Şu melun salgın olmasaydı da biz on dört martı gönlümüzce kutlasaydık. Olmadı, olamadı. Şu mendebur Covid-19 salgını, devamlı mutasyona uğrayan aşağılık ve kalleş virüs. Onunla, kendi sağlığını bile hiçe sayıp, olanca güçleriyle mücadeleyi, bir gün bir an bile bırakmayan sağlıkçıları, doktorlar, hemşireler, eczacılar, diş hekimleri, paramedikler, laboratuvar çalışanları ve diğer görevlileri, birer ikişer aramızdan aldı götürdü. Kaybettiklerimiz, arkalarında yüzlerce gözü yaşlı eş, çocuk ve anne babayı geride bıraktı.
Geride kalanların, kaybettiklerinin cenazelerine katılmalarına çoğu zaman izin dahi verilmedi. Kaybettiklerimizin arkasından, sağlıkçıların yaptıkları eylemler her nedense devletimiz tarafından görmezden gelindi. Oysa istediklerimiz neydi? Topu topu iki maddelik isteğimiz vardı. Hepsi bu.
- Hastalık, bir ‘meslek hastalığı’ olarak kabul edilsin.
- Kaybettiklerimiz, ‘sağlık şehidi’ sayılsın.
İsteklerimizi bir türlü yetkilere duyuramadık. Görmek istemediler, görmezden geldiler hatta göz ardı ettiler.
15 Mart sabahında, Fox TV’ye konuşan bir meslektaşımız. ‘Sağlıkçıların zaten maddi olanakları iyi değil. Bari geride kalan çocuklarına sahip çıkılsa, eğitimlerine destek olunsa’ diye bir öneri getirdi. Programın sunucusu, İsmail Küçükkaya hemen öneriye yanıt vererek, bazı vakıf ve dernekleri işaret ediverdi. Reklam molasında büyük olasılıkla program yöneticilerinin uyarması üzerine program yeniden başlar başlamaz, sağlıkçıların geride kalan eş ve çocuklarına devletin de sahip çıkması gerektiğini söylemek durumunda kaldı.
Cumhurbaşkanından bakanlara, vali, kaymakam, üst ve alt bütün mercilere kadar şimdiye kadar her kademedeki idareciden devamlı olarak sağlıkçıları suçlayan, onları hedef gösteren hatta zaman zaman aşağılayıcı demeçleri dahi izler olduk. Günümüz iletişim devri. Uluorta söylenen hiç bir söz orada kalmıyor. Anında birilerinin kadrajına giriyor ve kaydediliyor. Şimdi ne olduysa oldu. Salgınla en ön cephede cansiperane çarpışan sağlıkçıları kaybetmeye başlayınca, bizlerin arkasında durur gibi olan konuşmaları da izler olduk. Ancak sonuç olarak, bu konuşmalardan ve vaatlerden bizlerin lehine olacak somut bir yaklaşım çıkmadı. Hepsi olmasa da pek çoğu havada kaldı.
Hiç aklımdan çıkarmadığım tarihsel olaylar var. Gelin size de anlatayım: bu örnek, yakın tarihimizde yaşandı. Türkiye NATO ya girmek için nisan 1950’de başvurmuş ancak netice alamamış sadece bizden Kore Savaşına katılmamız istenmişti. Türk askeri ülkesinden binlerce kilometre uzakta, Kore’de savaşa gitmek için İskenderun’dan yola çıktığında takvimler 17 Eylül 1950’yi gösteriyordu. Tuğgeneral Tahsin Yazıcı komutasındaki 5083 kişilik Türk Tugayı sevgi gösterileri arasında uğurlandı.
Koreliler, savaşa katılan her birliğe bir isim veriyordu. Türk Tugayı’na da “Kutup Yıldızı” adını taktılar. Kutup Yıldızı, 18 Kasım’da cepheye hareket etti.
Kuzey Kore’yi destekleyen Çin’in başlattığı büyük saldırı karşısında Çin sınırına yaklaşık 100 kilometre uzaklıktayken Birleşmiş Milletler askerleri geri çekilme kararı aldı. Türk Tugayı, en çetin muharebesini işte bu çekilme sırasında yaşadı. 26-29 Kasım tarihleri arasında Kunuri’de yaşanan çatışmada Türk Tugayı en ağır kaybını verdi. Birleşmiş Milletler güçleri, Türklerin direnişiyle zaman kazandı ve Çinli askerler tarafından kuşatılmadan geri çekilmeyi başardı. Savaşın başından Temmuz 1953’teki ateşkese kadar geçen süre içinde Türk askeri hep ön saflarda çarpıştı, başta Kunuri olmak üzere 721 şehit, 2147 yaralı, 234 esir, 175 de kayıp verdik.
Türk askerinin savaş boyu gösterdiği kahramanlık ve fedakarlık “Kutup Yıldızı”nı Kore halkının gözünde büyük bir minnet sembolü haline getirdi. Kore’de Türk askerinin gösterdiği kahramanlıklar ve şehitlerimizin karşılığı olarak, ülkemizin NATO üyeliği kabul edildi. Şehitlerin pahasına. Bedeli kanla ödenen üyelik, nihayet 1952 de alındı.
Bir başka örnekte, İngilizler düşman kalesini zapt etmek için ablukaya almışlar. Savaş olanca şiddetiyle devam ederken komutanın yardımcısı aceleyle gelerek, ‘efendim en ön saftaki askerlerimiz kaleden atılan oklarla boş yere telef oluyorlar dediğinde, mağrur komutan, ‘onların da okları tükeniyor, hem en öndekiler de bizimkiler değil İskoç askerleri’ deyivermiş.
Peki ben şimdi, yanıt vermeleri için, başta sayın sağlık bakanımız olmak üzere, tüm yetkililere soruyorum, Kaybettiğimiz sağlıkçıların şehit sayılmaları ve hastalığın bir meslek hastalığı olarak kabulü için, daha kaç sağlıkçının ölmesi ve daha kaç çocuğun öksüz ve yetim kalması gerekiyor? Her acil durumda, her başınız sıkıştığında, bizleri fırıncı küreği gibi öne sürmekten çekinmiyorsunuz. Yoksa siz sağlıkçıları, bu koskoca ülkenin en önde feda edilecek, İskoçyalıları mı sanıyorsunuz?
6 yorum
Hocam yine çok güzel bir konuya değinmişsiniz bu vesileyle tüm sağlık camiasına şükranlarımı sunuyorum
Teşekkür ederim ama virus neden kallesligini yapsın; virüs viruslugunu yapıyor yalnızca… Ya “adam” gibi görünüp “adamlığının” gereğini yapamayan, sözgelimi bayramlarını çalışma arkadaşlarıyla kutlamaktan kaçınan sonra da kalkıp bayram kutlamaya kalkışanlara ne demeli🤨
Selamlarimla 🌻
Sonuna kadar haklisin ama bu memlekette ben bildim bileli doktor düşmanlığı var karalama kampanyalarinin arkası yok çok yıllar evvel belki 30 sene savaş ay diye bir muhabirin doktorlar atıp tuttuğunu hatırlıyorum yanılmıyorsam uğur dündar da gençliğinde bizi hedefe koymuştu detayları ve doğruluğu arşivlerden bulunabilir aklıma vgelmeyen çok şeyde vardır yapacak ne var bilemiyorum doktorluk hayatım boyunca iyi olduğumuzu ispat etmeye çalıştım gerçekten bize yazık sepette çürük yumurta olabilirmi mümkün ama bu koca bir sağlık çalışanı ordusunu karalayamaz
Hocam kaleminize sağlık iki güzel örnekle izah etmişsiniz. Başka söze hacet kalmamış. Bilgiyiye, ilime, emeğe, liyakate, saygı ve hürmeti görmedikçe ne deseniz az….
Kaleminize sağlık. Büyük haksızlığà uğrayan meslek grubu .
Coşku ile kutlayacagınız 14 martlar olsun.
Sayin hocam. Kaleminize saglik. Kaybettigimiz saglik calisanlarimizin cocuklarini dusunen KAHEV (kadin hekimler egitime destek vakfi) adli bir vakfimiz sayesinde cocuklarimiz sukur ki guvende. Sagolsunlar bu evlatlara iyi destek veriyorlar. Ama tabii ki bir ölçüde