İnsanlar, doğaları (veya yaradılışları) gereği, bilgi toplayan, düşünen, öğrendiklerini analiz eden ve bunlardan çıkardığı yargılar sonucu bir fikir sahibi olan varlıklardır. Sahip oldukları fikirlere göre de “taraf” olma özelliğine sahiptir. Çok somut ve mutlak gerçekler dışında, insanlar her konuda farklı görüşlere sahip ve dolayısıyla da benzer düşünenler ile aynı “taraf”tadır. Zaten ideolojiler, dinler, partiler, dernekler ve hatta dernekler içindeki fraksiyonlar hep bu insandaki “bir taraf” olma özelliğinden gelmektedir.
Bir sav: Her insan bir taraftır. Kanarya sevenler, hayvan sevmeyenler, nükleer santrale karşı olanlar, aşırı milliyetçiler, ötanazi taraftarları, liberaller, maçolar, homoseksüelleri hoş görenler, dindarlar, ateistler, muhafazakarlar, sosyalistler, vs. Yani, insan, yaratılışı (veya evrimsel süreçte vardığı mevcut nokta) gereği, tarafsız olamaz. O zaman bilimin ve bir insan olan bilim adamının tarafsızlığı mümkün müdür? Cevap: Değildir. Bir de hakimin tarafsızlığı gibi kocaman bir ham hayal vardır ki, o bu yazının çerçevesini aşmaktadır. Belki bir başka zaman bunu da ele alırız. Ben bugünkü yazımda, bilim adamlarının tarafsızlığının mümkün ve gerekli olup olmadığını ele almak istiyorum. Bundan önce, belirtmeliyim ki yazı boyunca “bilim insanı” yerine “bilim adamı” deyimini kullanma sebebimin erkek şovenizminden değil, pratik sebeplerden. Ayrıca, buradaki “adam”, “oku da adam ol, baban gibi eşek olma” deyimindeki gibi bir cinsiyet öznesi olarak değil, “dört başı mamur insan” anlamında kullanılmaktadır. Kadın cinsinden olanların sürekli ayırımcılığa uğrayacakları gibi bir zanna sahip okuyucular yanlış anlamasınlar.
Madem yukarıda bilim adamının tarafsız olamayacağını söyledik, onun gerekçeleri üzerinde duralım. Ama öncelikle tarafsızlıktan ne anlaşılacağı üzerinde uzlaşmak gerekir. İsterseniz tarafsızlığı kabaca, kişinin kendi değer yargısı, dünya görüşü ve politik ideolojisini yaptığı işe karıştırmaması ve hizmet verdiği kitleye yansıtmaması olarak tanımlayalım. Bu anlamda bilim adamlarının tarafsız olmasından bahsedilebilir mi? Ortaçağ Batı dünyasından bu yana her türlü bilimsel çalışma, bir kişisel veya toplumsal amaç, yani bir ideolojik veya ekonomik hedefe ulaşmak için yapıla gelmiştir. Önceleri “bilim”, hükümdarın veya kralın sarayında iyi bir statü kazanmak için yapılırken, sonraları hükümetler veya şirketlerden büyük paralar almak ve ünlü olmak için yapılmaya başlanmıştır.
Herkes bilir; gerek sağlık alanında gerekse de mühendislik alanında en büyük buluşlar savaşlar sırasında ve savaş teknolojileri üretirken gerçekleşmiştir. Bu bağlamda yapılan bilimsel çalışmaların tarafsızlık veya insaniliğinden bahsetmek ne kadar mümkündür? Bilimsel çalışma ve üretimin aslında kişisel ve ideolojik amaçlara ulaşmanın bir aracı olduğunun en sarih göstergesi “patent” kavramıdır. Yani patent alan kişi, “ben çalıştım buldum, şimdi sıra bundan para kazanma ve bu buluşum sayesinde siz diğerlerini baskı altında tutmakta” demekte. Adam, Allah’ın yarattığı (veya evrim sürecinin bize bahşettiği) genlerin yerlerini ve işlevlerini belirleyip bunu patentlemek istiyor. Yani, adam bu şekilde büyük paralar kazanmaya, senin-benim mukadderatımızı kontrol etmeye talip. Amaç bu olunca kişinin “bîtaraf” olması mümkün mü? Adam “bîtaraf” değil, bir taraf. O da kendi tarafı. Bilimsel faaliyetlerin aldığı şekil gereği bir taraf olmak zorunda yoksa “bîtaraf” olacağım derken “bertaraf” olabilir. O yüzden bilim adamının günümüzde tarafsız olmasına gerek de yoktur.
Sonuç olarak günümüzde dünyanın neresine giderseniz gidin, bilim adamı bir taraftır o da kendi maddi-manevi menfaatleri ile kurumu ve ülkesinin (buna ideolojisinin diye de okuyabiliriz) çıkarlarıdır. Bu, en mütevazı araştırma görevlisinden, Nobel ödülü almış bilim adamına kadar hiçbir şekilde değişmez. Dolayısı ile bilim adamı bu menfaatleri korumak adına her türlü tarafgirlik, kandırmaca ve sahtekarlığı yapabilir. Ta ki yakalanana kadar.
Bu yazıyı sağlık ve fen bilimlerindeki bilimsel faaliyetleri düşünerek yazdım, zira onlara “pozitif” bilimler dendiğinden ve daha somut verilere dayandığı zannedildiğinden tarafsızlığın daha fazla mümkün olduğu düşünülür. Sosyal bilimler zaten tarafsızlığın ve objektifliğin hiçbir şekilde mümkün olmadığı bir alandır. Ben de sosyal bilimlerin bir alt disiplini olan tıp etiği ve tıp tarihi ile iştigal ettiğimden iyi biliyorum; Öylesine tarih ve ahlak yorumları var ki insana “Ben kimim? Burası neresi?” dedirtiyor.
Son sözüm, yukarıda çizdiğim, “kişisel ve ideolojik menfaatlerine bir taraf bilim adamı” kimliğini kabullenmek istemeyen bilim adamlarına; Eğer gerçekten öyleyseniz bilin ki sizler istisnasınız ve bu halinizle genel kaideyi kuvvetlendiriyorsunuz. Dilerim sayınız artar. Sizlerin önünde saygıyla eğiliyorum.