Bilindiği gibi korkunun insan üzerinde çok tedirgin edici, bazı konularda ise engelleyici etkisi vardır. Çünkü korkunun etkisiyle mantık pasif hale gelir.
Yıllar önce Publilius Cyrus’un korku, bütün erdemlerin önüne set çeker saptaması çok doğrudur. Çünkü suç işleyen bunu saklamak için rahatça yalan söyler. Böylece Voltaire’nin de dediği gibi korku suçu, suç cezayı doğurur.
Tüm bunlara karşın korku, çocuk terbiyesinde, eğitimde ve iş yerinde övünülecek bir olgu gibi değerlendirilmekte, bunun zararları üzerinde hiç durulmamaktadır. Oysa korku baba-çocuk ve anne-çocuk arasında olması gereken sevgiye dayalı ilişkiyi zedelemektedir. Ayrıca korkunun hâkim olduğu bir ortamda yetişmiş çocuğun, çevresiyle ilişkilerinde ürkek ve çekingen davranmasana neden olabileceği ve eğitim ve çalışma yaşamını olumsuz etkileyebileceği de unutulmamalıdır. Çünkü çekingen, ürkek ve korkaklar için her şey imkansızdır. Eğitimde korku; öğretmen-öğrenci arasında öğrenmeyi olumsuz etkileyen engel oluşturmaktadır. İş yerinde ise çalışanları yanlışı saklamaya ve çalışıyor gibi görünmeye itmektedir.
Aslında korku ve çeşitleri hakkında söylenecek çok şey vardır. İnsan, korkuyu çocukluğundan itibaren deneyimleyerek öğrenmeye başlar. Çocuk için köpek korkutucu bir yaratık değildir. Bu yüzden bir çocuk köpekle korkmadan oynar, boğuşur hatta bazen onun canını yakıyor olabilir. Köpeğin kendisini ısırmasıyla, köpek artık çocuk için korku sembolüdür. Tıpkı ateşe dokunmanın canını acıtacağını öğrenmesiyle, ateşe dokunmaktan korktuğu gibi. Çocuk büyüdükçe, çevresini tanıdıkça ve başka kanallardan edindiği bilgilerle korkması gereken objelerin arttığı ve çeşitlendiği görülür. Bu tür korku insanın kendisini korumasını ve hayatta kalmasını sağlayan yararlı bir korku türüdür. Ancak bazı kişiler nedensiz olarak bazı objelerden korkabilir. Patolojik bir durum olan ve kişinin baş edemediği bu korku çeşidi, konunun uzmanı tarafından tedavi edilmesini gerektirir.
İşletmelerde Korku Kültürü
İşletmelerde korku kültürü gibi bir kültürün varlığından söz edilmektedir. İşletmeler tarafından iş görenleri korku baskısı ile daha iyi çalıştırmak amacıyla bu kültürün benimsenmesi, çalışanlar üzerinde yarattığı olumsuz etkiyle onları istenmeyen ve ahlaki olmayan davranışlara itebilmektedir. Özellikle bu kültürün hastanede benimsenmesi, yapılan ilaç hatalarında, görevlinin korku baskısıyla bunu saklaması, bir hasta için hayati önem taşıyabilir.
Huzur Evinde Korku
Bilindiği gibi yaşlılık, sağlıklı bir çocukluk, gençlik ve erişkinlik geçirmiş bir insana verilmiş bir ödül gibidir. Ancak doğuştan itibaren başlayan ve yaş ilerledikçe artan fizyolojik ve psikolojik değişiklikler, günün birinde yaşlıyı yardıma muhtaç duruma getirir. Bu durumda yaşlıya özenle yaklaşılması ve tüm gereksinimlerinin karşılanması beklenir. Eskiden yaşlılar bu dönemi evlerinde çocukları ve torunlarıyla geçirmekteydi ve bakımları çocukları tarafından sağlanmaktaydı. Zamanımızda ise değişen yaşam koşulları, sosyo-kültürel ve ekonomik nedenlerle, geleneksel aileler yerini çekirdek ailelere bırakmıştır. Bu yüzden yaşlıların huzur evi adı verilen yaşlı bakım evlerinde yaşaması zorunlu hale gelmiştir. Bu durumda gerek yaşlının gerekse çocuklarının huzur evi tercih nedenlerinin başında güvenilirlik gelir. Huzur evi hangi kuruma ya da kişiye ait, ücretli ya da ücretsiz olursa olsun güvenilir olması çok önemlidir. Çünkü bu ölçütün kapsamında yaşlıya, saygı, ilgi, bakım ve tedavi gereksinimlerinin karşılanması gibi önemli kavramlar da vardır. Her huzur evinde, bu kriterlerin sağlanmasından ve sürdürülmesinden en başta Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığı sorumludur. Eskiye göre huzur evlerindeki sorunların yaşlı lehine çözümlendiği duyumları alınmaktadır. Ancak yine de yaşlılara iyi davranılmayan huzur evlerinin bulunduğu görülmekte, duyulmakta ve bizzat gözlemlenmektedir.
Huzur evleri
Huzur evleri, adı üstünde yaşlıların huzur içinde yaşayacakları mekanlardır. Korkunun egemen olduğu bu mekanlarda huzurdan söz edilemez. Gözlemlenen huzur evinde yaşlıların korku içinde yaşıyor olması huzur evi yöneticisinin yaşlıya uyguladığı ve uygulanmasına göz yumduğu psikolojik şiddetin göstergesidir. Yaşlı, konuşmaktan korktuğu için sorunlarından söz edemez, hiçbir konuda yakınamaz ve hakkı olan gereksinimlerini talep edemez. Kendisine verilenlerin nicelik ve niteliğini sorgulayamaz ve yaşlılar aralarında da bunları paylaşamazlar. İş görenlerin yaşlılara davranışlarını kaydetmek için huzur evlerinde bulunan kameraların, kendi konuşmalarını kaydedeceğinden korkarlar. Günlerini biri birlerinin aleyhinde konuşarak ve sürekli hastalıklarından yakınarak geçirirler. Yalnız kalmaktan korktukları için biri birleriyle iyi geçiniyormuş gibi görünseler de bir küs bir barışıktırlar.
Çalışanlarda Korku
Burada korku tüm çalışanlar arasında egemendir. Her düzeydeki iş gören, düşünemez ve düşüncesini söyleyemez. Oysa herkesin düşünme ve fikirlerini söyleme doğal hakkıdır. Ayrıca, bir kurumda görülen yanlışların düzeltilmesi için, bunların farkına varılması, ekiple paylaşılması ve düzeltici çözümler üretilmesi gerekir. Odak noktasında yaşlının olduğu ekip çalışmasında her bir ekip üyesinin gözlemi çok önemlidir ve değerlidir. Ayrıca bunu ekiple paylaşması görev, yetki ve sorumlulukları dahilindedir. Oysa bu kurumda, bu amaçla konuşan çalışan kim olursa olsun “sen bilmezsin kendi işine bak” gibi akıl almaz bir söylemle karşılaşmaktadır. Bu yüzden de her çalışan doğruyu söyleme yerine susmak ya da yalan söylemek zorunda kalır. Ast-üst ilişkilerinde yaklaşım böyleyken üstler de düşüncelerini kimseyle paylaşamazlar. Çünkü paylaştığı bilgilerin üstlere aktarılacağından korkarlar. Yaşlılar tarafından kendilerine bir şey sorulduğunda konu ne olursa olsun alacakları cevap “bilmiyorum, duymadım, görmedim, ben orada değildim” olur ve çıkar gider. Çünkü kendilerine öğretilen budur. Bundan da anlaşıldığı gibi yaşlı tek başına bırakılmakta ve müdürün bağlı olduğu sorumlu da ayni şekilde yaşlının sorunlarına ilgisiz kalmaktadır. Taşeron çalışanları, olanları hayretle izlemekte ve yaşlılara empati yapmakta ancak başka bir şey yapamamanın üzüntüsünü yaşamaktadırlar.
Sağlık Ünitesinde Korku
Korkunun en egemen olduğu ve yaşlının her bakımdan istismar edildiği, hakarete uğradığı yer sağlık ünitesidir. Oysa sağlık ünitesi yaşlıların her türlü fiziki ve psikolojik rahatsızlıklarında güvenerek sığınabileceği mahremiyetinin korunduğu bir yer olmalıdır. Ancak bu ünite, kurumun hiyerarşik yapısından tamamen kopuk ve kurumsallıkla hiçbir ilgisi olmayan bir yerdir. Burası artık yanlışları doğru olarak gören, amaçlarını tamamen unutmuş bir grup insanın sığındığı bir yer haline gelmiştir. Gerçekten de burası çalışanlar için istirahat ettikleri, derslere ve sınavlara hazırlandıkları, roman okudukları ve eğlendikleri rahat bir mekân. Kendilerinin de ifade ettiği gibi hastanedeki yorucu koşullar nedeniyle buraya gelmiş ve vakitlerini boş geçirdikleri bir yer. Yaşlı oraya gittiğinde kendisini güvende hissetmesi gerekirken, kendisine yöneltilen ürkütücü bakışlar ve sorumlu hekimin hakaret içeren bağırmaları ve psikolojik şiddetiyle karşılaşır. Hekim, yaşlının sorunlarını konuşmasını engellemek için paramediği kolundan çekerek odadan fırlatır ve bakıcıyı arkasından iterek bir odaya kapatır. Fiziki şiddet olarak anılan bu hareketler şiddete uğrayanlar tarafından doğal karşılanır. Hiçbir insana yapılmaması gereken bu davranışların yaşlı önünde yapılması buraya insani değerlerin hiç uğramadığını göstermektedir. Ayrıca fiziki şiddete maruz kalanların onurlarını koruma gereği duymaması bu tür olaylara alışkın olduklarını düşündürmektedir. Daha sonra hekim, yaşlıya bir adım mesafeden ürkütücü bir atakla “ Ben melekim, ben çok meşhurum, her kes benden imza istiyor” gibi anlamsız şeyler söyler. Kendisini kaybetmişçesine bunları defalarca tekrarlaması bu kişi hakkında pek çok bilgi vermektedir.
Yaşlı, ünlü bir kuruluşa bağlı olan bu huzur evine karar verdiğinde bazı kriterleri karşılamak ve seçtiği üniteye göre ödemede bulunmak zorundadır. Kriterler yaşlının kendisine bakabiliyor olması, psikiyatrist ve tam teşekküllü bir hastaneden alınmış sağlık raporlarıdır. Ayni gün noter huzurunda sözleşme imzalanır. Üst kurum başkanı ile yaşlının imzalarını taşıyan sözleşmede hizmetler ve her çalışanın görev tanımları açık-seçik belirtilmiştir. Ancak bunlara uyulmadığı için yaşlılar bakımsız bırakılmakta, görevlilerin görevlerini yapmaları engellenmektedir. Sözleşme kriterlerine göre burada olmaması gereken bazı kimselereyse yirmi dört saat hizmet verilmektedir. Ayrıca huzur evleri yönetmeliğine aykırı olduğu halde müdür ver idari personel yaşlılardan hediye kabul etmektedirler. Bu yaşlılara her türlü hizmet verilmekte ve diğer yaşlıların haklarını ihlal etmesine göz yumulmaktadır.
Yaşlı, iyi duyamaz, iyi göremez, söyledikleri doğru değildir, çok konuşur, eşyalarını kaybeder, başkalarını suçlar sözleri çalışanların dilindedir. Bunlardan bazıları bazı yaşlılar için doğru olabilir. Ancak, anılan yetersizlikler; genetik miras, beslenme ve hijyen alışkanlıkları ile ilintili olarak bir bireyden diğerine farklılık gösterebilir. Ayrıca bunlarla baş etme gücü ve bunlardan yakınma düzeyi de bireyin yaşam felsefesi ile bağlantılı olarak değişiklik gösterir. Yaşlının dış dünya ile ilişkileri, hobilerinin çeşitliliği; doğadaki güzellikleri görebilme yetisi, hedefleri ve kendisini sürekli aktif tutabilme becerisi de etkenler arasındadır. Ancak bu kurumda tüm yaşlılara genellenen engeller yaşlıların aleyhine kullanılmakta ve çalışanların yaşlılara yanlış davranmalarına neden olmaktadır.
Yazılanlardan da anlaşılacağı gibi bu kurumda yaşlılar istismar edilmekte ve kurumun bağlı olduğu üst kurum saygınlığını yitirmektedir. Bunların durdurulması için bu kurumun incelenmesi gerekmektedir. Ancak inanılması güç bu anlatılanların doğruluğunu kanıtlamak için bilgiler sözleşme doğrultusunda toplanmalıdır. Ayrıca inceleme işleviyle görevlendirilen kişinin kurumdaki hiçbir çalışanla ve hiçbir yaşlıyla tanışıklığının olmaması gerekir. İncelemelerini sürdürürken kurum çalışanları ile yakınlaşmaması da çok önemlidir.
Yazılanların doğruluğu kuşku uyandırabilir. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde böyle bir huzur evi yoktur. Yaşlının bu denli örselenmesine hiçbir insan burada olduğu gibi seyirci kalamaz. Sağlık ünitesi çalışanlarının nasıl bu denli duyarsızlaştığı ve insani değerlerden uzaklaştırdığı konuya bilimsel olarak yaklaşılmasıyla yanıt bulabilir.
Tüm yaşlılar arası; çalışanlar arası, yaşlılar ve çalışanlar arası; astlar üstler arası korkunun egemen olduğu bu ev her türlü tehlikeye açıktır. Dünyanın hiçbir yerinde, sorumluların sorunlara bu denli ilgisiz ve etkisiz kaldığı görülemez. Dejenere olmuş ilişkiler ve iletişim hatalarının bulunduğu, insani değerlerin hiç uğramadığı ve çalışanların empatinin anlamını bilmedikleri, duyarlılıklarını kaybettikleri bu evde huzurdan da söz etmek insanları aldatmak olur.
Anlatılmak istenilen o ki burada çözümlenmesi gereken pek çok sorun ve yanıtlanması gereken pek çok soru vardır. Belki de yanıtların bir kısmı burada vekaleten görevlendirilen bir müdürün usta-çırak usulü bir başka müdür tarafından yetiştirilirken kendisine söylediklerinde gizlidir. “Bir yaşlı size sorun getirdiğinde dinliyormuş gibi yap, sırtını sıvazla gitsin. Üstelerse sen onu bırak git” Üç müdürün de aynı tavrı sergilemesi daha sonra da üst kuruluştaki sorumlulara yaşlı şikâyetlerinde ayni tavrın sergilenmesi ve hiçbir konuda düzelme olmaması bu yaklaşımın üst kurum ve alt kurumlara özel bir eğitim tarzı olduğunu düşündürmektedir…
Son olarak, yönetici için korkutma eyleminin şiddetin kendisinden daha etkili olduğu; Yöneticilerin A. Claudius’un başkalarını korkutanın, kendisi de hep bir korku içinde yaşar sözünü ve Publilius Cyrus’un kendisinden çok kişinin korktuğu kimse, çok kişiden korkmalıdır deyişini unutmamaları hatırlatılır.