Eski Başbakanlarımızdan Bülent Ecevit’in, tedavi görmekte olduğu yoğun bakım ünitesinde çekilmiş fotoğrafının, bazı yayın organlarında yayınlaması çeşitli tartışmalara yol açtı. Kimileri başbakanlık yapmış ve milyonların umudu olmuş bir kişinin, böylesine çaresiz bir durumda kamuoyuna teşhir edilmesinin doğru olmadığını düşünüyor. Oysa diğerleri, ünlü kişilerin hastalığının haber değeri taşıdığını; kamuya mal olmuş kişilerin hastalığının, toplum tarafından merak edildiğini ve sağlığı hakkında, kamuoyunun bilgi edinmek istediğini öne sürüyorlar.
Sn. Ecevit’in hastalığı, daha önce de bu tür tartışmalara konu olmuştu. Üstelik Başbakanlığı döneminde, hastalığı hakkında basında yazılıp söylenenlerin bazıları, herhangi bir hasta hakkında incitici olabilecek türden ifadeler içermekteydi. Sonradan ortaya çıkan gelişmeler, Sn. Ecevit’in hastalığının politik kavgada kullanıldığına dair bir kanaat oluşturdu. Şimdilerde, bu tür bir manipülasyon kuşkusu pek yoksa da, benzer şekilde Sn. Ecevit’in hastalığı yine tartışılıyor.
Bir gazeteci gözüyle olaya bakıldığında çok farklı sonuçlara varmanın mümkün olabileceğini kabul etmekle birlikte; bir hekim olarak, hasta hakları perspektifinden olayı tartışmak isterim.
Bu konuda karar vermeden önce, kendinize şu soruyu sorunuz: “Ecevit’in yerinde olsaydım, fotoğraflarımın medyada yayınlanmasını ister miydim?” İsterseniz size daha yalın ve daha kolay yanıtlayacağınız bir soru sorayım: Sosyal statünüze uygun düşmeyen bir görünümle toplum karşısına çıkmak durumunda bırakılsaydınız, ne hissederdiniz?” Oysa bilinci kapalı bir hasta, size göre bu konuda çok daha fazla korunmaya layıktır. Çünkü, mahremiyetini korumak hususunda çaresizdir, savunmasızdır.
Kuşkusuz hastalar başta olarak, herkesin gizli kalmasını istediği mahrem bir alanı vardır. Mahremiyet, kişinin kendisine ait olan, başkalarınca bilinmesini istemediği alandır. Hasta mahremiyeti kapsamında, hastaların, hastalıkları, teşhis ve tedavileriyle ilgili bilgi ve belgelerin, hastanın tıbbî bakımıyla, teşhis ve tedavisiyle doğrudan ilgili olmayan üçüncü kişilerden, hastanın izni olmaksızın gizlenmesi gerekmektedir. Hastalığıyla ilgili bilgiler, üçüncü kişiler tarafından hasta aleyhine kullanılabilir. Onun sosyal statüsünü, ekonomik durumunu, iş yaşamını, özel yaşamını, politik geleceğini etkileyebilir. Böyle bir risk olmasa bile, hasta veya bilincin yitirildiği durumlarda hastanın yasal temsilcilerinin isteği olmaksızın bu tür hastaya ait bilgilerin deşifre edilmemesi temel hasta hakları arasındadır.
Hastaya ait mahremiyetin sınırlarını hasta belirler. Hastanın başkalarınca bilinmesini istemediği bilgiler, mahremiyete dahildir. Eğer hastanın bu konuda açık bir beyanı yoksa, başkalarınca bilinmesi durumunda hastanın rencide olabileceği; manevi şahsiyetinin, onurunun, sosyal statüsünün zarar görebileceği varsayılan konular, mahrem kabul edilmelidir. Bir hekim veya sağlık kurumu, izinlerini almaksızın kendisine başvuran ve/veya tedavi ettiği hastaların kimliklerini deşifre edemez. Hastalığının adı ve karakteri; muayene ve tetkik bulguları; tedavisi; tedaviye verdiği yanıt ve beklenen seyir; hastanın tedavi giderlerinin tutarı, ödeme şekli ve ziyaretçilerinin kimliği hastanın izni olmaksızın başkalarına açıklanamaz. Kişilerin hangi amaçla o sağlık kurumuna başvurdukları ve hangi bölümde muayene oldukları, hangi testleri yaptırdıkları başkalarına bildirilemez. Örneğin, bir genç kızın gebelik testi, bir garsonun verem kuşkusuyla balgam tahlili veya bir iş adamının HIV testi yaptırdığının başkalarınca öğrenilmesi, onların özel ve sosyal yaşamlarını, toplum içindeki konumlarını etkileyebilir. Bu bilgilerin bazı kişilerce bilinmesi, gizlilik ilkesini ortadan kaldırmaz.
Bu bakımdan, hastaya ait her türlü bilgi ve belge, sadece onunla, onun izin verdiği ve yasanın gerekli gördüğü kişilerce paylaşılmalıdır. Bazen hasta, oğlundan, kızından ve eşinden bile bunların gizlenmesini isteyebilir. Örneğin, babasının hastalığının ölümcül olduğunu öğrendiğinde malî konularda gözü açıklık yapmak ve diğer mirasçılara avantaj sağlamak isteyen çocuklar bulunabilir. Son sorum da şu: “Doktoru ve ailesi tarafından Sn. Ecevit’in hastalığıyla ilgili kamuoyuna düzenli olarak bilgi akışı sağlanmaktayken, bu fotoğrafın yayınlanması gerçekten gerekli miydi?” Milyonların belleğindeki mavi gömlekli, güvercin uçuran Karaoğlanı, trakeostomi tüpü takılı, solgun, çökmüş bir hasta resmiyle değiştirmeye hakkımız var mı? En önemlisi, Sn. Ecevit bunu ister miydi? Bence basın mensupları, çocuğunun, kendisini yoğun bakımda çekilmiş fotoğrafıyla görmesinden ötürü neler hissettiğini, kıdemli meslektaşları Sn. Fikret Bila’ya bir danışmalı.