Başbakanımız, ailelere seslenişinde “Güçlü ve genç bir Türkiye için üç çocuk değil, beş çocuk!” diyor. Bu ekonomik krizde yaşanan işsizlik ve geçim derdi ile birlikte boşanma, şiddet ve intiharlar artarken beş çocuk sahibi olmayı düşünmek biraz abartılı değil mi?
Daha önceki “Demografik Kış ve Başbakanın Üç Çocuk Önerisi” makalemde her ne kadar Başbakanımıza hak verdiysem de, “Üç değil, beş istiyorum.” beyanatından sonra “Bu kadarı da fazla!” dedim. Neden mi? Türkiye nüfusu, 2012 yılı sonu itibariyle 75 milyonu geçti (2011 yılında ‰13,5 olan yıllık nüfus artış hızı 2012 yılında ‰12’ye düştü. Acaba bu düşüş mü Başbakanımızı kaygılandırdı?).
Türkiye’de 2011 yılında çocuk yaş grubu nüfusun yüzde 24,9 (18 milyon 857 bin 179 kişi)’a gerilerken, 29,7 olan ortanca yaş, 2012 yılında önceki yıla göre artış göstererek 30,1 oldu. Altmış beş ve daha yukarı yaştaki nüfusun oranı da yüzde 7,5 (5 milyon 682 bin 3 kişi)’e yükseldi. Başka bir deyişle giderek yaşlanıyoruz! Sayın Erdoğan’ı kaygılandıran diğer bir nokta da bu olsa gerek.
Türkiye’de 15-64 yaş grubunda bulunan çalışma çağındaki nüfusun oranı 2011 yılına göre 0,2 puan artarak yüzde 67,6 (51 milyon 88 bin 202 kişi) olarak gerçekleşti. TÜİK’in verilerine göre de, Türkiye’de iş gücü içerisinde değerlendirilen her 10 kişiden biri işsizve nüfusun yaklaşık dörtte biri yoksul. Genç, ama işsiz bir nüfus ve yoksulluk! Bu durum da beni kaygılandırıyor.
Binyıl Kalkınma Hedeflerinden (MDG), “2015 yılına kadar yoksulluk içinde yaşayan insanların oranının yarıya indirilmesi” hedefinin gerçekleştirilmesi üzerinde, kalkınma çerçevelerinde ve yoksulluğu azaltma stratejilerinde önemle durulmaktadır. Artan nüfusla birlikte büyüklüğü değişmeyen pastadan pay alacakların sayısı fazlalaştıkça ortada dilimlenecek pasta da kalmayacaktır.
Yaşlı nüfusun tüm nüfusa oranı yüzde 7,5 iken, 2050 yılında yüzde 22’yi bulması beklenmektedir. Doğurganlığın azalması, erişkin nüfusun yaşlanması ve bu yıllardaki yaşlı nüfusun oranının yüksek olmasıyla yaşlanan bir ülke konumuna geleceğimizden ve yaşlı nüfus, ekonomik faaliyetlerin dışında kalan veya iş gücüne katılımları sınırlı olan grup olduğu için Başbakanımızın ilk söylemlerinden olan üç çocuk sahibi olma tavsiyesine baştan sona katılıyorum, ama beş çocuk, daha çok yoksulluk daha çok eğitimsizlik ve daha çok işsizlik demektir.
Sonuç olarak orantılı bir -çocuk, genç ve yaşlı- nüfusun hedeflendiği bir Türkiye’de:
Çocuğun sağlığına, beslenmesine, eğitimine yönelik ailelere verilecek psikolojik, sosyolojik, yasal ve ekonomik destekler, gebelikten itibaren başlatılmalı ve çocukluk, gençlik dönemini kapsamalıdır.
Yaşlılara yönelik (huzurevi,yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezi, gündüzlü bakım ve evde bakım gibi) hizmetler daha da arttırılmalıdır.Yaşlı dostu kentler kurulmalı ve kuşaklararası çatışmaları önleyecek düzenlemeler yapılmalı, ortamlar yaratılmalıdır.
Victor Hugo’nun dediği gibi, aslında bir ulusun büyüklüğünü (ya da Türkiye’nin gücünü ) nüfusun çokluğu ile değil, akıllı ve erdemli kişilerin sayısıyla ölçmeliyiz.