Dün 3.Yoğun Bakımların Akılcı Kullanımı Sempozyumu’ndan döndüm. Çok başarılı ve doyurucu bir bilimsel toplantı oldu. Yoğun bakımlar, insanların yaşamda tutulduğu ve hayatın korunduğu yerlerdir. Özellikle üçüncü basamak yoğun bakımlar hastalara her türlü yaşam desteğinin sunulduğu çok değerli kliniklerdir.
Türkiye’de yoğun bakım yatakları Avrupa ortalamasının üstünde olmasına rağmen hala yetmemektedir. Bu kıymetli yataklar yazık ki yanlış şekilde işgal edilmektedir. Büyüklerimiz hiç yatmadan ölmeyi dilerlerdi. Hastanede ölmek biraz hoş olmayan bir durumdu. İnsanlar da ölüm kaçınılmazsa evde, sevdikleri yanlarındayken ölmeyi isterlerdi. Son nefesin inancımıza uygun ritüellerle verilmesi çok istenen bir durumdu. Zamanla ölümler hastanelere taşındı. Soğuk yataklarda, yabancı insanların ellerinde, evlerimizden ve sevdiklerimizden uzakta son nefeslerimizi verir olduk. Ölümden o kadar korkmaya ve yaşamdan dışlamaya başladık ki evden dışarı attık. Çocuklarımız ölümü görmeyerek ölümden korunmaya çalışıldı sanki.
Bunun bir toplumsal sorun olduğunu düşünmeye başladım. Ölüm, hayatın doğal bir parçasıdır ve kaçınılmazdır. Ölüm bir varoluşsal kaygıdır, bu yadsınamaz. Yoğun bakımlarda yatan hastaların nerdeyse %30-35’i palyatif bakım ve terminal dönem hastaları. Bu hastalara bakılırken asıl o yatağa ihtiyaç duyan hastaların yaşamları tehlikeye girmektedir. Çünkü yatak sayıları tüm dünyada sınırlıdır. Hiçbir Avrupa Ülkesi’nde veya Amerika Birleşik Devletleri’nde bu yataklara ölmekte olan ve bütün çarelerin tüketildiği hastalar yatırılamaz.
Bizim hastalarımıza yaptığımız tedaviyi yasal kılan üç şey vardır; ilki tıp diploması, ikincisi hastanın izin vermesi ve sonuncusu da endikasyondur! Son zamanlarda hasta rızası çok konuşulduğu halde hiç endikasyonu konuşmuyor, tartışmıyoruz. Yaptığımız her tedavinin mutlaka bir endikasyonu olmalıdır. Ne yaparsak yapalım yaşaması mümkün olmayan hastayı yapay dolaşım ve solunumla yaşamda tutabiliriz, doğruyu yapmış olur muyuz eğer endikasyonu yoksa? Bilinci kapalı, ne yapılırsa yapılsın ölüm kaçınılmazsa ve uygulanan tedaviler faydasızsa neden yapıyoruz?
Hukuktan korkuyoruz, hasta yakınlarından korkuyoruz ve hastaları hayatta tutmak yerine ölümlerini geciktiriyoruz. Ben bir tıbbi talimatname hazırlamayı düşünüyorum. İnsanlık onuruna ve inançlarıma uygun bir şekilde ölümü karşılamak istiyorum. Bunun için de çok şükür sağlığım gayet yerinde olmasına karşın bu talimatnameyi düzenleyeceğim. Ben evimde, çocuklarımla ve ailemle vedalaşarak huzur içinde yatağımda ölmek istiyorum. Meslektaşlarımın bana çok iyi bakacaklarından eminim. Ancak ben büyüklerim gibi hayata veda etmek istiyorum.
Bana neden talimatname hazırlamadığımı sorabilirsiniz. Hukuki bakımdan bir küçük düzenleme gerekli. Benim taleplerim, tayin edeceğim bir tıbbi vekil ile yerine getirilebilir. Sağlık bilgi sistemine pekala işlenebilir. Hem talimatname hem de tıbbi vekile sistem üzerinden gerektiği zaman ulaşılması sağlanabilir.
İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, “Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi: İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” adıyla ve 5013 Kanun numarası ve 03.12.2003 tarihinde kabul edilmiştir. Bu sözleşme, 20 Nisan 2004 tarih ve 25439 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin 9.maddesi Önceden Açıklanmış İstek hakkında olup “Müdahale sırasında isteğini açıklayabilecek durumda bulunmayan bir hastanın, tıbbî müdahale ile ilgili olarak önceden açıklamış olduğu istekleri gözönüne alınmalıdır.”şeklindedir. Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda yapacağı bir düzenleme hekimlere ve birçok hastaya deva olacaktır.
Bir hekimin endikasyonu ve yaptığı tedavi güncel tıp bilgilerine uygun bir özenle yapılmışsa bu hekimin takdiridir. Hekim hastasına gerekli özeni göstererek güncel tedaviyi yapar ve hastaya karşı yükümlülüğü bu şekildedir. Oysa hasta yakınlarının tedaviler konusunda görüş bildirdikleri görülmektedir, bu pek doğru olmayan bir durumdur. Endikasyonu hasta yakını değil, hekim koyar. Ülkemizin palyatif bakım alanında gelişmesi de yoğun bakım yataklarının daha rasyonel kullanımına katkı sağlayacaktır. Çok sorunumuz var ve aklımız karışık. Bu konuları daha sık ve açıklıkla konuşmalıyız diye düşünüyorum.
Hayatın kendisi gibi ölümler de hayırlı olsun ve önlenebilecek tüm ölümler önlensin. Zaten hepimizin çabası bu yöndedir. Ancak hayatın sonuna gelmişsek de ölüm konforlu, onurlu ve hayırlı olsun diyerek sözlerimi bitirmek isterim.
HER DEM BAHTİYÂR
Fâilâtün/ Fâilâtün /Fâilâtün / Fâilün
— • — — / — • — —/ — • — — / — • —
Geçmesin aşksız ne bir mevsim ne tek bir sonbahar.
Günlerim bir lâhza, yıllar senle birkaç gün kadar.
Kâinat sensiz karanlık, olduğun yer cennetim,
Bil ki rûhum, varlığın doldukça her dem bahtiyâr.
Dâi Dilek