9-10 Ekim, Cuma-Cumartesi günlerinde fakültemizde “Uygulamalı Laparoskopi Çalıştay”larından birini daha düzenledik. Birinci gün ameliyatlar yapıldı. Meslektaşlarımızdan bir kısmı bizzat ekibe dâhil olarak cerrahi uygulamalara katıldılar. Bir kısmı operasyonları akşamın geç saatlerine kadar ayakta izlediler.
Arkadaşlardan aldığımız geri bildirimler çok olumlu, bu hislerle ertesi gün toplantılar bittikten sonrası için düşündüğüm Medimagazin yazısının ana hatlarını aklımda planlıyorum.
Cumartesi sabahı, hep olduğu gibi sabah erken saatte odamdayım. Birkaç cümleyi yazdıktan sonra dekanlık toplantı salonunda açılışı yapıyoruz. Birinci grup konuşmalar bittikten sonra, acı haberi çay molasında aldım. Birkaç kilometre uzağımızdaki Tarihi Ankara Gar Meydanı’nda, Barış Mitingi için toplananların arasında iki canlı bomba patlatılmış. Yirmi kadar kayıp olduğunu söylüyorlar.
Herkesin eli ayağı birden buz gibi oldu. Artık ondan sonra biz toplantı mı yaptık, yoksa toplantı otomatik olarak sürdü gitti mi, hiçbirini hatırlamıyorum. Tek hatırladığım, saatler ilerledikçe alçakça saldırı nedeniyle kaybettiklerimizin sayıca artmasıydı.
Bizim toplantımıza da, yurdun çeşitli illerinden, sırasıyla Ankara, Eskişehir, İstanbul, Elazığ, Malatya, Denizli, Zonguldak, Adana, Trabzon, Mersin ve Kıbrıs’tan meslektaşlarımız gelmişlerdi. Sonradan kayıp sayıları netleşmeye başlayıp da, yüz kadar vatandaşımızın hunharca katledildiğini, bir o kadarının yaralandığını öğrendiğimizde üzüntümüz daha da arttı.
Televizyon ekranlarında, meydana ambulans ve sağlık ekiplerinden çok daha önce polis ekiplerinin geldiğini, vatandaşın üzerine her zaman olduğu gibi copla, kalkanla, biber gazıyla gittiklerini maalesef cümle âlem gördü. Yetkili bakanların meydanda yuhalandıklarını, gülümseyerek yaptıkları açıklamaları esefle izledik.
Orada açık açık, toplanma alanında hiçbir önlem alınmadığı itiraf edildiği hâlde, katliamda yetkililerin hiçbirinde kusur yokmuş gibi anlatıldı. Vali ve emniyet müdürü, polis şefleri nedense ortalıkta hiç yoktu. Sonradan vali beyin, gittiği düğün salonundaki görüntüleri yayınlandı.
Film gibi yani. Bu olaylar beni yıllar öncesine götürdü. Çanakkale Savaşları’nda Alman Ordu Komutanı Liman Von Sanders paşanın, çıkartmayı Saros Körfezi’nden beklediğini, grup komutanı Albay Mustafa Kemal’in ise inatla Gelibolu’dan olacak dediğini. Ve onun tahmin ettiği gibi İngilizlerin Gelibolu’ya çıkartma yaptıklarını bilirsiniz.
Hep anlatılır, Von Sanders paşa çıkartma yapılacak yeri bilememiş miş, miş miş. Siz öyle sanın, öyle bilir ki, hem de gâvur gibi bilir. Onun amacı, İngiliz Gelibolu’ya çıksın. Osmanlıyla boğaz boğaza gelsin, iki taraf binlerce askerini kaybetsin, savaş da sürsün gitsin. Ne güzel değil mi!
İnternette bağıra bağıra bombalı eylem olacak deniliyor. Yer bile bildiriliyor. İstihbaratta, emniyette, MİT’te çıt yok. Dokuz yaşındaki çocuk, yeni evliler ve daha nice canlar kaybedilmiş.
Bir ameliyatta küçük bir komplikasyon çıksa bile hemen malpraktis davası açılır. Doktorlara veryansın edilir, yerin dibine sokulur. Bu gibi işlerden sıyırtmak için idareci olmak varmış, bilemedik.