Ortadoğu insanının işi her bakımdan zor.
Halklarının ezici çoğunlukla Müslüman olması açısından sorumluluğu çok.
Teknolojide geri kalmış olmaları nedeniyle düşmanın silahına karşı silah kullanamıyor.
İnancından kaynaklanan, çocuk, yaşlı, kadın ve mabetlere saldırma alışkanlığı yok.
İnsanlara zararlı olabilecek teknolojik buluşlar yapıp kullanma “lüksü” yok.
Ve de halkı, son peygamber Hz. Muhammed’i kabul ettiği gibi Hz. İsa ve Hz. Musa’yı da itikaden kabul etmesi gibi evrensel bir inanç sistemine sahip.
Öyle bir halk ki Hz. İsa’ya veya Hz. Musa’ya yapılan hakareti Hz. Muhammed’e yapılan hakaret gibi düşünür.
Hatta bu anlayış, dünya görüşünün “olmazsa olmaz”larından olan bir algılayıştır.
İşte bu noktada, Avrupalı politikacılar, “çıkmaz”da bocalamaktadırlar.
Hz. Muhammed’i son peygamber olarak kabul ederlerse, “İslam”ın evrenselliğini tasdik etmiş olacaklar. Bu yüzden kendi halklarının, dini reddetme, hakaret etme gibi münferit davranış ve eylemlerini “fikir özgürlüğü” bağlamında destekler görünüyorlar.
“Güneşi balçıkla sıvama” cüretini göstermekten vazgeçmiyorlar. İnanca hakaret etmeyi özgürlükle bağdaştıracak kadar “İnsanı tanıma bilimi”nden mahrum görünüyorlar.
Türkiye’yi diplomatik manevralarla Avrupa Birliği müzakere sürecine sokarken, ABD’yi silahlı güç olarak Ortadoğu halklarına karşı destekleyerek kullanıyorlar. Misyonerleri ile Türkiye, Ortadoğu, Ortaasya halklarını “birebir” didikleyerek, “kaleyi içten fethetme” seferberliğini sürdürüyorlar.
Müslümanları toptan mahkum edici mesajlara devam ediyorlar.
Ortadoğu halkları tarafından saygıyla izlenen ressam Vincent Van Gogh’un yeğeni durumunda olan Theo Van Gogh’un ,antisemitik davranışlarını bile hoş görmeyi Müslüman düşmanlığı adına içlerine sindirebiliyorlar.
“Provokatörü , kahraman; kahramanı terörist” olarak yansıtma becerilerini(!) usanmadan geliştiriyorlar.
“Medeniyetler buluşması” söylemini sadece dinliyor, “antimedeniyetin” bütün unsurlarını çekinmeden sergiliyorlar.
Kızılderililerin yok edilmesini sağlayan tarihi katliamların aktörlerini üreten Avrupa politikalarının sonuçlarını, dünya halklarının unutacağını zannediyorlar.
Siyah derili insanların köle olmasını uygun gören ve aynı kölelik anlayışını kaldıran İslam’ı unutturmaya çalışıyorlar.
Dünyanın her yanında sömürdükleri mazlum halkların “rızklarını” kendi “eşkıyalarının” eğlencesi haline dönüştürme operasyonlarını unutmuşa benziyorlar.
Hakkını arayan vatanseverlere “terörist” demeye devam ediyorlar.
AİHM’nin kararı ile (Fikir özgürlüğü İslam’a hakareti içermez) kin, öfke ve nefret duygularını besleyen çevreleri önleyemiyorlar.
İslamcı terör, radikal İslam, siyasal İslam gibi kavramları üretip, sonra da ortadoğu medyasının işbirlikçileri tarafından kullanılmasını sağlayıp, kamuoyu oluşturarak, camii içinde yarı ölü insanlara kurşun sıkmaya kadar taşıyan bir saldırının aktörlerini unuttuğumuzu mu zannediyorlar?
ABD Savunma Bakanı Rumsfeld “ABD’nin radikal güçlere karşı ne zaman biteceği belli olmayan ve sonunda barış anlaşmasının imzalanamayacağı uzun bir savaşa hazırlandığını” söyleyerek peygamberlere hakareti meşrulaştırıyor.
Bütün insanlığa “tevhid” mesajını taşıyan Hz. Muhammed’i “terörist” göstermek kimseye düşmez.
Çözüm, “evrensel insan hakları” konusunda samimi olmaktır.
Yoksa…
Sil baştan…
“Binmiş idi alamete, gidiyordu kıyamete”
Doğal Dünya Düzen adına ABD’den özür bekliyoruz.