“Yönetim anlayışı”nın içini, sadece yönetilenlerin katılımıyla belirlenebilen “ihtiyaçlar”ın gündem oluşturmasını sağlayan “İstişare Kökenli Demokrasi” ile doldurmadıkça “Adaletle yönetim” gerçekleşemez.
Bizi bu yargıya vardıran “duyarlılık”,”Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesini “deprem insanı”na uygulayan yöneticilerin yaklaşım felsefelerini hangi dünya görüşüne dayandırdıklarını merak ettiğimizden kaynaklanmaktadır.
Evrensel bir değer olan insana, ortamı nasıl olursa olsun, insanın biyolojik,sosyolojik ve psikolojik boyutlarını “bütünsellik” anlayışıyla değerlendirerek yaklaşımda bulunmak çağdaş tıp açısından kaçınılmazdır.
İnsan biyolojik yönüyle ele alındığında, insanın var olan potansiyellerinin hiçbirinden vazgeçmeden, mücadelesini sürdürdüğü görülecektir. Bu potansiyeller fonksiyonel olarak her ortamda kendini gösterecektir. İnsan, var olan bu özelliklerini korumak için doğal reflekslerini sergileyecektir. İnsan bu “biyolojik doğal referansları”nı kullanır ve korurken, psikososyal boyutların devrede olduğunu var saymakta ve tepkilerini de bu bağlamda “hak” saymaktadır.
Nedir bu “biyolojik doğal referanslar”? : Varlığının biçimini koruma, beslenme fonksiyonunu koruma, üreme potansiyelini koruma, fonksiyonlarının sürekliliğini koruma. İnsan yöneticilerden “insan hakları” isterken, bağımlı olduğu “yaradılış yasaları”na göre yaşamak için, bu referansları kullanarak “haklarını” korumaya çalışıyor.
İnsan, “insanlar beslenme bozukluğundan ölmesin” diyor. İnsan “üreme fonksiyonumla oynanmasın” diyor. İnsan “beton yığınları, geliştirilen işkence yöntemleri ile biyolojik bütünlüğüm bozulmasın” diyor.İnsan “yapan, eden, üreten fonksiyonlarım engellenmesin” diyor.
“Deprem insanı” bu doğal durumu ve doğa ile savaşı bütün boyutları ile yaşıyor.
“Deprem insanı” insanlardan, “empatik süreç”in olabildiğince yaşanmasını istiyor.
“Deprem insanı” yöneticilerden, insanın ve insan haklarının bilincinde olmalarını istiyor.
“Deprem insanı” bilim insanlarından, bu bilincin topluma ve tüm insanlığa taşınmasını istiyor.
“Deprem insanı” hekimden, yararlılık,özerkliğe saygı , hastaların bilgilendirilmesi, kötü davranmama ve adalet gibi “etik ilkeler”in yaşanmasını istiyor.
Tarihsel süreç içerisinde önemli olaylar, toplumların gelişme ve değişmesi için yakalanmış fırsatlardır.
Umuyoruz ve bekliyoruz ki toplumumuz için de “deprem yasası” bu gerçeği hatırlatsın ve yönetim anlayışına ve toplumsal dinamiğe ivme kazandırsın.