Hayatın delice elimizden akıp gittiği bir dünyada var olma savaşı veriyor her bir insanoğlu. Her savaşın da bir kuralı vardır şüphesiz ki! Son yılların popüler bir kitabı vardı, bilirsiniz “Uçurtma Avcısı” güzel anlatımı ve mükemmele yakın çevirisi ile her kelimesinde Khaled Hosseini’ye hayranlık besliyor insan. Kitabı okuyalı birkaç yıl oldu; ama o kitapta hiç unutamadığım bir tümce var hâlâ usumda taptaze! Kısaca diyor ki “Tek bir günah vardır, o da çalmaktır.”! Üzerinde epeyce düşündüm, düşüncelerimin peşine takılıp yeni sonuçları, yeni başlangıçlar yaptım. Gerçekten tek bir günah var, o da çalmak!
Günah sözcüğünü burada sadece dinsel boyutunda kullanmadığımı ifade etmek isterim. Bu sözcük durumu iyi ifade ediyor, bu gerekçe ile kullanmaya devam edeceğim. Bir hekim için en büyük günah nedir? Elbette çalmak! Hastaya gerekli özeni gösterip, güncel tedaviyi yapmazsa hastanın iyi olma hakkından çalar. Ona ödenen parayı hak etmediği için herkesin vergisinden çalar. Mesleğine yeterli özeni göstermediği için meslek onurundan çalar. Hastanın iyileşmemesi ve zarar görmesinden dolayı zamanı çalmış olur. Peki bu kişi bir de akademisyense ve işini iyi yapmıyorsa? Dersini anlatmıyorsa, öğrencinin zamanını ve iyi yetişme ve öğrenme hakkını çalar. İşini hiyerarşik olarak daha kıdemsiz olana yaptırırsa, onun zamanından çalar. Yalan beyanda bulunursa insanların gerçeği bilme hakkından çalar. Hak etmediği yayında adı olursa, tüm insanlığı kandırarak yine gerçeğin bilinme hakkından çalar. Benim bakış açımdan durum bu.
Pekâlâ doktor ve akademisyenden kimler çalabilir? Hasta iyileştiği halde, hekim ona şefkat ve ilgi ile yaklaştığı halde kötü bakıldığından yakınırsa? İşte bu da hekimin hak ettiği değerin çalınması olmaz mı? Hasta hekim ilişkisi karmaşık ve zor bir ilişkidir, bu konu başka bir günün konusu olsun. Hekimden ve akademisyenden kimler ne çalabilir? Bence herkes bizden çalabilir, bu çok kolay. Uzun çalışma saatlerine mahkûm edilerek, hayatından çalınır. Bu saatlerin karşılığı olan maddi ödeme yapılmayarak emeğinden çalınır. Yarın başına ne geleceğinden bir türlü haberi olamadığı için gerçeği bilme hakkından çalınır. Tüm bunlardan da kötüsü bilinmezlik karşısında anksiyete yaşar. Huzurlu olma hakkından çalınır. Hepimiz bu dünyaya mutlu olmak için geldik, mutluluk bizim doğal halimizdir. Bizim mutlu olma hakkımızdan çalarlar. Anksiyete ve depresyon sonunda üretim düşer, topluma karşı yapılması gerekenler yapılamaz. Toplumun hizmet alma hakkından, öğrencinin iyi öğrenme hakkından, insanlığa karşı borçlu olduğumuz bilgi üretme hakkımızdan çalınır. Liste uzar gider.
Siz biliyor musunuz ki bizler çok mutsuzuz, depresyondayız. Birbirimize hoşgörümüz kalmadı, sürekli gerilim yaşıyoruz. Bunun kime faydası var? Kim ne fayda sağlar ki bu durumdan? Yaratıcı yanımızı çoktan zedelemişlerdi, ama şimdi ölmek üzere. Bu son sızlanışım bize yapılanlardan dolayı. Tüm meslektaşlarımın isteğini bir kez daha tekrarlayacağım. Biz onurlu bir yaşam istiyoruz. Kimseden çalmadan, kimseye çaldırmadan. Biz onurumuzla, başımız dik ve müdanasız yaşamak istiyoruz. Yarınların kaygısını çekip de bugünün gücünü ve enerjisini kaybetmek istemiyoruz. Biz işimizi iyi yapmak, maddi ve manevi hakkımız olanı almak istiyoruz. Hepsi bu!
Yazı yazmak istemiyorum, yarın pazartesi mesaiye de gitmek istemiyorum, ders de anlatmak istemiyorum. Araştırma yapmak da gelmiyor içimden, yorgunum hem de çok yorgun. Çok uğraştım işini yapmayana, mesleğine ve insana saygısı olmayana benzememek için. Kimsenin yapamadığını yaptın, benim onurumla, şevkle çalışma hakkımdan çaldın!