Uzaktan bakınca, bilimsel çalışma nedeni ile kısa bir süreliğine uzak kaldığım güzel ülkemde olağanlaşan olağan dışı gündemi ve kasırgalar gibi gelen pek çok gelişmeyi anlayamadığımı, anlaşılamadığını ve üstelik umursanmadığını gördüm. Güçlü bir şekilde varlığı ve bütünlüğü sürdürebilmek, rekabetçi olabilmek, ciddiye alınmak isteniyorsa anlamak, anlaşılır olmak ve umursamak çok önemli. Bunun önemini uluslararası bilimsel ortamlarda daha iyi anlıyorsunuz. Bilmiyorum, belki herşey son derece açık ve anlaşılır ve ben anlama özürlüyüm, ama bir vatandaş olarak benim de anlamaya hakkım ve ihtiyacım var. Biri lütfen bana anlatsın.
Bana göre, bir toplumun bir arada kalabilmesinin ve sağlıklı gelişebilmesinin en önemli temel taşı adalettir. Adalet yoksa insanlar düşüncesini söyleyemez, sorunları tartışamaz, çözümler üretemez, sorumluluk almaz, kendini geliştirmek gereksinimi duymaz, bilimsel çalışmalar gereksiz hale gelir, hak ve hakkını alabilmek duygusu ve inancı ortadan kalkar. Ülkemizde adalet ve hukuk ile ilgili ciddi sorunlarımız olduğu en yukarıdan en aşağıya kadar tüm makamlarca dile getiriliyor, tüm dünya gibi biz de biliyoruz. Geçenlerde Tonya’da çimento fabrikasına karşı yürüyen köylülerin elinde bir pankart dikkatimi çekti. Pankartta şöyle yazıyordu:“Adaletin bittiği yerde anarşi başlar.” Güzel ülkemde adaletin ve ülkemin nereye doğru gittiğini biri bana lütfen anlatsın.
Bir ülke için adaletin yanı sıra birliğini koruyabilmesi ve tüm vatandaşlarının insanca şartlarda ve eşit bir şekilde bir arada yaşayabilmesi son derece önemli. Geçenlerde okuduğum Gürkan Hacır’ın bir yazısı anlaması kıt olan beni iyice sersemletti. “Nasıl Bölüneceğiz?” başlıkla yazıda “Siz de egzersiz yapmaya başlasanız iyi olur: Çekoslovakya gibi güle oynaya mı, yoksa Yugoslavya gibi kanlı bıçaklı mı?” (1) deniyor. Bu ifadelerin anlamı ne? Biri bana anlatsın.
Aklım az çok ermeye başladığından bu yana barışın iyi bir şey olduğu, sulh içinde yaşamanın yararları anlatıldı. Guzel ülkemde içeride hemen her yerde agresiflik ve şiddet var. Dışarıda neredeyse bütün komşularla ve dünyanın önemli bir kısmıyla çatışma halindeyiz. Neden? Biri bana anlatsın.
Kavgadan söz etmişken, sağlık çalışanları arasında iş barışını bozan, çatışmalara ve yozlaşmalara neden olan performans uygulamasından söz etmemek olmaz. Sağlık hizmetini çok sayıda hasta bakmaya, tetkik ve ameliyat yapmaya indirgeyen, sayıyı ve kârı niteliğe ve insan yararına yaklaşımın önüne koyan, ekip çalışması, eğitim, bilimsellik ve etik davranma ruhunu sekteye uğratan, hatta ortadan kaldıran, yerinin doldurulması bugünün şartlarıyla neredeyse imkânsız, iyi yetişmiş hekimlerin kamu kurumlarından ayrılmalarına neden olan, aşırı ilaç ve tıbbi malzeme tüketimine, aşırı poliklinik, tetkik ve ameliyatlara neden olarak sağlık harcamalarını da patlatan bu uygulamanın yararlarını (çalışanla çalışmayan ayrılacak klişesi dışında varsa) biri bana anlatsın.
Harcamalar deyince; sağlık harcamalarındaki değişimi az çok biliyoruz. Ancak bunların nerelere gittiğini, kamu kaynaklarının nerelere harcandığını biri bana anlatsın.
“2004 yılında 5,7 milyar dolar olan ilaç pazarının 2012 itibariyle 11 milyar dolara ulaştığı” ve “yabancı sermayeli şirketlerin toplam ilaç piyasasındakı payının 2004’te yüzde 64 iken, bugün yüzde 90 ları geçtiği” bildiriliyor (2). Bu durumun güzel ülkeme faydasını biri bana anlatsın.
Sağlık Bakanlığı SHGM Sağlık Turizmi Daire Başkanlığının Sağlık Serbest Bölgeleri Çalışması sunumunda bildirildiğine gore, Sağlık Serbest Bölgesi (SSB) projesi örneği dünyada bir tek Dubai’de vardır ve 2014 yılında hizmetlerin sunulması ile tamamlanacaktır. Bu sunumda SSB projesinin avantajları olarak vergi avantajı, ucuz altyapı yatırım imkânı, bürokrasinin en aza indirilmesi, ülkemizde bulunan mevzuatların serbest bölgede uygulanmayabileceği ve yüzde 100 yabancı yatırımcıların gelebileceği” olarak sıralanmıştır. Son derece kritik, yaşamsal, kontrolü güç ve son derece yüksek rantın döndüğü sağlık alanında böyle bir adımın ülkemize ne kazandıracağını biri bana anlatsın.
Ülkemizde paydaşlarca cok tartışılan sağlık sisteminde tam ve geri dönüşü çok zor bir değişime yol açacağı öngörülebilen şehir hastaneleri kurulması projesinin olası sonuçlarını, bilimsel ve mali çerçevesini biri bana anlatsın.
Tüm bu dönüşümlerle yerli hastane sahipleri ve ticari firmalar dâhil sağlık alanındaki “aktörlerin” neye dönüşeceklerini, ellerinde kalabilecek son pozisyon “ücret karşılığı hizmet etme” pozisyonlarını bile koruyup koruyamayacaklarını biri bana anlatsın.
Aile hekimliği uygulamasının erken ve orta dönem sonuçları tam olarak alınmadan ve bilimsel olarak analiz edilmeden birinci basamak sağlık sisteminin yıkılmasının ileride ülkemize etkilerinin nasıl olabileceğini biri bana anlatsın.
Daha aklımda anlamadığım pek çok soru var; çok etkileyici kampanyalara ve yasaklara karşın sigara tüketiminin hâlâ istenilen seviyede azalmaması ve hatta kaçak sigara tüketimiyle beraber artmasını, alkol kullanımının Maliye Bakanlığının verilerine göre 2004’te 897 milyon litre iken 2012 yılının ilk 11 ayında 1 milyar litreye ulaşmış olmasını (3), eski Türk ve Asya kaynaklarında ve buluntularında ve Anadolu’daki ilk kavimlerde kadının son derece önemli, etken ve hatta kutsallaştırılmış olmasına karşın günümüzde güzel ülkemde kadına uygulanan şiddet, namus cinayetlerinde kırılan rekor üstüne rekorları, 1998 yılında TİE rakamlarına göre Türkiye nüfusu 68 milyon küsur iken 2012 yılında 75 milyon küsura yükselmiş olmasına ve genç işsizlik, istihdam sorunu ve yoksulluk sorunlarının halen çözülememiş olmasına karşın çok çocuk yapmak için çaba harcamamızı, yiyecek-içeceklerle ilgili giderek artan olumsuz iddia ve kanıtların karşısında kalıcı ve etkili ne tür önlemler alındığını, ülkemdeki kanser oranlarının trendini, üç bir yanı petrol deniziyle çevrili ülkemde neden dünyanın en pahalı benzinini kullandığımızı, neden saman ithal etmek durumunda kaldığımızı anlayamıyorum.
Ama asıl anlamadığım ve içimi acıtan durum, ileri demokrasi olan güzel ülkemde basın özgürlüğünde geçen yıl 170 ülke arasında 148. sırada yer alıp bir yıl sonra daha da gerileyerek 154. sıraya inmemiz ve -ciddiye alırız almayız, ama dünya dikkate almaktadır- “The Economics Intelligence Units”ın 2013’te en iyi yaşam kalitesi sunan ülkeler arasında 10 basamak gerilememizdir.
Bunların nedenini biri bana anlatsın. Anlatsın ki anlayalım. Ne oluyor?
1. Ozlem Bay Yılmaz, Ekonomist Haftalık Dergisi, 29.04.2012
2. TC, SB, SHGM, Sağlık Turizmi Daire Başkanlığı, Sağlık Serbest Bölgesi (SSB) Çalışması
3. www:yenimesaj.com.tr