Merhaba değerli okurlar, bu ay sizlerle bir parazitolog olarak beni oldukça etkileyen bir yazıyı paylaşmak isterim. 20 Haziran 2009 tarihinde "Newsweek" dergisinde Lily Huang imzalı bir yazı yayımlandı. Bu makale "Böceklerin Yükselişi" başlığını taşıyordu. Buna göre günümüzde insanlığı tehdit eden birçok enfeksiyonun kökeni böcek nüfusunun önlemeyen artışı olarak belirlenmekte. Makaleye göre "Ormanları kullanmak, maden çıkarmak ve tarım gibi amaçlarla insanlar vahşi doğanın derinlerine indikçe, eko sistemin dengesi değişmekte ve ortadaki savunma mekanizmalarını parçalamakta. Bozulan çevre yeni salgın hastalıklar için ideal bir ortam haline geliyor; Harvard Tıp Fakültesine bağlı Sağlık ve Küresel Çevre Merkezi Başkanı Eric Chirvian’a göre bu durum "Ağır çekim bir kıyamete benziyor." Chirvian 1985 yılında nükleer çoğalmanın tehlikelerine dikkat karşısında yarattığı tehlikenin en az nükleer savaş kadar yıkıcı olabileceğini’ söylüyor."
Şu anda dünyadaki en yaygın ölüm nedeni olan sıtmanın sorumlusu neredeyse insanoğlunun ormanları yok etmesi. Böylece daha geniş su birikintileri oluşuyor ve azalan ağaçlar yüzünden su yüzeyine daha çok gün ışığı ulaşıyor. Ardından yosunlar aşırı büyüyor, Anofel sinekleri için ortam çok uygun hale geliyor. Eskiden Anofeller pek güçlü değildi, fakat özellikle Amazon, Doğu Afrika ve Güneydoğu Asya’da koşullar değişince hızla zayıf türlerin yerini aldılar. Diğer hastalıkların yayılması da benzer bir rota izledi. Örneğin; bulinus türü salyangozlar şistozom adı verilen, mesane veya bağırsaklarda enfeksiyona neden olan parazit kurtçukları barındırıyor. 1985’te Senegal Nehri yatağında suyun tuzluluk oranını düşüren Diama Barajı’nın inşasından sonra salyangoz popülasyonunda patlama oldu. Bölge daha önce var olmayan şistozomların yatağı haline geldi. Bugün 200 milyonun üzerinde insan bu hastalığın kurbanı. Sinekler arasında da kötü huylu türler baskın çıkıyor. Ormanların yok olmasıyla Güney Amerika’da ve Güney Asya’da kum sinekleri insanlara akın etti. Her yıl milyonlarca insana tek hücreli bir parazit olan ve şark çıbanı olarak bilinen Leishmania bulaştırıyorlar. Bu parazit ciltte çıbanlara, karaciğer, dalak ve iliklerde hasara yol açıyor.
Yine makaleye göre, "Geçen yıllarda hastalık ekoloğu Richard Ostfeld ve Felicia Keesing, bir eko sistemdeki çeşitli türlerin, bulaşıcı hastalıkları nasıl bastırdığını kanıtlamıştır. Hayvanların tümü patojenler için iyi bir ortam veya taşıyıcı olmadığından, ne kadar çok tür olursa, bir patojenin engellenme şansı da o kadar yükseliyor. Ostfeld ve Keesing buna seyreltme etkisi’ adını veriyorlar." Öyleyse biyo çeşitliliğin kaybedilmesi bile kamu sağlığına tehdit oluşturuyor. Sadece ormanları yok olan Amazon’da da değil ABD’nin doğadan kopuk banliyölerinde de gittikçe artan bir risk var. Amerikan banliyölerindeki ormanlık bölgeler, Lyme hastalığının yaşaması için iyi birer ortam. Lyme bakterisine ideal kuluçka ortamı sağlayan beyaz ayaklı fareler, koruluklarda hayatta kalma konusunda çok başarılı. Enfekte hayvan hastalanmıyor, ama patojenin çoğalması ve bölgedeki insanlar dahil tüm memelilerden beslenen kenelerden geçmesi için uygun bir ortam oluşturuyor.
Şu anda gezegenimizde tahmini 1.415 patojen türü bulunuyor; bunların 217’si virüs, 307’si mantar, 538’i bakteri, 66’sı protozoa, 287’si ise farklı kurtçuk türleri. Patojenlerin yaklaşık üçte ikisi insan dışı türlerde yaşıyor, fakat orada uslu uslu oturmuyor. Bilinen 175 bulaşıcı hastalığın yüzde 75’i zoonotik, yani insanlara hayvanlardan bulaşıyor. Doğal olarak ortaya çıkan herhangi bir patojen, türler arasında çok değişken, etkili ve ölümcül bir hal alabilir ve kolayca salgın boyutlarına ulaşabilir. Düşüncesizce sömürdüğümüz tropik kuşaktan veya uzak sulak alanlardan çıkan, dünyanın geri kalanı için son derece yabancı bir varlığa karşı bir anda en savunmasız kurbanlar haline gelebiliriz. Bu satırlara günümüzde katılmamak artık mümkün değil. Ne de olsa dünya etme bulma dünyası. Esenlikle kalın.
Kaynak:www.newsweek.com