Eylül 2003’ten başlamak üzere her ay Medimagazin Gazetesi’nde “Beyin Damarından” ismini vermiş olduğum köşede, yazılarımı hiç aksatmaksızın Ağustos 2014 tarihine kadar devam ettirdim. Sayısı 124 olan bu köşe yazılarımda, sağlık ordusunun her aşamasında belirlemiş olduğum sorunları ve çözüm seçeneklerini, kabul edilen yönetmelikler ve özellikle Sağlık Uygulama Tebliği ile Tıpta Uzmanlık Tüzüğüne yönelik eksiklikler, yanlışlıklar ve sorun oluşturacak yönlere değinip durdum. Tabi bu arada, nöroloji branşının sorunlarını yazılı basında dile getiren tek kişi konumundaydım ve bunun sorumluluğunu taşıyordum. Emekli olunca gençlere yer açılsın diye bir veda yazısı ile köşe yazılarımı noktaladım.
Bu arada Mart 1999’da, bir trafik kazasında vefat eden eşim Prof. Dr. M. Necla Özdemir (Muharremoğlu) adına, iki çocuğumuz ile birlikte aile vakfı olarak NÖVAK Vakfını kurmuş ve Eskişehir Tıp Fakültesi öğrenci bursuna destek olsun diye yayına hazırlamakta olduğum “DİN VE BEYİN” kitabını da bitirmiştim. Bu kitap, lise çağlarımdan başlayan din ve Kur’an merakım ve araştırıcı yaklaşımımla biriken Kur’an bilgilerim ile Nöroloji ABD öğretim üyeliğim sırasında elde etmiş olduğum bilgilerim sayesinde ortaya çıkmıştı.
Yıllar içinde incelemiş olduğum Kur’an tercümelerinin (meallerinin) çoğunun basmakalıp ifade ve anlamlarda olduğunu görmemin yanı sıra, Arapça asıllarına uymayacak ifadeler içerdiklerini de fark edip duruyor ve toplumlarda kaoslara yol açan ve Kur’an’ın genel ruhuna uymayan özellikte yanlışlara da üzülüp duruyordum. Çünkü ana dilim Arapça olduğu için, mealleri Kur’an’ın Arapçası ile birlikte okuyor ve böylece tercüme hatalarını kolayca fark ediyordum. Bazen de hayretler içinde kaldığım oluyordu.
Beni etkileyen diğer yönler; meallerde uygun olmayan yorumlar, yoğun bir şekilde devrik cümleler, akışkan olmayan ifadeler ve anlam kopuklukları olmuştur. Çünkü hemen hemen bütün mealler anlam tercümesi ile değil; motamot kelime tercümesi yöntemi ile hazırlanmıştır. Bu nedenlerin de Kur’an’ı kolayca ve sıkılmadan, akışkan cümlelerle, anlayarak ve öğrenerek, yaşama katkı sağlayacak bilgileri edinerek okumayı engellediğini, okuma ve anlamayı zorlaştırdığını, “Kur’an’ı herhalde ben anlayamıyorum” ön yargısına soktuğunu ve bir nevi Kur’an’dan uzaklaştırmakta olduğunu, hem çevremdeki aydın kişiler ve her düzeydeki hastalarımdan, hem de okuyucu ve televizyon izleyicilerimin geri bildirimlerinden öğreniyordum. Bu bildirimlerde ayrıca, din dediğimiz Kur’an’daki kuralların, dolayısıyla da İslam dininin din adamı diye tanımlanan başkalarının bilgi dağarcığı çerçevesinde öğrenilmek zorunda kalındığı da ifade ediliyordu.
Kur’an mealleri ile ilgili bana gelen şikayetlerden biri de şudur: “Okurken anlamak için sık sık duraklayıp ‘Acaba ne demek isteniyor, şu anlam mı, yoksa bu anlam mı kastediliyor?’ diye düşünmek zorunda kalıyoruz. Bu da bizi hem yorduğu, hem de ‘Acaba bizim anladığımız doğru mu?’ endişesini oluşturduğu için kısa bir süre sonra bırakmak zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla da akıcı ve kolay anlaşılır bir meal olmadığı için de dini buyrukları Kur’an’dan öğrenemiyoruz.”
Gerek bu açıklamalar, gerek DİN ve BEYİN kitabında yapmış olduğum Kur’an ayetlerine ilişkin olan yorumların isabetli ve anlaşılır oluşlarına yönelik geri bildirimler, Kur’an’daki İslam’ın öğrenme eksikliği süreci içinde olduğu düşüncemi pekiştirdi. Devamlı olarak “Hocam, ilahiyatçı değil de, dinini Kur’an’dan anlayıp öğrenen bir bilim adamı olarak keşke Kur’an’ı bir de siz tercüme edip yorumlasanız ve İslam’ı Kur’an’dan öğrenmemizi sağlasanız.” beklentisi beni cesaretlendirip duruyordu.
Din adamları diye tanımlanan insanlarımız ve bazı din alimleri düzeyindeki akademisyenler, Kur’an ve Hz. Muhammed’e inancı olup din denilen muhkem kurallar bütününü benimseyen bizlere, asırlardır Kur’an’ı yaşadıkları zamanın bilgileri çerçevesinde anladıkları şekilde yorumlayıp anlatmış, iyi niyet ve gayretlerle öğretmeye çalışmışlardır. Hepsinden Allah razı olsun. Ancak görmekteyiz ki, bu kişilerin asırlar süren ve halen etkileri devam eden eserleri ile dini anlatmalarına rağmen Müslümanlık, diğer vahiy kitaplarındaki dini görüşlere göre birçok yönden geri kalmaktan ve geleneklere, teferruatlara, Kur’an’da olmayan ve insanları zorlayan ve hata yapmamayı, günah işlememeyi ön planda tutturan gereksiz ayrıntılarla içinden çıkılmaz hale sokulmuş kurallar, hurafe ve rivayetlerle boğulmaktan kurtulamamıştır. Tabii insanlarımız da, bütün iyi niyetlerine rağmen bu kaos içinden net olarak İslam dinine ulaşamamışlardır. Halen de çok zorlanmaktadırlar.
İnanıyorum ki Kur’an’ı eskilerin yorumları ile bırakmak demek; onlarla birlikte dondurmak, düne göre mahkûm kılmak ve dinamizmini öldürmek demektir. Bu nedenle de ilk hedef olarak, “Kur’an, sürekli bir şekilde ve insanın gelişen gökyüzü ve yeryüzüne ilişkin bilim temelli teknoloji ve din anlayışının değişimine ve genel ruha uygun olacak şekilde yorumlanmalıdır.” diye düşündüm. İşte bu düşünce ile sorumluluğu oldukça ağır olacak Kur’an gibi mucize bir kitabın ruhuna sadık kalmak için anlaşılır anlam tercümesini gerçekleştirmeye soyundum. İstedim ki, atalarının inançları, rivayetlere ve hurafelere olan bağlılıklarını önemseyip vazgeçilmez kıldıkları için muhafazakâr denilen toplum insanları, Allah’ın tek dini olan KUR’AN’DAKİ İSLAM’IN YENİLİKÇİ, GELENEKLERİ DEĞİŞTİREN VE DEVRİMCİ BİR ÖZELLİKTE olduğunu fark etsinler. Dindar olup, ellerinde bu dindarlıklarını pekiştirecek açıkça anlaşılır bir Kur’an tercümesi olmadığından arayış içinde olanlar okusunlar, şu anda uygulanmakta olan hurafe eklentiler, şekilci, sayıya boğulmuş ve dine dayandırılan uygulamaları görüp, “İslam dini buysa, ben bu dinden değilim.” diyerek reddetme durumunda olanlar, Kur’an’daki İslam’ı öğrensinler ve ateistler de belki merak edip okusunlar diye.
İnsan nesli, Adem’i doğuran, dolayısıyla da ilk yaratılan kadın olarak annesinden başlamak üzere dünya okulunda eğitime başladığında, üç tek olarak tek Allah’a, tek İnsan nesline ve Allah’ın tek dini İslam’a inançlı yaratılmıştı.
Yunus-19. Şunu iyice bilin ki,insanlar ilk yaratıldıkları zaman, tek bir ümmet idiler ve hepsi de öncelikle bu konularda tek bir dine bağlıydı ve tek bir Allah’a ibad ediyorlardı. Sonradan anlaşmazlığa düştüler, inanan ve inkâr edenler olarak ayrıldılar. Eğer cezanın ertelenmesiyle ilgili Rabb’in vermiş olduğu bir sözü olmasaydı, şirk koşup küfre sapanları, ihtilafa düşmeleri nedeniyle hemen cezalandırır ve işleri bitirilirdi.
Ancak zaman içinde din denilen kurallar bütünü (yasaklar ve yapılması istenenler) dejenere edilince, hatırlatıcı ve yenilikçi olmak üzere peygamberler aracılığı ile gerekli düzeltmeler sağlanmıştır.
Bakara-135. Ya Muhammed! Sana, “Yahudi ve Hıristiyanlar gibi inanın ki doğru yolu bulasınız” diyorlar. Onlara, “Biz, Allah’a şirk koşmaya hiçbir şekilde bulaşmamış /hanif olan İbrahim kavminin /milletinin tek Allah inançlı dinine uyarız. 136. Devamla yine onlara; “Biz, Allah’a, bize Kur’an ile indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya ve Rabbi tarafından tüm peygamberlere verilenlere inanırız. Bunların hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Biz sadece Allah’a teslim olanlarız /Müslümanlarız” şeklinde cevap ver.
Bilinmesi gereken bir konu, bütün peygamberlerin, dolayısıyla Allah’ın tek dini olan İslam’ın muhkem /değişmez ana kurallarının da insanlara tebliğ etmek üzere Allah’ın birer rahmeti olarak gönderilmiş oldukları bilgisidir.
Enbiya-107. Ya Muhammed! İşte Biz Seni de tüm âlemlerin, doğruya yönelmeleri /kesin hükümlere uygun yaşamda olmayı başarabilmeleri için rahmetimiz sonucu gönderdik.
Meryem- 21. Melek de, “Evet! Sen doğru söylüyorsun. Ama Senin Rabb’in, ‘O iş bana kolaydır. Doğacak çocuk, insanlar için gücümüzü gösteren bir işaret ve kendimizden bir rahmet olsun diyedir ve kararlaştırılmış bir iştir’ bilgisini sana bildirmemi söyledi” diyerek açıklamada bulundu.
Taha-123. Allah, Adem ve eşine “Siz ve sizden üreyecek olanlar, birbirinize düşmanlar olarak, hepiniz bulunduğunuz alt Cennetten çıkın. Bu arada Benden bir rahmet olarak size bir yol gösterici geldiğinde, bildireceklerine uyacak olan, hem doğru yola yönelecek, hem de mutsuz olmayacaktır” diye açıklamada bulunmuştur.
Dünya okulunda eğitimde olan ruh, insan denilen vücudumuz ise her bir ruhun eğitim sırasında giydiği okul üniforması olmaktadır.
Bu eğitimin kuralları, son kitap olan Kur’an ile ve yine İslam ismi ile tamamlanmıştır.
Maide-3…….Çünkü Ben bugün dininize son şeklini verdim, böylece din ile ilgili nimetimi artık tamamladım ve şimdiye kadar göndermiş olduğum İslam’ı /barış, sevgi, huzur, adalet, özgürlük ve esenlik verecek din denilen kuralları sizin için de din olarak uygun gördüm /onayladım……………
Bu duruma göre, din denilen muhkem /değişmez ana kuralların insanlar tarafından çok iyi öğrenilmesi ve benimsenip ona göre yaşamlarını düzenlemeleri çok çok önemli olmaktadır. Ki bu kuralları bilmek demek de zaten kişiyi dindar yapacaktır. Bu nedenlerle anlaşılır akıcılıkta bir Kur’an’ın olması gerekmektedir diye içim içimi yiyordu.
“SON DAVET KUR’AN” ismini verdiğim tercümem, diğer bütün tercümelerden /meallerden oldukça farklı oldu. Çünkü hem hiçbir mealde olmayan akıcılık ve anlaşılırlıkta, hem yapılan yorumlarla İslam’ı kavratan bir bilgi kitabı oldu. Çünkü ilk amacım, gençler başta olmak üzere, insanlarımızın din denilen ve benim yıllar içinde 440 kadar sayıda belirlemiş olduğum ve dünya okulundan mezun olmamızı sağlayacak Kur’an’daki açık, kolay anlaşılır özellikli muhkem /değişmez ana kuralları öğrenip, bunlara göre yaşamlarını düzenlemeleridir.
İkinci hedefim ise; 1999 yılında trafik kazasında vefat eden eşim Prof. Dr. Necla Özdemir (Muharremoğlu) adına iki çocuğumla kurmuş olduğumuz NÖVAK Vakfı olarak vermekte olduğumuz Eskişehir Tıp Fakültesi öğrenci bursu sayımızı, şimdiye kadar vakıf kitapları olarak yayınlanmış 9 adet kitaplarım sayesinde arttırmaktır.
Allah sağlık verdikçe ve siz sayın okuyucular istedikçe, her 15 günde bir “KUR’AN’DAN DAMLALAR” temelli yazılarıma devam edeceğim. İnşallah!
Siz değerli okuyucuların “Dünya okulundan Kur’an’daki İslam’a göre ve en iyi derece ile mezun olmanızı” dilerim.
2 yorum
Zuhruf/ 3. ayet ve Yusuf/ 2. ayet bu kadar açık iken. Akletmeyi bir kenara bırakıp, başkalarının aklıyla akletmek değilmidir temel problemimiz? Hocam yazılarınızı ilgiyle okuyorum. Saygılarımla…
Sayın Aksoy Hoca,
Zaten Kur’an “Olan aklını kullanana” hitap eder ve döne döne “Tefekkür, Taakkül ve tezekkür” ikazını yapar ve Kamer suresinde 4 ayet ile tekrarlar. Yine Bakara-170-171 de “Atalarının görüşlerini eleştirel aklını kullanmaksızın motamot taklid edenlere “Davarlar sürüsü” diye de hitap edilir. Hadid-27 ve Tövbe-34 ncü ayetlerde de “Din adamı” sınıfı oluşturulması da yasaklanmış bulunmaktadır. Çünkü son din adamı Hz. Muhammed’dir ve vefatından itibaren her bireyin din denilen Muhkem /değişmez ana kuralları doğrudan Kur’an’ı anlayarak okuyarak öğrenmesi dönemi başlamıştır. Selam ve sevgilerle sağlıklı günler dilerim.
Prof. Dr. Gazi Özdemir