İçinde bulunduğumuz yıla tüm dünyada bir pandemi damgasını vurdu. Herkes bu pandeminin H1N1 ya da halk arasındaki söylenişi ile domuz gribi olduğunu biliyor. Virüsün Türkiye’yi tehdit etmeye başlaması ile pandemi gündemin konusu oldu. Sağlık otoriteleri açıklama yapıyor, bilim insanları anlatıyor ama onları dinleyen yok. Kim daha yüksek sesle konuşursa, onun söyledikleri sanki daha baskın hale geliyor.
Ortada bir salgın tehlikesi var ve ülkede inanılmaz bir kaos yaşanıyor. Medya da bu kaosu körüklüyor. Bir kanalda Türkçeyi de pek bilmeyen bir hanımefendi, sokaktaki insanlara mikrofon uzatıyor ve soruyor: "Siz bu salgın hakkında ne düşünüyorsunuz?" Cevap gecikmeden geliyor "Valla ben domuz gribine inanmıyorum!" Sanki bu bir inanç ya da oylama meselesi gibi. Akla zarar bir durum devam ediyor. Biz de kliniğe yatırdığımız hastaları nasıl oksijenize ederiz, derdi ile tüm yolları deneyip, tüketmekteyiz eş zamanlı olarak. Bir hekim arkadaşla konuşuyoruz, o da diyor ki bu bir komplo
Sokaktaki insan anlamaz, haydi diyelim cahil! Ya sen, sen nasıl isimlendirilmelisin? Okudun mu World Health Organization (WHO) ne diyor? Yok okumamış. Salgının dünya savaşını bitiren virüsle aynı olduğunu, yani 1918 ve 1957 yıllarında iki kez pandemi yaptığını söylüyoruz, ama arkadaş Nuh diyor peygamber demiyor. Sonra aşı gündeme geliyor. Yine aynı tartışma, aşıya da inanmıyor bizim arkadaş! İş bir oylama ve siyasi çekişme haline dönüştürülüyor.
Bizim ülkede nasıl oluyorsa herkes her şeyi biliyor! Ama bir bilmediğini bilmiyor, bir de işini bilmiyor galiba. Ortada bir salgın söz konusu ise ve ölümcül sonlanabiliyorsa tabip odalarının sesi daha çok çıkmalı diye düşünüyorum. Herkes işini iyi yapacak, bu gelişmenin ilk kuralı. Bilim ne zamandır bir inanç meselesi oldu ki? Bilim bir dogma değildir; yol göstericidir, aydınlatıcıdır. Bir mikroorganizmaya görmediğin için inanmamak senin seçimin, ama ben buna saygı duyamam. Şimdi düşünme zamanı! Biz nerede hata yaptık ve yapıyoruz? Sorgulayıcı, düşünmeyi ve yaratıcı zekâyı törpüleyen ezbere ve öykünmeye dayanan bir eğitim sistemi bu hatanın nedenlerinden birisi olabilir mi? Bilim felsefesi ve muhakeme yeteneğini geliştiren her durumu eğitim sisteminden uzak tutan tavrı bu tablodan sorumlu tutabilir miyiz? İçgörü ve özeleştiri mekanizmasını bireylerden ve kurumlardan esirgeyen hangi akıl tutulmasıdır? Neden bu kadar savruk ve sakil gitmekteyiz?
Toplumsal bir hastalık salgın haline gelmiş durumda. Bunun nedeni de kanaatimce bilgi sahibi olmaksızın fikre sahip olmaktır. Bilginin ve bilgi sahibinin propaganda yapmak, allayıp pullayıp bilgisini ambalajlamak gibi bir derdi yoktur. Her alandaki yozlaşma yazık ki bilimsel alanda da yozlaşmaya neden olmakta. Maddi değerlerin her şeyin önüne geçtiği bir toplumda eğer gerçek bilimsel değerler maddi ve manevi karşılığını bulmuyorsa, düşünülecek çok şeyimiz var anlamına geliyor. Yüzeysel ve kulaktan dolma temelsiz ve muhtemelen de yanlış bilginin herkese zararı dokunacağı açıktır. Ne zaman ki, toplum bilgi toplumu olur, o zaman bilgi ve bilim insanı değerli olur. Aksi takdirde mevcut durum daha da kötüleşerek sürgit devam edecektir. Hekimin, bilgi kaynaklarına ulaşmayı ve o alanda bilgi edinmenin yollarını mutlaka bilmesi gerekmekte. Bu bilgiyi de yansız olarak kullanması lazımdır. Mutlaka bilgiyi kullanırken bir yandaşlık gereksinmesi varsa, tartışmasız bu sadece bilimin yandaşlığı olmalıdır.
Pandemi beklentisi anlamında Bakanlığın aldığı önlemler WHO’nün tavrı ile örtüşmekte. Ancak nasıl bir hata yapıldı ki, aşı toplum tarafından sorgulanır hale geldi? Akıl ve bilim unutmamak gerekir ki, hepimize daima gerekli. Dilerim bir pandemi de akıl, bilim, aydınlanma, çok çalışma yolunda hepimizi etkiler. Saygılarımla arz ettim.