TV’de bir zamanlar yayınlanan “bugün ne giysem” isimli programda bozuk Türkçesiyle “Bizimla değilsın!” diyen İvana Sert’i hatırladınız mı? İzlemediyseniz de bir şey kaybetmediniz. “persona non grata” diplomatik terim olarak ülke sınırları içerisinde bir diplomatın istenmediğini ifade etmek için kullanılan Latince bir kelimedir.
Nereden çıktı şimdi bunlar diyeceksiniz. Açıklamaya çalışayım. Bir kişinin, bir işin gerektirdiği özelliklere ve o işi yerine getirecek niteliklere sahip olamadığı ortaya çıkınca “artık bizimle çalışmaman lazım” demenin bir ifadesidir. Ama günümüzde statüsü yüksek bir işi yapma yeterliliğiniz yoksa bu sorun olmuyor; bizimle aynı safta yer alıyorsan, aynı taraftaysak sen ‘iyi bir insansın’, bu yüzden yeterliğinin olmaması önemli değil; sen bizim için çalış yeter. Sonuçta gelinen noktada becerisizlik ve yetersizlik ortaya çıkacak ve zarar kendisinden çok başkalarına olacaktır. Bu ne kadar etik bir davranıştır; sorulması gereken asıl soru budur! Özellikle sağlıkla ilgili alanlarda çok ciddi sonuçlara yol açabilecek kadar önemlidir.
İyi hekim, sadece hekimlik mesleğinin gereklerini teknik ve bilimsel anlamda yerine getiren kişi değildir. İyi hekim, aynı zamanda bu meslek için kutsal olan etik değerlere önem veren, hastasına bu değerlerle yaklaşmayı bilen, bilimsel ve çağdaş bir sorumluluk anlayışı ile mesleğini icra eden hekimdir. Bu anlamda tıbbın temel ilkelerden biri “önce, zarar verme!” ilkesidir. Sağlık alanında “primum non nocere“, “önce, zarar verme!” anlamına gelen Latince deyiştir. Ayrıca “primum nihil nocere” olarak da kaydedilmiştir. Almanca “zuerst einmal nicht schaden“, Fransızca “d’abord, ne pas nuire” ve İngilizce “first, do not harm” şeklinde çevrilmiştir. Sağlık alanında görev yapan herkes bu kelimenin anlamını gayet iyi bilir. Liyakatın olmadığı bir sağlık alanında “önce, zarar verme!” ilkesinden söz edilebilir mi?
Liyakat nedir?
Arapça ‘lyk’ kökünden gelen liyakat sözü, ‘layık olma’ anlamına geliyor. Biraz daha Türkçeleştirirsek ‘yakışmak’, ‘yaraşmak’ veya ‘uygun olmak’ diyebiliriz. Liyakat, Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü’nde “bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu” olarak tanımlanıyor.
1) Layık olma, yaraşma, yaraşırlık, uygunluk.
2) Yeterlilik, yetenek.
Yeterlilik ilkesi olarak da adlandırabilen liyakat, verilen görevi başarı ile yapabilme yetisi olarak da tanımlanabilir. Göreve kabul edilme ve yükselmelerde “bilgi, görgü ve diplomayı” esas alan bir anlayıştır. Bu bağlamda liyakat, toplumda değerlerin ve hak edenlerin üst kademelerde yer bulmasını öngörmekte ve hem kamu sektöründe hem özel sektörde idare erkinin kayırma olmadan bilgi, başarı ve yetenek kıstaslarına göre şekillenmesine olanak tanımaktadır. Liyakati sağlayan temel öğelere bakalım:
- Eğitim: Çalışan kişinin aldığı eğitim yaptığı işle uyumlu olmalıdır.
- Deneyim: Kişinin geçmiş iş deneyimleri şimdiki görevinde yapacağı işlere dayanak oluşturmalı, daha önceki çalışmalarından öğrendiklerini bu işinde kullanabilmelidir.
- Bilgi, Beceri: Kişi hem yapacağı işin gerektirdiği bilgi ve beceriye sahip, hem de yeni bilgiler edinmek için gelişime açık olmalıdır.
- Performans: Çalışan kişinin emeği karşılığında başarılı sonuçlar alabilmesi gerekir.
- Kurum Kültürüne Uyum: Kişinin tutum ve davranışları çalıştığı kurumun kültürüne uygun olmalı, düşünce biçimi kurumsal kültürün gereksinimleriyle çatışma içinde olmamalıdır.
- İletişim: Çalışan kişi en azından işinin gerektirdiği düzeyde bir iletişim becerisine sahip olmalıdır.
Kişi liyakati sağlayan temel öğelere ne ölçüde uyuyorsa düşünüldüğü görev için o kadar uygundur diyebiliriz. Eğer bir kişi yapacağı işe uygun bir eğitim almışsa, bu konuda farklı görevler üstlenerek deneyim elde etmişse, daha önceki görevlerinde başarılı olmuş ve çalışma arkadaşlarıyla iyi ilişkiler kurabilmişse bu kişi için liyakatten söz edebiliriz.
2709 sayılı ve 7.11.1982 tarihli T.C. Anayasası’nın IV. Kamu Hizmetlerine Girme Hakkı başlığı altında yer alan Madde 70 “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.” şeklinde liyakat sistemine dair doğrudan açıklama bulunmasına rağmen istenilen ölçüde uygulamaya geçirilmediği, kamu personeli atamalarında siyasal kayırmacılığın liyakat üzerinde hâkimiyet kurduğu görülmektedir. Türk kamu sistemi içerisinde yaşanan bu yozlaşmanın başlıca nedenleri olarak, kamuda çok sayıda usulsüzlükler yaşanmış olup bunun gibi başka alanlarda da usulsüzlükler yapıldığı kamu tarafından bizzat yaşanarak bilinmektedir.
Türkiye’de anayasal ve yasal açıdan liyakat sistemine ilişkin düzenlemeler bulunsa da, Türkiye Şeffaflık Sistemi’nin belirleyici özelliklerinden olan yasalarla uygulama arasındaki uçurum liyakat konusunda da kendini göstermektedir. Demokrasinin ve hukuk devletinin temellerinden olan devletin vatandaşa eşit mesafede bulunması gerekliliği, maalesef yaygın kayırmacılık ve siyasi patronaj sistemi yüzünden zarar görmektedir. Liyakat ölçütleri sağlandığı sürece yolsuzluk, usulsüzlük ve kayırmacılık gibi suçlarla baş edebilmek mümkündür.
Çalıştıkları kurumda liyakate dikkat edilmediğini gören kişiler, ya liyakat dışındaki kıstas neyse onu sağlamak için çaba harcar ya da isteksiz ve verimsiz bir şekilde çalışır, daha doğrusu çalışıyormuş gibi yapar. İki durum da kişinin yeteneklerini köreltip bilgilerini unutmalarına yola açtığı gibi, kişilerin haksızlığa uğradıkları düşüncesi karşısında küskünlük hissetmelerine ve sonuçta da mesleki tükenmişlik yaşamalarına neden olabilir.
Çalışma hayatını olumsuz yönde etkileyen unsurlardan birisi olan tükenmişlik sendromu, hem bireysel hem de örgütsel açıdan olumsuz etkilere sahip bir olgudur. Günümüzde yaygın olarak rastlanan bu sendromu “başarısız olma, yıpranma, enerji ve gücün azalması veya tatmin edilemeyen istekler sonucunda bireyin iç kaynaklarında meydana gelen tükenme durumu” şeklinde tanımlamak mümkündür.
Tükenmişlik sendromu aniden ortaya çıkan bir durum değildir, aksine yavaş ve sinsice gelişen bir belirtiler yumağıdır. Tükenmişlik belirtilerinin göz ardı edilmesi de onun ilerlemesine ve başa çıkılamaz hale gelmesine neden olmaktadır. Bu sebeple tükenmenin sinsi sürecinin belirtilerinin iyi bilinmesi ve zamanında teşhis edilerek gerekli önlemlerin alınması çok önemlidir. Tükenmişlik belirtileri kişiden kişiye farklılık göstermekle birlikte genel olarak fiziksel, psikolojik ve davranışsal belirtilerle görülmektedir. Tükenmişlik sendromu duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarı olmak üzere tükenmişliği bireyin hayatında gerçekleşen değişimleri ifade etmektedir.
Liyakatin en önemli ilkeleri doğruluk ve dürüstlüktür. Bir nesil buna dikkat ederek yetişirse onların yetiştirecekleri de liyakate önem verir. Zincirin halkaları olarak artarak devam ederler. Liyakat esasına göre yönetilen bir toplumda eğitim, bilim, bilgi, birikim, kültür önemlidir. Herkes kendi işini yaptığı için kimse kimsenin yerine bir şey yapmak zorunda kalmaz. Bu durumda gelecek yaşama yönelik bir kaygı oluşmaz. Her işin başı adaletten geçer. Profesyonellik ve deneyim ön plandadır. Yönetici liyakate önem verdiği zaman onun görevlendirmesinde çalışanlar da öyle olur. O toplum mutlu bir toplum haline gelir.
Atalarımızın “tuz kokmuş” diye bir sözü vardır. Tuzu kokmaktan kurtarmak için devletin her kurumunda, her kademesinde liyakate dikkat eden bir işleyiş oluşturmak her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Aksi halde, aynı gemide olan bizleri, Titanic’in yaşadığı gibi yavaş yavaş içine çeken karanlık bir derinlik içinde kaybolma beklemektedir.
10 yorum
Harika bir yazı kelime kelime satır satır ne güzel bir fotoğraf çekmişsiniz. En içten yürekten duygu, akıl ve sağduyu içeren gerçeklikle kurumsal kimlik ve vizyonu& misyonu bütünleştiren bire-bir eşleştirme ile örtüştüren günümüz kurumsal kimliklerinde yaşanan yegâne sorunu; masadaki büyük fili konuşmak yerine görmezden gelenleri, sen ben diye ayrıştıran biz mantığıyla birleştirmek yerine biz( sarraf el aleti ) misali delen, deşen, kaşıyan, kazıyan toplumsal hizmeti topluma toplum yararına sunmak yerine bunu sosyolojik gruplar bazında kum tanesi insan özdeşimleriyle genelleyen ve kendi- kendileri gibi olmayanları, farklılıkları, yok sayan bir süreci iki anahtar kelimeyle finale erdiren ” tuz kokmuş ” ve ” Titanic ” betimlemesiyle özetleyen bu harika bakış açısı için perspektif için teşekkür ederim. Umarım her okuyan fırsat bulup inceleyen irdeleyen her bir birey her bir beyin kıssadan hisse nasibi alır hissesi nispetince. Yürek ve kucak dolusu ” kocaman 💓kocaman 💌Tebrikler❗💫 Teşekkürler ❗”
Bilginize&Yüreğinize&Emeğinize&Dilinize&Kaleminize&Bileğinize sağlık sağ olun var olun kıymetli Başaran GENÇDOĞAN Hoca’ m.👏👏👏 ( Özgür KAYI )
Liyakat problemine iki yönlü bir bakış açısıyla bakılmış mükemmel bir yazı olmuş. Liyakat problemi, toplum tarafından yetkin olduğu halde olması gerektiği yerde olmayan kişileri mağdur bir problem olarak görülmekte. Ancak burada fark ettik ki liyakat problemi, liyakat sahibi olmayan kişiyi de aslında bir uçuruma götürebilecek bir durumdur.
Güzel sözleriniz için çok teşekkür ediyorum Sayın Özgür Kayı.
Yorumlarınız için çok teşekkür ediyorum Sayın Fatih KARA.
Kıymetli Hocam tebrik ediyorum. Güzel bir yorumlama olmuş.
Sevgili meslektaşım, bugünün toplumsal sorunların temelinde yer alan “liyakatsızlık” konusunda psiko-sosyal bir bakış açısıyla yaklaşan güzel bir değerlendirme yazısı olmuş.. Çok beğendim ve takdir ettim. Kutluyorum. Sevgiler..
Sayın Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak hocam teşekkür ediyorum.
Sayın Prof. Dr. Ali Osman Engin hocam teşekkür ediyorum.
Değerli hocam, birçok konuda olduğu gibi liyakat konusunda da yasalarla uygulama arasındaki uyumsuzluğu ele alıp harika bir şekilde alanımızla sentezlemişsiniz, tebrik ediyorum
Sayın Doç. Dr. MAKBULE KALI SOYER hocam teşekkür ediyorum.