Gazetenizde çıkan son yazımın başlığıydı “Ben de O Zaman,..”.
O yazıda doktorların her zaman bireysel hareket ettiklerinden örnekler vermiştim. Kimi arkadaşların yazıyla ilgili karşıt yorumları oldu kimi de yazının içeriğini boş buldu.
Bu yazımda neden o yazıyı yazdığımı açıklayacağım.
“Doktorlar, yüksek egoları nedeni ile çoğu zaman bireysel davranırlar. Birlikte güçlü bir beraberlik göstermezler. Çünkü onların işleri çoğunlukla bireyseldir. Hasta muayene etmek, ameliyat yapmak, tetkik sonuçlarını rapor etmek vs.”
Bunları ben söylemiyorum. Sağlıkta dönüşümün mimarları olan Harward’lı ulusal ve uluslararası sağlık politikası uzmanları olan Peter Borman, William Haiso, Michael R. Reisch söylüyor. Yukarıda anlattıklarımız nedeni ile“Uygulanacak olan projelere karşı toplu bir hareket oluşturamazlar.”, diyorlar.
Altyapı çalışmaları ülkemizde de 1998 yılında başlatılan, ülkemiz de dâhil, 55 ülkede uygulanan “sağlıkta dönüşüm” denilen program için birlikte neler yaptık bir bakalım.
TTB, önceleri başta eski başkan Gencay Gürsoy olmak üzere, tam günün yanında bile göründü. Sonradan işin bu kadarla kalmadığını ve vahametini görerek görüşlerini değiştirerek geliştirdi. Uzmanlık dernekleri, çoğu zaman ses çıkarmamaya çalıştılar. Uzmanlık dernekleri platformu kuruldu, bazı dernekler giderlerine mali katkıda bulunmaktan bile kaçındılar.
Bir doktor saldırıya uğradığında, sadece kendi hastanesindeki doktorlar, o da ancak bir kısmı beyaz önlükleriyle medya önüne çıktılar hepsi o kadar. Meslektaşlarımız öldürüldü, “17 Nisan günü iş bırakma” denildi. Kaç kişi katıldı acaba! O gün pek çokları hem polikliniklerde hem de muayenehanelerinde hasta muayenelerine devam ettiler. Ameliyatlar birkaç merkez dışında aynen devam etti.
Sağlıktan başka bir örnek vereyim; “İlaçlar eczanelerin dışında süpermarket reyonlarında da satılsın.” denildi. Ülkemizdeki tüm eczacılar ayağa kalktı, işlerini bırakarak Ankara’ya geldiler. Sonunda ne oldu? Eczacılar lehine geri adım atıldı.
Biz böyle davranabildik mi, hayır. 17 Nisan’daki iş bırakma bile, “Akşam 17.00’a kadar.” denilerek sulandırıldı. Niye? Akşam 17.00’dan sonra muayenehaneler çalışsın diye.
Ankara’da toplantılar yapılıyor. Çeşitli yerlerden meslektaşlar gelmişler. Birkaç kilometre yakındaki hastanelerden bile katılan çok az. Gazi Tıp bahçesinde tam gün toplantısı oluyor. Hocaların bir kısmı günlük ameliyatlarına devam ediyor, olayı odasındaki pencereden seyrediyor, yemekhanede sohbet ediyor ya da tin tin muayenehanesine kırıyor. Bunlar yaşanmadı mı, yaşandı.
Bakın, programda neler diyorlar: “Doktorlar, zeki ve örgütlüdürler. Doktorların merkezde önemli tanıdıkları ve taraftarları vardır. Onları bölün, çelişkiye düşürün. Doktorları para ve sistem üzerinden kötüleyin.”
Doktorlar “tam güncü”, “muayenehaneci”, “özelci”, “devletçi” denilerek kategorilere ayrılıp bölündü mü, bölündü. “Bunlar paracıdır, para almadan kıllarını kıpırdatmazlar.” diye başlayan demeçlerle, her gün medya önünde küçük düşürüldü mü, düşürüldü. Bir meslektaşımız kişisel bir suç işlediğinde, bunu tüm sağlık camiasına mal edecek şekilde gazetelerde çarşaf çarşaf yazılar yazıldı mı, yazıldı. Televizyonlarda baş haber oldu mu, oldu.
Neden böyle oldu, biz neden karşı koyamadık? Öğütlü mü değildik, yoksa akıllı mı? Hayır, hiçbiri değildik. Değildik de, biz birlikte hareket edemedik. Hep “Ben!” dedik, “Biz!” diyemedik. “Hepimiz birimizden daha akıllıdır.” deyişinin özünü bile kavrayamadık.
Biz doktorlar ameliyat sırası, hasta yatağı, otopark yeri, kadro, hatta ultrason aleti için bile birbirimizle kavga ettik durduk. Binlerce kilometre öteden, önümüze konulan programı merak edip okumak zahmetine bile katlanmadık.
Her zaman “Ben!” dedik, asla “Biz!” diyemedik. İşte bugün çektiğimiz sıkıntılar hep bu yüzdendir.
Çok değil, üç gün hakkıyla direnebilseydik bunlar başımıza gelmezdi, getirilemezdi!