Hekimleri son yıllarda hâkimler kadar korkutan başka bir meslek grubu yoktur. Hangi hekimle konuşsam en büyük meseleleri hukuk karşısında suçlu bulunma ihtimalleri oluyor. Hatta o bile değil, haklarında dava açılması bu ara en korkutucu durum. Elbette suç varsa ceza vardır. Hekimlerin meslekleri ile ilgili yasalar hakkında çok az bilgi sahibi olmaları kanımca büyük bir sorun. Günlük koşturmaca ve iş yükü o kadar yoğun ki çoğumuzun aklına bir hukuki sorunla karşılaşana dek bu konularda bilgi sahibi olmak gelmiyor.
Ceza Hukuku, Medeni Hukuk, hatta Anayasa Hukuku falan değil elbette kastım. Sadece üç kanun; bunlardan ilki Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, ikincisi Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi ve diğeri ise Hasta Hakları Yönetmeliği. Tıp fakültesinde ve sonrasında okuduğumuz kitapları düşününce bu üç kanun, tüzük, yönetmelik metni birkaç saatimizi alacak bir iştir. Nedendir, basiretlerimiz mi bağlıdır bilmem ama bu metinler pek okunmaz. Bir de “kulaktan kulağa” var ki Allah muhafaza, söylenenle duyulan bambaşkadır. Oysa birkaç saat ayrılıp bu kanunlar okunsa herkesin hayatı kolaylaşacak. Önceki yazımda biraz değinmeye çalışmıştım, bu yazıda anlatayım.
Benim gençlik yıllarımda “ölüm” veya “exitus” ya da “ex duhul” gibi kavramlar vardı. Artık ölüm yok! Evet, ölüm yok! Terminal dönemde bir hastanın kalbi ve solunumu durmuş “mavi kod” veriliyor! Arrest oldu koşun koşun! Ama bu ölüm diyecek oluyorum, yok bu arrest diyorlar. Bu kadar mı kafalar karışık olur? Sonra mesele anlaşılıyor! Hastayı resüsite etmezsek bize hukuk ne der. Hukuka ne resüsitasyondan, hukukçuya ne? Endikasyonu yok ki terminal dönemdeki hastaya resüsitasyonun. Tanımı açık, ani ve beklenmedik şekilde kalbin ve solunumun durması arresttir. Beklenen, yani terminal dönem hastalarda endikasyon yoktur. Hekim endikasyonsuz tedavi yapmaz. Ne yaparsanız yapın yararı olmayacak tedaviye nafile, beyhude, boşuna, yararsız tedavi denir.
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi Madde 20 “Tabip ve diş tabibi, faydasızlığını bildiği bir ilacı, hastaya veremez. Ancak, esaslı bir tedavi yapılması mümkün olmayan hâllerde, teselli bakımından bazı ilaçlar tavsiye edebilir.
Mali vaziyetleri müsait olmayan hastalara, mutlak zaruret olmadıkça, pahalı teselli ilaçları verilmesi caiz değildir.
Tabip ve diş tabibi, hastaya lüzumsuz ve fuzuli masraflar yaptırmayacağı gibi faydası olmayacağını ve hastanın mali kudretinin kâfi gelmeyeceğini bildiği bir tedaviyi tavsiye edemez.” Bu maddeden de açıkça anlaşılacağı gibi yararsızsa bir tedavi yapılmaz. Fayda etmeyecek ilaç verilmez. Hekim hastadan, hasta yakınından ve hâkimden o kadar çok korkar olmuş ki gerekli mi değil mi düşünemez olmuş. Asla haksızlar diyemem. Saldırılar ve baskılar hekimliği yapılamaz bir meslek hâline getirdi. Tedaviye hekim karar verir, ne hâkim ne de hasta tedaviyi bilmez. Elbette hekim hastayı bilgilendirir ve rızasını alır.
Hasta Hakları Yönetmeliği Madde 24’te bilgilendirme ve rızanın alınması yazar. Madde 25’te “Kanunen zorunlu olan hâller dışında ve doğabilecek olumsuz sonuçların sorumluluğu hastaya ait olmak üzere; hasta kendisine uygulanması planlanan veya uygulanmakta olan tedaviyi reddetmek veya durdurulmasını istemek hakkına sahiptir. Bu hâlde, tedavinin uygulanmamasından doğacak sonuçların hastaya veya kanuni temsilcilerine veyahut yakınlarına anlatılması ve bunu gösteren yazılı belge alınması gerekir.
Bu hakkın kullanılması, hastanın sağlık kuruluşuna tekrar müracaatında hasta aleyhine kullanılamaz.” demektedir. Bizler bazen hastayı tedavi olmaya iknaya da uğraşmıyor değiliz. Kişi kendi geleceği hakkında karar verme hakkına sahiptir.
Tıp, bunca ilerlemesine rağmen hâlâ ölüme çare bulamadı; bulacak gibi de görünmüyor. Uzayan yaşam süresi toplum olarak ölüm bahsini daha açık ve kaçınmadan konuşmamızı gerekli kılıyor. Yaşamın sonuna dair talimatlar (tıbbi vasiyetname) daha açıkça tartışılmalı ve belki de tıbbi temsilci atanması yönünde adımlar atılmalıdır. Bunlar yapılmadıkça terminal dönem veya palyatif bakım hastaları yoğun bakımlarda yatmaya devam edecek ve boşuna tedaviler uygulanacaktır… Oysa yoğun bakım yatakları hayat kurtaran çok kıymetli yataklardır. Her tedavi endikasyon sınırları içinde kalınarak yapılmalı ve beyhude tedavilerden uzak durulmalıdır. Bazı hastalarda karar vermek zor olabilir, o vakitlerde de hastane etik kurulları aracılığı ile kararlar verilmelidir. Hekimi endikasyonu olmayan bir tedaviyi yapmaya zorlayan tek bir yasa, tüzük veya yönetmelik yoktur,
Yetki -diploma, uzmanlık belgesi-, hastanın bilgilendirilmiş rızası ve endikasyon bizim dayanaklarımızdır. Bundan altmış yıl önce yazılmış Nizamname’de yararsız tedaviden söz edilirken bugün bu kavramı unutmuş isek suç kimindir? Hâkimin takdir yetkisi nasıl ki hukuk tarafından korunuyorsa hekimin hasta tedavisinde takdir yetkisini de korur.
Bu konu hem hekimler hem de hukukçular tarafından daha açıklıkla konuşulması gereken ve toplumun çok geniş kesimlerini ilgilendiren ciddi bir konudur. İzninizle ara ara gündeme taşımaya devam edeceğim, saygılarımla.
DOĞAN GÜN
• — — —/ • — — — / • — — —/ • — — — /
( Mefâ’îlün/mefâ’îlün/mefâ’îlün/mefâ’îlün )
Seher vaktinde başlar bir telaş kuşlarla toprakta,
Ağaçlar raks eder, binbir niyaz var dalda yaprakta.
Güneş aydınlatır dünyâyı bin bûseyle erkenden,
Doğan gün, kâinat hep bir büyük sevdayı idrakta
Dâi Dilek