Karıncalar yuvasına, arılar kovanına, Müslümanlar mabetlerine sığınırlar.
Allah’ın evi olan Kâbe ve onun örneği olan camiler, mekteptir, medresedir, okuldur, üniversitedir, kültürdür, kütüphanedir, spordur, istişaredir, yemektir, düğündür, nikâhtır, çaydır, çayhanedir, kahvedir, kahvehanedir, misafir yerleri gibi her türlü sosyal faaliyetin icra edildiği geniş külliyeli buluşulan ana merkezlerdir.
Camiler, hayatın kendisi ve kalbidir.
Bugün genellikle kadınlar ve çocukların dışlandığı cami kültürü, vahyi ilahinin mesajına uygun değildir.
Oysa câmi projesi çok ciddi bir vahiy projesiydi.
Manevi dünyamızın en ciddi toplumsal projesiydi.
Maddi dünyamız için ciddi projeler ürettik ancak manevi dünyamızın bu projesini ihmal ettik.
Çok projeler ürettik ama (Kâbe örneği) bütün kapıların Kâbe’ye açıldığı vahiy merkezli ciddi projeler üretemedik.
Câmilerin haram bölgesini tayininde de sınıfta kaldık.
Bugün dağınık, disiplinsiz yapılanmalar, gereksiz israflar bizleri bir araya getirecekken daha da uzaklaştırdı, boynumuzu daha da büktü.
Koptukça birbirimizden koptuk.
Cami dışında mekânlar arayıp kutsal mekânlar edindik.
Hani derler ya sosyal hayat boşluk kabul etmezdi.
Bu boşluklar birileri tarafından dolduruldukça dolduruldu.
Oysa şimdi câmi dargın, ezan dargın, gençler dargın, kadınlar dargın, yollar dargın, insanlar dargın bir toplum ürettik.
Desene Kâbem bugün sana karalar daha da yakışmış.
Müminlerin ortak kalbi Kâbe’dir / Kâbe de kıble aryanın vay haline…
Klasik dönemde kadınların sosyal içerikli ibadetlere katılmaları hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Zira bu yerleşik kural, bugün dahi Peygamber beldesi Medine ve Mekke’de güçlü bir geleneğin devamı olarak kendini göstermektedir.
Bu güçlü gelenek, aynı zamanda cami merkezli bir hayatın da göstergesidir.
Ancak kutsal alan dışına çıkıldığında bu sosyo-kültürel yapıyı görmek neredeyse mümkün olamamaktadır. Ailesiyle çoluk çocuğuyla beş vakit namaz ve diğer sosyal içerikli namazlara hep devam ederlerdi. Kadınların isteğe bağlı cemaate devam algısı zamanla yerleşik bir örf haline gelmiş bulunmaktadır. Bu durum kadınların soysal hayattan kopmalarını beraberinde getirmiştir. Bu da beraberinde eğitimsiz bir kadınlar topluluğunun oluşmasına kısmen de olsa sebebiyet vermiştir. Bu bağlamda sosyal içerikli ibadetlerin yeniden naslar ışığında değerlendirilmesi kaçınılmaz gözükmektedir.
Haddi zatında sosyal içerikli ibadetler konusunda kadınların örfen ya da zımnen de olsa bu ibadetlerden dışlanma görüntüsü büyük bir mesuliyeti de beraberinde gerektirmektedir.
Bu konuyu kolaycı, tehlikesiz ve geleneksel bir yaklaşımla değerlendirenler bulunduğu gibi konu hakkında az sayıda da olsa düşüncesini ibraz edenler de bulunmaktadır. Bu manada zamanın şartlarına göre fıkıh ekollerinin fitne gerekçesiyle yapmış oldukları içtihatların yeniden gözden geçirilmesi de kaçınılmaz hatta bir sorumluluktur. Peygamberimizin kurduğu ilk İslâm toplumu, açıklanan doğrultuda cami merkezli olarak oluşturulurken erkeklerin yanı sıra kadınlar da bu merkezde yerlerini almışlardır.
Hz. Peygamberin uygulamaları ile meşruiyet kazanmış fitnenin yaygınlaştığı gerekçesiyle hiçbir alanda böyle bir içtihatla cevaz verilmemişken; daha sonraları kadınların sosyal içerikli ibadet olan cemaat namazlarından koparılmışlardır.
Pek çok İslâm beldesinde ve özellikle Anadolu coğrafyasın da Kur’an ve sünnetle çelişen bir diğer anlatımla İslami yaşayışta sonradan ortaya çıkan bu bidatin zuhur alanlarından biri olmuştur.
Günümüz toplumunda kadınların cahil bırakılmasına da neden olan bu uygulamalar, gelinen seviye açısından doğru olmadığı da görülmektedir.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra kadınların sosyal içerikli ibadetler konusunda, kadınlar aleyhine gelişen bir süreç yaşanmıştır.
Peygamber döneminde kadınların sosyal içerikli ibadetlere katılması erkeklerle belli bir yüzdeyi oluştururken; daha sonraki dönemlerde kadınların sosyal içerikli ibadetlerinde farklı bakış açısı gelişmiştir.
Birey ve toplumların eski yaşayışlarından getirdikleri sosyo-etik değerlerin, ataerkil toplum yapısının ve bu sosyo-kültürel baskıyla geliştirilen ve dine dayandırılan söylemlerin bu duruma etkili olduğu sanılmaktadır.
Peygamber dönemindeki kadınların sosyal içerikli ibadetlere katılması, daha çok mevzu hadislerin etkisiyle sonraları menfi bir tarzda şekillenmiştir.
Hz. Peygamber (sav), dönemi ile daha sonraki dönem arasındaki bu menfi değişim çeşitli şekillerde kendini göstermiştir.
Nitekim Abdullah b. Ömer; “Hz. Peygamber devrinde hakkımızda âyet nazil olur endişesiyle kadınlarımıza elimizi ve dilimizi uzatmaktan sakınırdık. Hz. Peygamber vefat edince dilimizi ve elimizi onlara karşı kullanmaya başladık” ifadesi bu gerçeği anlatmaktadır.
Hz. Peygamber (sav) devrinde erkekler kadınlar üzerlerinde sosyal içerikli ibadetler konusunda bir baskı kuramıyorlardı.
Abdullah b. Ömer’in bu ifadesi kadınların sosyal içerikli ibadetlerinde genel kabullerden hareket edildiğini göstermektedir.
Toplumun yarısının cami kültürüne alıştırılması için öncelikle fıkhi engellerin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Bütün dünyada yükselişe geçen manevi ve dini eğilimler karşısında ve özellikle İslam’ın ilgi odağı haline gelmesinin tabi bir sonucu olarak İslam’ın kadın-erkeğin ibadet ve hukuk önünde eşitliği gibi bir takım hassas konular açısından ele alınıp sorgulanması, İslam’la ilgili meselelerin yoğun tartışmalara konu olması asla dönerek, İslam kültür ve medeniyetini yeniden ihya etmeyi hedefleyen düşünce hareketleri, tarihin belirli dönemlerinde ortaya çıkan dini mahiyetteki bir takım anlayışların, yorumların, uygulamaların gelenek ve disiplinlerin samimi bir muhafazakârlık duygusuyla veya din karşıtı bir tutum ve söylemle doğrudan İslam’la özdeşleştirilmesi, onların şahsında İslam’ın savunulması veya yargılanmaya çalışılmıştır.
İslam’la ilgili meselelerde zamanla çok farklı anlayışların ve yorumların ortaya çıkmasını tabi bir olgu olarak görmemize rağmen yine de bir şeye İslami demenin önemli bir zemininin olması gerekmektedir. Vahyin çağrısı ezan sesi özele değil, genele bir çağrıdır.
Saygılarımla.