadın daha “kadın cinayetine kurban gitti ve yakılarak öldürüldü”. Bu cümlelere artık ne kadar aşina olduk değil mi?
Sevgili Aylin arkadaşımdı… Meslektaşımdı, bir anneydi, birilerinin çocuğu, ablası, kardeşi ve hocasıydı. Birçok kimliği ile birlikte Dr.Aylin Sözer bir bilim insanıydı. Biz kadınların bilim insanı olması düşünüldüğü kadar da kolay olmuyor. Çalışmalarımız genelde çocuklarımız uyuduktan sonra, onların zamanlarından çalmamanın verdiği rahatlık ve suçluluk duygularından arınarak başlıyor. Sahip olduğumuz farklı rolleri layıkıyla yapabilme kaygısı bilim yapma aşkımızla paralel gidiyor çoğu zaman. Biz kadın akademisyenler bu zorlukları çok fazla telaffuz etmesek de hayatımıza çok emek veriyoruz. Sevgili okurlar, belki aklınızdan emeksiz hiçbir şey olmuyor diye geçirebilirsiniz. Herkesin hayatında büyük mücadele ve emeklerin olduğunu biliyorum. Burada vurgu yapmak istediğim şey, Dr. Aylin Sözer’in de çok emek verdiği büyük mücadelelerle yazdığı bir hayat öyküsü vardı. Bu öykünün bir yerlerinde aslında hepimiz varız. Düşünürseniz, sizin öykünüzün onunki ile kesiştiğini fark edersiniz. Bu nedenle Dr. Aylin Sözer’in bu şekilde bir cinayete kurban gitmesi hepimizin ortak hikayesini etkiledi ve içimizde bir şeyleri öldürdü. Bugün özenli, ince ince dokunmuş bu hayat bir başkası tarafından canice sonlandırıldı. BİR KADIN DAHA KADIN CİNAYETİNE KURBAN GİTTİ!
Resim: Dr. Aylin Sözer ders anlatırken
Biliyorum ki, bir süre sonra Aylin’in fotoğrafı da diğer cinayet mağdurlarını fotoğrafları yanında yerini alacak ve yavaş yavaş bu kalın albümde isimler isimlere karışacak ve unutulacak.
Son yıllarda ülkemizde kadın cinayetlerinde büyük bir artış gözlenmektedir. Özelikle 2019-2020 yılları arasında bu artış çok yoğun. Sadece 2020 yılının ocak ve şubat aylarında 49 kadının cinayete kurban gittiği ve bu durumun artık kanıksandığını görmekteyiz. Bu noktada cezai yaptırımların tekrardan düzenlenmesi gereklidir. Bu yaptırımlar eşleri, erkek arkadaşları, babaları veya erkek kardeşleri tarafından şiddet gören kadınlar için koruyucu bir kalkan olacaktır. Aynı zamanda, 11 Mayıs 2011’de Türkiye Cumhuriyeti tarafından imzalanan İstanbul Sözleşmesi’nin yükümlülüklerinin yerine getirilmesi çok önemlidir. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmesinin kadınlara karşı sergilenen farklı şiddet biçimlerinin azalmasında büyük bir etkisi olacağını düşünmekteyim. Bununla birlikte sevgili Aylin Hoca’mızın da belirttiği gibi, “BİR ÇOCUĞUN HAYATINA DOKUNMAKTAN DAHA BÜYÜK BİR MUTLULUK YOKTUR”. Bu cümle aslında bizlere çok şey anlatmaktadır. Eğitim sistemimizin çocukların akademik başarıları kadar sosyal duygusal gelişimlerini, toplumsal cinsiyet algısının gelişimini destekleyecek şekilde yapılandırılması çok önemlidir. Erkeklerin kadınlara gösterdikleri şiddetin temelinde öfke kontrol yetersizlikleri, sahip olma veya olamama kaygısı, çeşitli duygusal ve davranışsal sorunlar ve yanlış modellemeler, problem çözme sorunları, yoğun psikolojik sorunlar yer almaktadır. Bu noktada okul öncesi yıllardan itibaren çocuklara ve ailelere verilen destekleyici eğitimler aile içi şiddeti azaltabilir. Bu yaşananların toplumda ve bizlerde yarattığı bu travmalar ancak çok yönlü eğitim ve insan haklarını temel alan politikalarla çözümlenebilir.
Yeni yıla çok az bir süre kala gökyüzünden rengarenk, sevgi dolu bir yıldız kaydı. Sevgili Aylin’i, can arkadaşımızı, bilim dünyasının çok değerli bir akademisyenini bir kadın cinayeti sonucunda kaybettik. Bu acının son olması ve bir daha yaşanmaması için gerekli düzenlemelerin bir an önce yapılması bu yılki dileğimiz olsun.