Çeşitli haber kaynaklarından edinilen bilgilere göre, tüm arzularına, isteklerine, çabalarına, yırtınmalarına ve alavere dalaverelerine rağmen üniversite giriş sınavlarında, ülkemizdeki herhangi bir tıp fakültesini kapasite, kalite, zekâ, bilgi, birikim ve kabiliyetlerinin kifayetsiz olmaları sebebi ile kazanamayan bazı uyanık şark kurnazları, öncelikle kendilerine tıp tahsili yapmaya hak kazanan öğrencileri düşman belleyenler ve uyduruk bir devletin uyduruk bir tıp fakültesine, yine uydur-kaydır yöntem ve manevralarını kullanarak girip, yatay veya sırtüstü(!) geçiş kuralları ile yurt içine transfer olmayı becerenler ya da sözüm ona, orada tıp doktoru, MD,(!) diploması alanlar ile vakıf-özel üniversite ayaklarını kullananlar bir yana, nerede ise bitirebildikleri herhangi bir yüksek okul veya fakülteden sonra gözlerini tekrar tıp fakültelerimizin kapılarına çevirmekte, içlerindeki kıskançlık ve haset ateşi ile yanıp, tutuşup kavrulmaktadırlar.
Kanunlardaki açıkları lehlerine olacak şekilde çok iyi analiz ettirip kullanarak payandalandırıldıklarından sonra, kapağı tıp fakültesine atabilenler, hak etmedikleri halde gerek yakalarına tıp rozetini takarak gerekse otomobillerine tıp amblemini yapıştırarak ateşlerini bir nebze söndürmekte ve derin bir nefes almaktadırlar.
Bunların bir kısmı ise bununla yetinmeyip, hoca(!) kimliği ile bilim, ana bilim dalı, bölüm başkanlığı, hatta başhekimlik (moda deyimiyle hastane yöneticisi) ve dekanlık gibi idari koltuklara sulanmaya başlamakta ve maiyetindekilere, kinlerini kusarcasına, cehennem azabı yaşatmayı planlamaktadırlar. Başarabilenlerin bazıları ise ayni minval üzere düşünce, gayret ve hareket serd eden etkin bürokratik mekanizmalardaki yandaşlarını kıskandıracak şekilde faaliyetlerine(!) devam etmektedirler.
Biz de, tıp doktoru olmadığı halde kanun ve yönetmeliklerdeki açıklardan faydalanıp, bir şekilde aldığı unvan ve makamı kullanarak, birçok öğretim üyesinin bulunduğu bir klinikte, ana bilim dalında hasta muayene etmeye(!) ve vizit yapmaya(!) yeltenen öğretim üyeleri gördük!
Maalesef yine bu minval üzere benzer çarpık uygulamaları ve haberleri, hâlâ yazılı ve görsel basından ve özellikle de Medimagazin Gazetemizden öğrenmekteyiz.
Bu arada, bu tip saçma sapan uygulamalar hususunda, hem nalına hem mıhına vurmak gerektiğinin de farkındayım. Ne kadar doğru bilmiyorum, ama çok yakın bir zaman önce yine basından öğrendiğimize göre, dâhili tıp bilimlerinden bir klinik, ana bilim dalında, dışarıdan doçentlik payesi alan bir meslektaşımız, hiçbir üniversite, tıp fakültesinde görev yapmadığı halde, yeni kurulan bir devlet üniversitemizin, tıp fakültesi ile uzaktan yakından bir ilgisi olmayan bir fakültesinin bir ana bilim dalına profesör(!) olarak atanmış(!). Anlamakta zorlanıyorum, anlayabilenler beri gelsin!
Gerçi, büyük şehirlerde yıllarca muayenehane çalıştırıp, isimlerini parlatmak gayesi ile dışarıdan doçentlik sınavlarını verdikten sonra, gerekli şartları yerine getirmeden, bir kılıfını bulup profesör payesi alanları, sonra da tabela ve kartvizitlerini süsleyip ve kalabalıklaştırıp, unvanlarının verdiği şerefle(!) ortalıkta dolaşanları çok görmüştük, ama böyle bir uygulamadan ilk kez haberdar oluyoruz!
Evet… Bu Ne İştir Yâ huu! Anlayan beri gelsin.
Neyse… Moralimizi bozmayalım Aziz Karilerim, Meslektaşlarım.
“YA HAYY!”dan bir rubâiyi paylaşalım.
ENDÜLÜS’E EMÂNET!
Uçup gitti elimden gönül kuşu nihâyet,
Şâhidi göz yaşımın, İbn’ü Şüheyd, Hamiyyet.
Musa bin Nusayr, Tarık bin Ziyad, Kurtuba’ya,
El-Hamra, Endülüs’e, son Nefes’im emânet.