Değerli Medimagazin dostları, bu ay sizlere Yunus Emre’nin veciz bir sözü ile “Merhaba” demek istiyorum. Bu söz \"İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır.\" Bu sözün altında pek bilgece bir önerme yatmaktadır. Kişinin kendini bilmesinin nice eğitimlerin üzerinde olduğu çok ustaca anlatılmıştır. Burada unutulmaması gereken, tanımak ile bilmek arasında dağlar kadar fark olsa da bu dağlar kadar farkın bile fark edilebilmesinin bazen çok zor olduğudur. İnsan dediğimiz organizma, doğduktan sonra genleri üzerinden şekillenir. Bu doğal bir süreçtir ve sosyalleşmede bu sürecin sabit olmayan bir parçası olarak ortaya çıkar. Benliğimiz sürekli öğrenir, sürekli devinim içerisindedir. Bu devinim sürecinde bazen sınırlarına ulaşır ve çoğu zaman onları aşmaya çalışır. İşte \"kendini bilmek\" yapabileceklerimizin ve kapasitemizin sınırlarının farkına varmak olarak burada karşımıza çıkar. Bir kişi hayatının herhangi bir evresinde \"Hayır ben bunu yapamayabilirim ancak şunu çok iyi yapabilirim\" diyebiliyorsa özgüveni oluşmuş ve tam anlamıyla kendini bilir dediğimiz hâle gelmiştir. İşte bu kişi, övülünce göklere çıkmaz, yerilince de sinirlenip hınç ve öfkeyle tepki vermez. Çünkü kendini bilen kişi zaten artılarını ve eksilerini herkesten iyi bildiğinden, bunları başka birinden duyunca çok şaşırmaz, dolayısıyla da abartılı duygu selleri yaşamaz. Özgüveni oluşamamış ve sınırlarının farkına varmayanlarda ise “Cahil cesareti” kavramı ortaya çıkar. Bu durum kısaca kapasitesinin farkında olamayan insanların ortak bir hastalığıdır. Yeterli bilgi ve birikime sahip olmaksızın kitap yazanlar mı ararsınız, yoksa kendi yaşadıklarından ders almaksızın başkalarını amansızca eleştirenler mi? Hemen hepsinin ne yazık ki cahil cesareti depreşmiştir. Bilememekten ve anlayamamaktan dolayı olayların sonunu görmeksizin işin içine girmek ancak böyle tanımlanabilir. Bu kişiler, çevrede olup bitenin çoğu zaman farkına varmaksızın, adeta bir at gözlüğünün arkasından düz bir bakış açısıyla olaylara yaklaşır. Bu düz bakış açısı genellikle kişinin düşünce olarak en yakın olduğu grup, taraf veya ideolojinin bakış açısıdır. Bu bakış açısı bazen öyle yüksek bir noktaya ulaşır ki kişinin gözünü kör eder, fanatikleşmeye yol açar. İşte burada da yine cahilliğin verdiği o bitmez tükenmez cesaret kendini gösterir ve kişi sonunu görmediği, istenmeyen sonuçlara yol açacak olaylara düşünmeden dâhil olur. Peki, eğitim ve öğretimin en üst mertebesine ulaşmış biz akademisyenler için durum nedir? Biz kendimizi bu cahil cesaretinden kurtarabildik mi? Bu soruya evet demeyi çok isterdim. Sonuç bizim için de olumsuzdur. Yeterli bilgi ve donanıma sahip olmaksızın biz akademisyenler de pek çok işe balıklama dalarız. Deneyimlerimizden ve yapamadıklarımızdan asla bir ders ve sonuç çıkarmayız. Kendi eksikliklerimizin farkında olmadan başkalarını eleştirmeyi bir görev sayarız. Aslında zarar gören bu “Cesur cahil” kişinin kendinden başkası değildir. Sonuçta, birikimlerinin ve deneyimlerinin farkında olan “Kendini bilen” bireyler toplumda bu tip “Cesur cahillerin” her zaman karşısında olmuş ve olacaklardır. Toplum ancak ve ancak her konuda cehaletin tam olarak ortadan kalkmasıyla gelişebilecek ve çağdaş seviyelere ulaşabilecektir. Mutlu bir ay geçirmeniz dileğiyle esen kalınız.
5
önceki yazı
Kent-Köy
sonraki yazı