İnsan, iç dünyasını dışına yansıtan bir varlıktır. Farklı görünmeye, rol yapmaya, karşısındakileri aldatmaya, kandırmaya çalışanlar; bu konuda başarılı olanlar da olabilir. İçi ve dışı farklı olan böylelerini yakından tanıdığınızda, tanıma fırsatı bulduğunuzda rol yapma yeteneklerinin gelişmiş olduğunu görürsünüz. Bir kaşık suda fırtına koparmak, rol yapmak, provoke etmek, insanları kandırmak, birbirine düşürmek, kin ve nefret tohumları ekmek onların işidir ve ondan beslenirler. Başka insanların mutlu olması, yüzlerinin gülmesi onları rahatsız eder. Zor zamanları fırsata çevirmeye çalışan insan görünümlü bu leş kargaları, kendilerine bir ekmek çıkarabilmek umuduyla başkalarının sıkıntıya düşmesini avuçlarını ovuşturarak beklerler.
Evet, milletçe zor zamanlardan geçiyoruz. Herkes insanüstü bir gayretle yaraları sarmaya uğraşırken insan kılığındaki akbabalar bu yarayı kanatmanın, derinleştirmenin derdine düşmüşler. Gerçek yüzlerini gizlemeye, maskelemeye çalışsalar da mızrak çuvala sığmıyor. Arama kurtarma ekipleri enkazlar arasından gelebilecek seslere kulak kabartmışken kan ve gözyaşından beslenmeyi alışkanlık haline getirenler, yüzleri kameralara dönük bir şekilde sahte haberler yapma ve yayma peşinde nefes tüketiyorlar. Herkesin kendi karakter ve mizacına göre iş yaptığı dikkate alındığında bunu yadırgamamak gerekir. Çünkü onlar karakterlerinin gereğini yapıyorlar. Depremden kendilerine bir ikbal, bir gelecek umuyor, bekliyorlar. Sanki bu milletin basiretini, ferasetini bilmiyor ya da bilmek istemiyorlar. Edeplilerin edebini zayıflık, çaresizlik olarak düşünüyor; edepli olmayı küçümsüyor, hafife alıyorlar.
Kendileri dışındakileri beğenmeyen, tepeden bakmayı, başkalarını hakir görmeyi marifet sayan bu güruhun devletle de ciddi problemleri olsa gerek. Başlarına taş düşse, “nerede bu devlet” sorusuyla kendilerini temize çıkarmaya, devleti de suçlu ilan etmeye pek hevesli görünüyorlar. Azgın bir azınlık olsalar da bunlar kendilerinin de devletin asli bir unsuru olduğunu unutuyorlar. Kendilerini bu topluma, bu millete ait hissetmiyorlarsa pek tabii bu onların sorunudur.
Asrın felaketi olarak nitelendirilen, 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen ve 10 ilimizde 13.5 milyon insanımızı etkileyen 7.7 ve 7.6 şiddetindeki yüzeye yakın, etki alanı geniş bu iki büyük depremi devleti eleştirmek için fırsata dönüştürmeye çalışıyor, alaylı bir şekilde güya devleti arıyorlar. Yanı başlarındaki devleti görmenin rahatsız edici olmasından mülhem görmezlikten gelmeyi, devleti yok saymayı yeğliyor, iftira atmayı tercih ediyorlar. Görmek isteyenler için AFAD’ıyla, Kızılay’ıyla, Belediyeleri’yle, Sivil Toplum Kuruluşlarıyla, yardım gönüllüleriyle, hükümetiyle devlet afet bölgesinde. Depremzedeleri enkazdan çıkarabilmek, yaralarını sarabilmek için gece gündüz demeden canhıraş bir şekilde çalışan madenciler, arama kurtarma ekipleri, askerler, sağlıkçılar hep oradalar. Devlet, millet orada adeta tek yürek olmuş, kenetlenmiş bir şekilde mücadele ediyor. Bu çabayı yok saymayı, inkâr etmeyi hiçbir vicdan kabul edemez.
Büyük can ve mal kayıplarına yol açan bu depremlerin acısı yüreğimizi yakıyor. Milletimizin tek vücut olması, kenetlenmesi, yardımlaşma ve dayanışma örneği sergilemesi az da olsa yüreğimize su serpiyor. Ümidimizin yeşermesine, acımızın birazcık olsun hafiflemesine imkân veriyor. Ama yine de deprem, yangın, kuraklık, sel gibi afetlerden korunmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor. Doğal afetler, önlem alma sorumluluğumuzu ortadan kaldırmıyor.
Deprem yaşadığımız bu coğrafyanın bir gerçeği. Yaşamımızı değiştiremeyeceğimiz bu gerçeğe göre düzenlemek, binalarımızı her bakımdan depreme uygun olarak yapmak zorundayız. En yüce değer olan insanın yaşama hakkının korunmasında hepimiz tavizsiz olmalıyız. Her birimizin sorumluluk hassasiyeti dışımızdakilerin yükünü hafifletir, görevlerini kolaylaştırır. İnsan hayatı söz konusu olduğunda kısa vadeli menfaat içeren talepleri geri çevirme konusunda kararlı olmalı, kangrene dönüşmüş imar affı gibi konuları bir daha görüşmemek üzere rafa kaldırmalıyız. Vatandaşımızı bu konuda ikna etmeli, bilinçlendirmeliyiz. Hayat hakkını tehlikeye sokacak ağır sorumlulukları herhangi bir bedene yüklemekten kaçınmalıyız.
İnsanın bir nefes olduğunu düşündüğümüzde hakkımız olup olmadığına bakmaksızın çok kazanmayı amaç edinmekten vazgeçmemizin, hırslarımızın esiri olmaktan kurtulmamızın hepimize iyi geleceğini görebiliriz. İnsan olarak o nefesi alıp veremediğimizde; verip alamadığımızda yaşamla olan bağımızın koptuğunu, hayatımızın iki nefes arasında kısa bir süre olduğunu kavradığımızda başkalarının zarar görebileceği işlere imza atmaktan gözümüz gibi sakınacağımızı fark edebiliriz. Yanlış yapmaktan sakınma, iyiler ve iyilik hepimizi yaşatır. Bunun için işe kendimizden başlayabiliriz. Kendimizle başlayarak bir yol alabilir, sonunda acılarımızı en aza indirebiliriz.
Depremde hayatını kaybeden kardeşlerimize rahmet, ailelerine ve milletimize sabır, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Bir daha böyle acılar yaşamamak dileğiyle saygılarımı sunuyorum.