Son zamanlarda belki de en sık duyduğum cümle, “Bir kadın olarak…” Kimse nedense bir insan olarak demiyor da kadın oluşumuza vurgu yapıyor! Bir TED konuşması var bu konuda, o da ilginç. Zira kadınlar da kadın gibi olmayı seçmiş durumda!
Son 30 yıldır eş oldum, anne oldum, doktor oldum, ne bileyim bir sürü şey oldum, ancak feminist olup olmama konusuna hâlâ karar veremedim. Ancak galiba feminist de oldum, en azından ben öyle sanıyorum. Aslında kadınların kadın olmakla ilgili bir dertleri yok temelde. Veya erkeklerin erkek olmakla ilgili dertlerinden daha fazla değildir herhâlde. Bu dünyada kadın olmak gerçekten zor zanaat! Erkeklere ev içindeki iş bölüşümümüzde pek rol yüklemeyen toplumsal yapımızın bu işteki sorumluluğu çok büyük. Bizim toplumsal yapımız böyle de başkaları farklı mı?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2014 verilerine göre okuryazar olmayan erkeklerin oranı yüzde 1,8 iken, kadınlarda okuma yazma bilmeme yüzde 9,2’dir. Yani kadınlarda cehalete mahkûmiyet beş kattan daha fazladır. Yüksekokul bitirme oranı ise kadınlarda 11,7 ve erkeklerde yüzde 16,2’dir. Erkek profesörlerin sayısı 14.751, kadın profesörlerin ise 6.128’dir. Erkek profesörler nerdeyse iki kattan fazladır. Ancak, yıllar içinde kadın akademisyen sayısı artmış ve oran kadınlar lehine olumlu bir hâle gelmiştir. Çünkü akademi düzenli ve risksiz bir yerdir. Çocuk büyütülüp, ev temizlenebilir. Kadın profesör sayısı bu kadar artmışsa kesin bu oranda da rektör vardır! Ama asla rakamlar öyle değil. Birlikte değerlendirelim. Toplam 109 devlet üniversitesinin 103’ünde erkekler rektörken, sadece altısında kadınlar rektör olabilmiştir. Vakıf üniversitelerinde 61/11 şeklindedir bu oran. Kadınlar akademide erkeklerin yüzde 40’ı civarında profesör olabilirken, rektörlerde oran yüzde 5-6’ya düşmüştür. Kadınların erkeklerden daha kötü veya daha iyi yönettiklerine dair bir veri bilmiyorum. Ancak zekânın kadın veya erkek arasında pek de farklı olmadığı yönünde çalışmalar var. Neden kadınlar yönetici olamıyor? Evde ağır sorumluluklar yüklenmekten olabilir mi? Her zaman böyle değil artık. Eşlerin de çocuk bakımında ve ev işlerinde sorumluluk aldığını biliyoruz. Ama hâlâ birçok yerde erkekler yönetici! kadınlara da gayet önyargılı olabiliyorlar. Birleşik Devletler’de yapılan çalışmalar, kadınlara önyargıyla yaklaşıldığını ortaya koymakta. Oysa iş yapma becerisinin cinsiyetle pek de ilgisi olmasa gerek!
Kasten adam öldürme suçundan mahkûmiyet alan erkek sayısı 3.042 iken kadınlarda 717’dir. Kadınların şiddete daha az eğilimli olduğu söylenebilir! Cinsel saldırıya uğrayan kadın sayısı 2.524, erkek sayısı ise 482’dir. Tüm bu veriler bize toplumsal cinsiyetimizin erkek olduğunu haykırmakta.
Çalışan kadın ister üniversite isterse fabrikada olsun, daima erkeklerden daha zor koşullarda çalışmakta. Zira onlara karşı önyargılar var. Kadın çalışmaz! Ne de olsa kadın! Eksik etek! Aptal sarışın! Kadın öğretim üyesi almayalım bölüme! Gebe kalır! Anlaşma yaparız, doğurmasın!
Yukarıda sıraladığım her şey insan haklarına aykırıdır. Ama hayatımızın bir gerçekliğidir. Gebeliğimizden doğumumuza nedense hep sorun olur. Bu da yetmez, eteğimizin boyu, başımızın örtüsü erkeklerin gündemini işgal eder.
Kadınların özellikle gençlik yıllarında desteklenmesi gerekli. Gelecek onlarla şekillenecek. Çocuklarımızı, yani geleceğimizi yetiştirecekler. Kadınlara hayatın her alanında destek olmak gerekli. Kamusal alanda kadının görünür olması, gelecek aydınlık günlerin habercisidir.
Gitgide bir feminist çizgiye kaydığımı anlıyorum artık. Çünkü bizler erkeklere göre daha eksiden başlıyoruz çoğu kez. Toplumsal ayrımcılık biz kadınlara daha fazla uygulanıyor. Eğer bir yerlerde sayımız artıyorsa emin olun ki orada artık erkekler bulunmak istemedikleri için olabilir.
Kadınlar şiddete uğruyorlar ve bu şiddet çoğu kez de aile bireyi erkekler tarafından uygulanıyor. Üniversite bitirmek de yazık ki şiddete uğramaya engel olamıyor. TÜİK verileri üniversite mezunu kadınların biraz daha az şiddete uğradıklarını ortaya koymakla birlikte ortadan kaldırmıyor. Ben bu durumu üniversite eğitimi, kadına şiddeti azaltıyor şeklinde değil de; üniversite mezunu bile olsa, erkekler şiddet uyguluyor diye okuyorum.
Kadınlar hâlâ şiddete uğruyor, kadınlar hâlâ öteki ilan ediliyor, kadın hâlâ siyasetin ve ticaretin metası olabiliyor. Feminist olsam mı bilmiyorum, ama bir hümanist kadın olarak bu duruma isyan ediyorum! Bir 8 Mart yazısı oldu bu yazı. Ama ben 8 Mart kutlamak istemiyorum. Ayrımcılığın olmadığı, kadın ve erkeğin birlikte olduğu, zorda kalanın desteklendiği, daha da ideali, kimsenin zora düşürülmediği bir dünya diliyorum. Saygılarımla…