Medimagazin’in değerli emekçileri, “Röportaj” sayfasında her sayıda bir akademisyene sorular sorup cevaplar alıyorlar. Bu soru-cevap senfonisinde en çarpıcı olanı, “Kendi sağlığınıza yeterli özeni gösteriyor musunuz?” sorusudur.
Genellikle alınan cevaplar, “Yeterince gösteremiyorum” oluyor.
Halkımızın kültüründe kendine bakmadan önce başkasına bakma “edilgenliği” hakim bir özelliktir.
Akademisyeni böyledir.
İşçisi böyledir.
Köylüsü böyledir.
Askeri böyledir.
Kadını-erkeği böyledir.
Doktoru mu?
O da böyledir.
TTB Başkanı da olsanız sonuç değişmiyor.
Sayın Dr. Sayek, (rahmetle anıyoruz) “Doktorlar doktora gitmesini öğrenemiyorlar. Genelde hastane koridorlarında birbirlerine danışıyorlar. Yüzde 85’i hasta olarak çalışıyor. Ben de benzerlerini yaşadım” diyerek bu yaşam tarzına katılmış oluyor.
Bu yaşam tarzı doğru mudur yanlış mıdır, tartışılır.
Batı kültüründe bu yaklaşımın tersini görüyoruz.
Birey önce kendine bakıyor.
O kadar öncelikle kendini düşünüyor ki savaşta bile dinleneceği yeri öncelikli hazır tutuyor.
Örnek mi istiyorsunuz?
Çağımızın teknolojik yönden en gelişmiş ülkesinin başkanı Bush, Texas’taki dinlenme yerinden “golf oynayarak” savaş yönetiyor.
ABD halkının bu “ayrıcalığa” hiçbir tavrı yok, şikayeti yok, eleştirisi yok.
Normal karşılıyor.
Liberal felsefenin yaşam biçimi bu.
Binlerce insan, bir insanın ağzından çıkan “ölsünler” kararı ile ölürken, “önce insan” diyen golf oynamaya devam edebilir.
Bu bir kültür.
Bu bir yaşam tarzı
Bu bir çağdaş uygarlık (!)
Bu liberalizmin zirveye oturması.
Bu emperyalizmin metodolojisi.
Bu sonun başlangıcı.
Ya bizde durum nedir?
Başbakanımız hakim kültürün verdiği psikolojik baskı ile, herkese hizmet seferberliği içinde, kendini düşünmeye vakit ayırmayı düşünemez bile.
Oysa düşünmeli.
Kendi hizmetini görmeyi hedeflediği milletin her bir bireyi gibi kendisinin de bir birey olduğunu unutmadan düşünmeli.
Kendi sağlığı ve ihtiyaçları tamam olmadan milletin sağlığı ve ihtiyaçlarının tamamlanamayacağını düşünmeli.
Kendisinin çağdaş ihtiyaçları en üst düzeyde karşılanmadan, milletin temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek performansı göstermenin mümkün olamayacağını düşünmeli.
Millete hizmet sürecinde alından damlayan her ter damlasının “ibadet” olduğunu düşünerek oruç tutmayı programlayabilmeli.
Diş fırçasının kullanımından şoförün reflekslerine kadar, alt yapının yedekleriyle otomatik olarak uyumlu çalışmasından emin olmalı. Çağdaş temel ihtiyaçların zaman ve sağlık kaybettirici eksikliği ve desteği olmadığından periyodik denetimi yapılmalı.
Yirmi dört saat içinde iki kez yemek yemeden (akşam ve sahur) oruç tutulmamalı. En az 5 saat uyku uyuyamayacak şartlar gerçekleşmiş de sahura kalkamıyorsa “o gün” oruç tutmamalı.
Seyahat esnasında arabasını izleyen yedek donanımlı başka bir araba “her zaman” olmalı.
Çevresinde “ilk yardım” bilmeyen hiç kimse olmamalı.
“Unuttum”
“Olur böyle şeyler”
“Anahtar evde kaldı”
“Panikledim”
Gibi mazeret dolu “Ortadoğu” kültürünün tüm izleri silinmeli. Profesyonel olmayan ne fikir ne de eyleme devlet hizmetinde izin vermemeli. Unutmayalım!
Allah yaratır!
Dünyadaki işleri insanlar yapar.
Allah iyilik yaparsak iyilik yaratır, kötülük yaparsak kötülük yaratır.
Eksik yaptığımız hiçbir şeyi tamamlamaz.
Sayın Başbakana geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, hizmetlerinde başarılar diliyoruz.
Not: Sayın Orhan Pamuk’un Nobel ödülünü vizyon olarak tebrik ediyor, misyon olarak yeterli görmediğimi belirtmek istiyorum.