Olayın her yönü insanı ağlatıyor.
Bir olay ki neresinden baksanız gözleriniz doluyor.
Ölene mi üzüleceksiniz..?
Öldürene mi?
En değerli varlığından ayrılan anneye mi?
En değerli varlığından ayrılan genç kıza mı?
Kızım!.. Dediğinizde dünyaları unutan anneye mi?
Anne!.. Dediği zaman en güvenli sığınağını kaybeden genç kıza mı?
Çocuğu için ölmeye hazır olan anneye mi?
Bindiği en sağlam dalı kesen “evlat”a mı?
Ya da iki acıyı birlikte kucaklamak zorunda olan babaya mı?.. üzülelim.
Üzüntümüz:
Anne Prof. Dr. Olcay Aydıntuğ için…
Baba Prof. Dr. Semih Aydıntuğ için…
Yavrumuz Başak için…
Anneyi rahmetle anmalıyız.
Babaya sabır dilemeliyiz.
Yavrumuzu tedavi etmeliyiz.
Ülkemizin Hastalığı
Mahkemelerle bu kadar “haşır-neşir” olan başka bir ülke var mı?
Ben düşünemiyorum.
İnsanların zamanını, ömrünü, enerjisini, performansını ve moralini olumsuz etkileyen başka bir etkinlik yoktur.
Ülkemizin yönetsel işleyişi yönetenlerin ve yönetilenlerin mahkemelerle ömür çürütmelerine müsait görünüyor.
Boşanmaya gebe evlilikler…
Tahliyeye gebe kiralamalar…
Tutuklanmaya gebe köşe yazıları…
Gözaltılara gebe rektörlükler…
Kapatılmaya gebe partiler…
Yasaklı olmaya gebe milletvekilleri…
Rektör ve dekanları dava etmeye gebe kadrosuz öğretim üyeleri…
Öğretim üyelerini dava etmeye gebe rektörler…
Ve de listenin uzamasına gebe bir sosyal çarpıklık…
Evet bütün bu ülkemizin adliyelerini dolduran dava furyası insanımızı bitiriyor.
Çalışanımızı bıktırıyor.
Bilim insanlarımızı pasifize ediyor.
Gençlerimizi caydırıyor.
Kurumlarımızı dejenere ediyor.
Paramızı tüketiyor.
Dostlarımızı ürkütüyor.
Düşmanlarımızı güldürüyor.
Çözüm: Evrensel insan haklarını ortak payda kabul etmekten geçiyor.