Bu yıl Ankara’da 14 Mart törenlerine, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, yani benim fakültem ev sahipliği yapıyor. Önceki gün, törenle unvan alanlara binişleri giydirildi. Günün sabahında Anıt Kabir’e gidildi. Anlamlı törenler ve diğer aktivitelerle Tıp Haftası kutlandı.
Başka fakültelerde olduğu gibi, Gazi Tıp Fakültesi de her yıl 14 Mart’ta, geleneksel “Kirpi” dergisini çıkartır.
Orada arzu eden meslektaşların, öğretim üyelerinin gönderdikleri yazılar, idarecilerin görüş ve yazıları, fıkralar, karikatürler, öğrencilerimizin yazıları, şiirleri ve fıkraları yayımlanır.
Doğal Kirpi çalışanları, öğrencilerimiz, yeni çıkan dergiyi hocalara ve diğer çalışanlara ücreti karşılığı dağıtırlar. Dergiyi ilk kez eline alan her hoca, önce kendisiyle ilgili ne var ne yok, fıkra, yazı, karikatür olup olmadığına bakar. Kimimiz kızar kimimiz güler, hep birlikte eğleniriz.
14 Mart öncesinde, stajyer ve internlere, “Aranızda Kirpi’de çalışan var mı?” diye soruyorum. “Yok.” diyorlar. Sonradan öğrendik ki, sponsor bulunamadığından, bu sene Kirpi çıkmayacakmış. Zaten çıkmadı da.
Yıllardır, yılda bir kez yayımlanan dergimizi ilk defa çıkaramadık. Nedeni parasızlıkmış. Vah vah vah, ne hallere düşmüşüz. Gazi Tıp Fakültesinde üç bine yakın çalışan var. Sadaka misali, simit parası, her birinden birer lira alsak biz bu dergiyi çıkartırdık arkadaşlar.
Birden öğretim üyeleri, dekan, başhekim, döner sermaye, dernek, vakıf, kantinler aklıma geldi. Hatta sayın rektörümüz bile, içimizden biri değil mi? Gidip soruldu da, hiç mi destek olmadılar, bilemiyorum.
İşin kolayıdır ilaç firmalarının birkaçından reklam alıp işi kotarmak. Onu dedem de yapardı. Reklam alamıyorsak, biz de reklamsız çıkarırız niye denilmedi, denilemedi?
Bu ayıp, ne bize ne idarecilerimize ne çalışanlarımıza, ne de öğrencilerimize hiç yakışmadı arkadaşlar. Hani Gazili olmak ayrıcalıktı? Böyle mi olacaktı ayrıcalık?
Etkinlik var, toplantı var, balo var, “Kirpi” yok!
Unvanlar, hasta yatakları, ameliyathane masaları, servisler, makamlar, odalar, temizlik, güvenlik, sandalye ve koltuklar için verilen mücadelenin çok değil, onda biri kadar gayret sarf edilse, eminim bu dergi çıkardı.
Hiçbir şey yapılamıyorsa, birkaç A4 kâğıdını dijital baskıyla çoğaltır, elli yüz tane, artık ne kadar olursa bastırırdık. Günümüzde işler çok değişti. Klasik matbaacılığın yanında, dijital baskı sistemleri de alabildiğince gelişti. Özellikle az sayıda, isterseniz bir kitap için bile baskı yapabiliyorlar.
Ben bu yıl, önceden dergi için yazı toplandığını hiç duymadım. Eskiden koridorlarda Kirpi kutuları vardı. Yazılarımızı, önerilerimizi oralara atardık. Onlar da bomboş. Kirpi’de kimler çalışıyor, onu da bilmiyorum. Zaman gecikmiş de olsa, hâlâ bir şeyler yapılabilir. Yaza kadar zamanınız var. Yazılar da hazırdır sanırım.
Haydi Kirpi’ciler! İdarecisi, hocası, öğrencisiyle görev başına!
Yeri geldi, ben size, son kitabım olan “Üniversitede Hayaller ve Gerçekler”de yayımladığım dörtlüğü yazayım.
DAVA
Hani birileri davayı,
Alıp da sırtlanacaktı?
Çıktı kendileri yükseklere,
Dava mı? O kaldı yerlerde.
Anlayan anladı mı, uydu mu uymadı mı? Artık ben bilemem.
Size laf yetiştirmekten dilim damağım kurudu. Çay olsa da içsek.
“Ali! Çay getir.”
Öldüğü gibi, eski Hint’ten ve Rönesans’tan verdiğimiz bu iki örnek, geçmiş dönemden bugüne hekimin saygı duyulan ve hakları korunan bir meslek mensubu olduğudur. Bu durumun bugün de böyle olması gerekir.