Türkiye’de her şey değişiyor. Ama aslında değişen bir şey yok. Sorunlar malum. Çözümler malum. Ben suskun. Ramazan geldi. Oruç ayı. Oruç Olma ayı. “Oruç Olma” ne demek? Masallarda saklı gerçek…
Evvel zaman içinde Kalbur saman içinde. Güzel Yurdum evvel zaman içinde… Ve ben şimdilerde Ramazan gecelerinde karanlık gecelerde ışık aradım. Sevdasız ramazanlar yaşadım, Kadir gecesine hasret. Geceler bana mahkûm, ben gecelere tutsak… Sessizce ağlamayı özledim. Yıldızları seyrettim. Bulamadan kaybettim aradığımı. Arandım. Söylendim. Coştum. Ürktüm. Yalnızdım. Yalnız kaldım. Yalnızlık dosttu bana kara gecelerde. Yalnızlıkla yalnızlığımı giderdim. Yalnızlıkta yalnızlığımı unuttum.
Rahmetti başı. Rahmet bekledim. Mağfiretti ortası, mağfiret bekledim. Kurtuluştu sonu, kurtuluş bekledim. Rahmeti mağfirete, mağfireti kurtuluşa ekledim.
Burkuldu yüreğim. Sitem ettim günahlarıma. Kirlenmişliğimi hüzünle yâd ettim. Zaman girdi araya. Hareketi zamana bağladım. Kabul etmek istemese de buruk kalbim, Aristo Dedem yakın durdu dimağıma. Silip yeniden yüklemek modern bilgilerle kavrayışımı, zor geldi. Olanı zaman bilmecesinde geri çevirmenin imkânsızlığına inandırdım kendimi. Bardak kırılmıştı. Su dökülmüştü. Olan olmuştu işte! Olanı geri çevirmek olası görünmedi gözüme. Kirlenmiştim bir kere… Hüzün kapladı içimi. Akıp giden zamanı çevirip geri, silip olup biten her şeyi, unutmak geçmişi… Yeniden başlamak her şeye, yeni baştan yaşamak her bir şeyi… Olmaz dedi Aristo Dedem. Olur dedim. Olmalı dedim. Şimdiyi geçmişten ayırdım. İdrak, geçmişin bilgisinden öte neydi? Şimdi neredeydi? Şimdi, an be an açılan, “her an bir işte olanın” insana açılan kapısıydı. Geçmiş üzerine şekillenen idrakim aslında şimdiyi kuran kurgulayandı. Geçmiş şimdide, şimdi geçmişin içindeydi.
“Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, ben anamın beşiğini sallarken anam düştü beşikten babam geçti eşikten. Anam kaptı maşayı, babam kaptı sopayı…” Evvel zaman içinde ben anamın beşiğini sallarken, şimdiki geçmişin içinde geleceği kurdum kendimce… Gelecek şimdiydi. Şimdi geçmiş bu bilmecede. Bilmece masal oldu, masal hakikat… Zaman dedim. “Az gittim uz gittim. Dere tepe düz gittim. Döndüm baktım ardıma; bir arpa boyu yol gitmişim.”
Aristo Dedem yanıldı dedim. Dönüp bakamadı çünkü ardına. Hep yürüdü. Önüne baktı, bir de kendine. Dağlar aştı, ama düz yolda şaştı. Aklına gelmedi dönüp ardına bakmak. Bir arpa boyu yol gittiğine inanmak istemedi belki de. Dere tepe düz giderken, yol hep önümde oldu. Yollar zamanı kurdu. Uzadıkça uzadı zaman. Oysa yol, ne yürüdüğündü ne de yürüyeceğin. Yol yürünendi. Yol önünde değil ardındaydı. Yürüdüğün geçmişti. Yürünen mazi. Yürüyeceğin şimdi. Ya gelecek neydi? Bilemediğin, bilemeyeceğindi gelecek. Bir bilen vardı elbet bilinemeyeni. Bilen bilinemeyeni bilinir yapabilirdi dilediğine. Ama elinde değildi bilinemeyeni bilmek. Bilinen puslu şimdinin bulutsuz göğüydü sadece. Gökyüzü idrakimdi. İdrak, geçmişi şimdi, şimdiyi gelecek yapan şıracı zamanın bozacısı şahidiydi sadece…
Hayal dünyasında zaman sandalıyla gezindim. Tutan olmadı elimi. Küreksiz, yelkensiz hissettim kendimi…
Rahmetti önü, ortası mağfiret, sonu kurtuluş. Rahmetim savrulmak, mağfiretim isyan kurtuluşum susmak oldu…
Güzel Yurdum, Türkiye’m, hep öylece değişirken değişmeden karşımda durdu.
1 yorum
Sayın Dönmez.
Şiir tadında yazmış. Çok da güzel yazmış. Eline, kalemine sağlık.