Bu belki biraz gecikmiş bir makale olacak ama, mevcudiyeti ve mesuliyeti hususunda emin olmadığım ilmi müktesebatımızın, aslında bilim ve teknoloji üretmek mecburiyetinde olan kurum ve kuruluşlarımızın ve bilim adamlarımızın(!) acınacak ve istihza edilecek durumu dikkate alındığında, "Âlimin ölümü, Âlemin ölümüdür" kutsî hakikatince, gerçek bir bilim adamından, Yücel Kanpolat’tan bahs etmek vacip olmuştur.
Daha önce ismen kendisini duymuş olsam da, onu yakınen ilk kez, 1981 yılında düzenlenen multidisipliner organizasyonlu bir MİKROŞİRURJİ Sempozyumunda tanımıştım. Bu ilmi toplantıya, Tıbbın bütün cerrahi branşlarından, mikroşirurji ile yakından ilgilenen, bilim adamları iştirak ediyordu. Bu Sempozyuma, Beyin Cerrahisinden de sadece Ben ve Yücel Kanpolat, katılıyorduk.
Yücel Bey, Türk Nöroşirurji (Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi) Tarihinde, TÜBİTAK Ödülü alan ilk Bilim Adamı olmasının verdiği gurur ve güvenle, Ağrı Cerrahisine ışık tutacak "Köpeklerde Gasser Ganglionu Blokajı" isimli bir konferans verdi. Tartıştık, yakınlaştık, derken samimi iki arkadaş, ağabey-kardeş olduk. Olmasına olduk ama, içten içe, bende bir kıskançlık duygusu da belirmeye başladı. "O aldı da, ben neden almayayım ki TÜBİTAK Ödülünü!" düşüncesi beni kemiriyordu. Nitekim, 1990 da benim de bu ödülü almamda, bu şekilde onun da payı oluyordu!
Yıllar geçiyor, genellikle yurtdışı ilimi kongre ve toplantılara birlikte katılıyor, samimiyet ve dostluğumuz perçinleniyor, taktığımız rengarenk papyonlarımız da biri biri ile yarışıyordu!
Doçentliğe hazırlanmam sürecinde sık sık, Ankara, İnkılap Sokak, 24/2 deki muayenehanesinde, Sekreteri Sevgili Bilge’nin yaptığı kahveleri yudumlarken, bana imtihan için taktikler veriyordu. Zaten daha sonra da imtihana girerken, benim mihmandarlığımı yapmıştı. Nitekim o dönemde, doçent adaylarına bir kıdemli doçentin, yol göstermek, heyecanını hafifletmek ve yardımcı olmak amacı ile mihmandarlık yapması, hiyerarşik, akademik ve mesleki bir gelenekti.
Barselona’da yapılan, 1987 Avrupa Beyin Cerrahisi Kongresine, tebliğli olarak yine birlikte katılmış, benim sunumlarımı teşvikle beni cesaretlendirmiş, kendisinin ilk kez dünyaya sunduğu "Ekstra lemniskal perkütan miyelotomi" konusundaki buluşunu, gururla izlemiştik. Daha Kongreye giderken, aktarma yaptığımız Roma Havaalanında, kendisinin tavsiyesi ile, konferansları kaydetmek için birer adet cep tipi Sony Kayıt cihazı satın almıştık. O teyplerle, nerede ise "lecture"lerin hepsini kaydetmiştik. Kendisini, benim daha önceden tanıdığım Takanori Fukishima ile tanıştırmama, çok sevinmişti. Kongreyi takiben, Zürih’deki Hipofiz Sempozyumuna, M. G. Yaşargil Hocamın daveti ile, Türk Ekibi olarak birlikte iştirak etmiş ve Gazi Hocamızın evine misafir olmuştuk.
Amerika’da, CNS ve AANS Kongrelerinde hep beraberdik. Benim bu ilmi kuruluşlardaki pozisyonumu hep takdir ediyor, Eşim’e "Emin’e Hanım! Senin bu Kocanı ben çok kıskanıyorum… Amerika’daki Beyin Cerrahisi Derneklerine girebilmek için İsmail Hakkı’nın izni ve referansı gerekiyor. Bu adam bu kadar itibarın, binde birini Türkiye’de neden görmüyor ki!" diye espiriler yapıyor ve serzenişte bulunuyordu.
Yine Dünyada ilk defa geliştirdiği, göğsümüzü kabartan "KANPOLAT KİT"ini Radyoniks, Amerika’da, CNS Kongresinde teşhir ederken, sonsuz haz duyuyor ve onunla dost ve arkadaş olmanın namütenahî gururunu yaşamıştım.
Yücel Ağabeyimin Sevgili Eşi Ayfer Ablanın Anevrizma ameliyatında, ne denli sıkıntılar ve endişeler yaşadığını bütün camiamız bilir. Daha sonra, Arda’sını kaybeden Kanpolat Ailesi "Allah düşmanımıza bile göstermesin!" kabilinden, dayanılmaz bir acı yaşadı. Bütün bunlara katlanmasını bildi, metanetini asla kaybetmedi.
TÜBA Başkanlığı döneminde, kendisi de rahatsızlanıyor, ama hiç bir zaman çalışmayı bırakmıyor. Hatta, vefatından yakın bir zaman önce, birlikte katıldığımız bir Ağrı Sempozyumunda, ortak arkadaşımız olan Fransız Prof. Dr. Marck Sindou ile yemekte rahatsızlığı gündeme gelince, "Mezara kadar bilim!" mesajını vermişti.
Öğrencileri için hiç bir fedakarlıktan kaçınmayan, "Bilim Adamı" Programını hayata geçiren ve Kuruluşunu tercihte ilk sıralara yükselten, Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı, Sevgili Kardeşim Prof. Dr. Türker Kılıç’ın, "KANPOLAT SINIFI" ihdas etmesi, herkese örnek olması bakımından, büyük bir vefa örneği oldu.
Yücel Ağabey ebedi istirahatgahına uğurlanırken, bütün bunlar bir film şeridi gibi gözümün önünden akıp gidiyordu!
Mekanı Cennet, Türk ve Dünya Nöroşirurjisinin Başı sağolsun…
Bir Rubâî ile yâd edelim. (Yâ Hayy!, İsmail Hakkı AYDIN, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2014)
YARINI VER!
(Mef’ûlu, Mefâîlü, Mefâîlü, Feûl)
Al gölgeni benden, ne olur aslını ver.
Bir türlü çözümsüz yaşanan sırrını ver.
Senden gelecek her şeye râzı bu gönül,
Mânâ kapısından, dünü al, yarını ver!