Bu Nörofilozofi köşemde, daha önce ”Nerede O Eski Hastalar!” isimli bir makalem yayımlanmış ve yazının sonunda, mucibince müteakiben “Nerede O Eski Doktorlar!” başlıklı, kendimizi de eleştiren bir köşe yazısını kaleme alacağımı ifade etmiş (ki bu da yayımlanmıştır) olmama rağmen, maalesef bazı çok bilmiş okurlarımız, metni sonuna kadar okuma lutfunda bulunmadan, hekim meslektaşlarımıza karşı gizledikleri, muhafaza ettikleri ve besledikleri mutad kin ve düşmanlıklarını, gerek sosyal medya aracılığı ile ve gerekse bana özelden attıkları mesajlarla dile getirmişlerdir.
Özellikle hiç tanımadığım ve nereden ve nasıl alındığı belli olmayan bazı yaftalanmış unvanlara haiz, kelimelerimi esirgeyerek cevap vermeye bile değer bulmadığım, her şeyi çok iyi bildiğini zanneden birtakım zavallı, mürai, muhteris ve cahil kişilerin cerahat ve aşağılık kompleksi kokan yorumları, “Bu Doktorların da Burnu Çok Havada Ya Huu!” isimli makaleyi, bazılarının şuuraltına gizlenmiş aşağılık duygu ve düşüncelerinden meslektaşlarımızın haberdar olmalarını ve kendilerine ve davranışlarına çeki-düzen(!) vermelerini istediğimden dolayı kaleme almamı vacip kılmıştır. Aslında makalemize isim olan bu ifade de yine çok bilmiş bir karimizin eleştirilerinden mülhem, tarafımdan aşırılmıştır(!).
Nitekim, had bilmez, hudut bilmezlerin yorumlarında o kadar çok gülünç ve cahilane ifadeler var ki, insan kendini ibretle gülmekten alıkoyamıyor. Doktorların muayene esnasında eldiven giymelerini, hastaları “pislik torbası”(!) olarak gördüklerinden dolayı iğrenmelerine(!) bağlayanlardan tutun da, hastaya “SİZ” değil de “SEN” diye hitap etmelerini, tabiplerin kendilerini çok yüksek, âlim, ulaşılmaz ve bilmiş, insanları ise hakir, ukala ve cahil görmelerine, hatta kendilerini “BEN DOKTOR…” olarak tanıtmalarına, isimlerinin önünde “Dr.” unvanının bulunmasına bağlayan ve bu sebeplerle saygıya layık olmaları bir yana, taciz, tahkir, yaralama ve hatta ölümü bile hak ettiklerini delillendirmeye çalışan münfesih, gaddar ve sızıntıları gözden kaçmayan katil ve cani duyguların baskılanmaya çalışıldığı görüşler(!) arz-ı endam etmektedir(!).
Bir başka yorumda ise insanlıktan nasibini alamamış, bazı muhteris ve paragöz(!) hekimlerin (bir yorumda ise bütün doktorlar) özellikle çok para kazanmak için hastaları kasıtlı olarak tedavi etmedikleri ve devamlı “git-gel” tavsiyeleri ile zulmettikleri(!) ve sömürdükleri(!) ifade edilmekteydi. Doktorların megaloman ve burunları havada olduklarını, gereksiz tetkik yaptırdıklarını, yanlış teşhis ile tedavi programı uyguladıklarını internet ve Google kaynaklı bilgileri ile ispatlama çabasında olan görüşler ise referanslı “paper(!)” havası veriyordu.
Yine çok istihza ile güldüğüm bir diğer yorum ise; “eskiden hekim ve hastane sayılarının, çok gizli bir örgüt olan ‘DOKTOR LOBİSİ(!)’ tarafından kasıtlı olarak kısıtlandığı” görüşü olmuştur. Zira böyle bir lobiden, bunca yıllık meslek hayatımda maalesef yeni haberdar oluyordum(!).
Bütün bunlar, günümüz toplumunda hekim düşmanlığının neden bu denli tırmandığını ve neden bu kadar çok özel bir tımarhaneye kapatılması ve zincire vurularak tecrit edilmesi gereken katil ruhlu mahluğun doktorlara saldırdığını ve cinayet işlediğini nispeten izah etmektedir.
Her şeye rağmen, hastaların yine de kendilerini muayene ve tedavi edecek doktor, ameliyatlarını yapacak cerrah bulabildiklerine şaşırsam da, dua ve şükretmelerini öneriyorum. Zira hekim meslektaşlarımın tertemiz iradelerine, bilgi ve maharetlerine hulus-i kalb ile iltica edenlerin ve teslim olanların, her zaman Şâfi sıfatlı Yaradan’ın şifasına mazhar olacakları inancındayım.
Bu arada yeri gelmişken, yazı dilimi, üslubumu, makalelerimi ve rubailerimi yanlış anlayan ya da anlayamayan, kelimeler ve cümleler arasına gizlediğim, dikkatlerinden kaçan mesajlarımı fark edemeyip, doğru olmayan algılarının ya da mazilerinde kalan tolere edilemeyen hatıralarının yanlış yönlendirmeleri ile yorum yapan meslektaşlarımın da mevcudiyetini üzülerek ifade etmek istiyorum.
YA HAYY!’dan (İsmail Hakkı AYDIN, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2014) “HAYY DİYE” Nefes’lenmeye ne dersiniz!
HAYY DİYE
(Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün)
Hep riyâdır zannederken, her niyâzı kâkülün,
Bir tutam cânıyla giryân her seher bir bülbülün,
Sırra mazhar secdesinden, gözyaşıyla “Hayy” diyen,
Bestesinden ders alıp, meftûnu olduk bir Gül’ün.