Tarikat liderliği iddiasındaki birinin bir kız çocuğunu taciz etmesi ile birlikte, Türkiye yüzlerce yıllık tarikat sorunu ile bir kere daha gündeme geldi ve meseleyi çeşitli yönlerinden ele almaya başladı. Tarikatlara taraf olan ve bir tarikatın veya şeyhin yaptığı hata ile diğerlerinin de suçlanamayacağı üzerinden tarikatların gerekliliğine inanlar bir tarafta, ne olursa olsun bu tür yapılanmalarda eninde sonunda bu tür durumlarla karşılaşılacağını iddia ederek tarikatların sonlandırılması gerektiğini savunanlar bir tarafta olmak üzere toplum ikiye ayrılmış durumda.
Tartışmalar, tarikatlar üzerine yoğunlaşmış durumda ve hemen tüm çözüm önerileri tarikatların sebep olduğu sorunlar üzerinden yapılmakta. Kapatalım diyen de, ıslah edelim diyen de, denetleyelim diyen de, aynen devam etsin suç işleyen cezalandırılsın, suç bireyseldir diyen de sadece ve sadece sonuçlar üzerinden tahlil ve çözüm öneriyor.
Halbuki bizim sorunumuz daha başlangıçta. Biz, birey oluşturamadığımız sürece bu sorunları ister tarikat, ister seküler tarikatlar olarak adlandırılan yapılanmalar olsun, hep yaşayacağız. Birey olamamış insanların bir yapılanmaya tabi olup, bu yapılanmadan çıkar beklemesi gibi bir süreci sürekli ve ısrarla yaşıyoruz.
Gelenek göreneklerimiz, sosyal yapılanmamız adeta birey oluşmasın üzerine kurulu. Çocuklar ailelerin sosyal ortamlarına ve bağlantılarına doğuyorlar. Kimliklerini oluşturamadan bir siyasi, ideolojik, mezhebi bir tarike giriyorlar. Bu yolda akıl dumura uğruyor, sonrası sadece maddi ihtiyaçların karşılanmasına dönüşüyor. Manevi ihtiyaçların ise otomatik olarak karşılandığı sanılıyor.
İnsanın ihtiyaçlar hiyerarşisine göre bir yere ait olma safhası fizyolojik ihtiyaçlarının ve güvenlik ihtiyacının karşılanması sonrasında olması gerekirken, biz öncelikle bir gruba ait olup henüz karşılayamadığımız fizyolojik ihtiyaçlarımızın ve güvenlik beklentimizin bu grup tarafından sağlanması beklentisi içine giriyoruz. İşte tam da bu noktadan hem birey olarak, hem de toplum olarak suistimal ediliyoruz. İşin kötü tarafı, suistimal edildiğimizin farkında bile değiliz. Henüz birey olamadığımız, kendimizi bulamadığımız için bizim yerimize düşünen ve yürüyen bazılarının peşinde mankurtlaşıyoruz.
Cumhuriyet bir birey oluşturma projesi idi. Proje anlamlıydı ama başarılı olduğu söylenemez. Başarılı olmasına karşı direncin muhafazakar çevrelerden geldiğini söyleyebiliriz. Birey yerine ikame edilen sistemde bir sorun var ise, bu projeye direnen muhafazakarların bir durup düşünmesi gerekir.
Birey olmayı savrulmak olarak algılayan din algısının doğru olmadığını kendimden biliyorum. Hayatımın hiçbir döneminde bir tarikata mensup olmadım. Cumhuriyetin birey oluşturma projesinin başarılı bir ürünü olarak görürüm kendimi. Savrulduğum zamanlar mutlaka olmuştur ama günün sonunda kendime baktığımda imanlı, amelli, hacca gitmiş, oruç tutan, zekat veren biri olmaktan uzaklaşmış olmadım.
Bazı muhafazakarların dünyasında birey olmak ile bencil, materyalist ve makyevelist olmak eş anlamlıdır. Batının materyalist dünyasının maneviyatı ihmal etmekle buhran içinde olduğunu tekrarlayıp duran bir düşünce dünyasında yetiştim. Onlarda olmayıp bizde olan, Allah korkusu ve sevgisi ile desteklenen bir İslam öğretisine dayalı bir vicdan ve ahlak idi. Ama ben ateist ve deist olduğunu düşündüğüm nice insanlar gördüm, bazı Müslümanlardan daha vicdanlı ve ahlaklı idiler.
Modern dönem tasavvuf yorumları “insan olmadan, Müslüman olunmaz” diyor ya, hah işte benim birey tanımım bununla örtüşür.
Tarikatlara dönecek olursak, iyi bir tarikatın tanımı nedir, nasıl olur bilmem ama biraz zorlarsam kendimi Hacı Bektaşı Veli, Yunus Emre ve Mevlana’da bulurum. Neden acaba diye düşündüğümde, maddi varlık ve devlet katında nüfuz peşinde olmadıklarından diye düşünürüm. İster muhafazakar, ister seküler olsun, sosyal grupların dayanışması liyakat ve adaleti örseliyor.
Bireyin içinde yaşadığı toplumdan ve devletten tek bir beklentisi olur; liyakat ile desteklenmiş adalet!
1 yorum
Çok güzel tamamen desteklediğim ve benim düşüncelerimi ve yasantımı özetleyen bir yazı olmuş Bülentciğim eline ve aklına saglık.