Aslında, bu hafta Medimagazin Gazetemiz, Nörofilozofi Köşemde yayımlanmak üzere, doçentlik sınavlarında yaşanan olumsuzlukları ve acilen düzeltilmesi gereken hususları konu alan bir makaleyi kaleme almayı düşünüyordum ki, Medimagazin Gazetemizde, Prof. Dr. Adnan Öztürk mehazlı, TUS tercihleri hususunda ve bazı ihtisas dalları ile ilgili olarak çok önemli bir haber yayımlandı. (http://www.medimagazin.com.tr/hekim/tip-egitimi-tus/tr-tus-tercihlerinde-buyuk-degisim-iste-en-gozde-branslar-2-22-69607.html). Bu konunun çok daha aciliyet kesbettiği ve bazı branşlar için çanların çalındığı sebebi ile fikrimi değiştirdim ve “Çorbada benim de tuzum olsun,” düşüncesiyle bu konuyu gündeme almaya karar verdim.
Adı geçen değerlendirme-haberde, TUS tercihlerinde pek aciliyet kesbetmeyen ve hasta ve yakınları ile daha az problem ve tatsızlıkların yaşandığı, nadiren mahkemelere akseden yaralama, hakaret, cinayet ve tazminat davalarının söz konusu olduğu, asistanlık ve nöbetlerinin diğerlerine oranla daha az zahmetli radyoloji, oftalmoloji, cildiye ve fizik tedavi ve rehabilitasyon gibi branşların başı çektiği, bunları kulak burun boğaz, plastik cerrahi ve pediatri gibi ihtisas dallarının takip ettiği, beyin cerrahisi, kalp cerrahisi, kardiyoloji, göğüs cerrahisi ve genel cerrahi gibi ana bilim dallarının listede yer almadığı ya da listeye giremediği ve bu nedenle de çanların çalındığı(!) görülüyordu.
Bu husus gerçekten çok acı ve tehlikeli bir gidişatın habercisi olarak, yetkililerin tekrar düzenlemeleri gözden geçirerek, alarm zillerine kulak verip, çare olacak değişiklikleri hayata geçirmeleri gerekmektedir.
Nitekim günümüzde bu insanların hâlâ nasıl hastalarını muayene ve tedavi ettirecek doktor ve ameliyatlarını yaptırabilecekleri cerrah bulabildiklerine şaşıyor olsam da, on yıl sonrasını tahayyül etmek bile istemiyorum. Zira bu gidişle, özellikle daha fazla fedakârlık, itina, sabır ve özgüven isteyen beyin, omurilik ve sinir cerrahisi (nöroşirürji), kalp cerrahisi, kardiyoloji ve genel cerrahi gibi çok önemli, daha riskli ve hayati branşlarda yeterli, kabiliyetli ve yetkin hekim ve cerrah bulamayacağız. Bu branşlar için yeri geldiğinde, hayatla kabili telif hadiselerin cereyan etmemesi mümkün değildir.
İlim adamı kimliğimle, günümüzde Türk hekimlerinin, dünyadaki bilimsel aktivasyonları itibarıyla özellikle pediatrik hematoloji, plastik cerrahi ve beyin cerrahisi alanlarındaki fevkalade bir düzeyde ve bilimsel aranırlılık içerisinde bulunmaları ne kadar göğsümüzü kabartıyorsa, yarınlarda tersi bir durumun söz konusu olacağının korkusunu yaşıyorum.
Bu nedenle “Çanlar kimin için çalıyor!” feryadımıza, hekimlerimiz bir yana, insanımız ve insanlık için kulak verilmesini ve adı geçen branşlara talep ve cazibenin artırılması hususunda yetkilileri ve sorumluları bir kez daha göreve çağırıyorum.
Medimagazin Editörümüz Sevgili Dr. İbrahim Ersoy’un, makalelerimin biraz uzun olduğu hususundaki nazik serzenişi olmasaydı, bu konudaki yürek yangınımızı daha da geniş bir şekilde ele alıp, kucağımdaki taşları dökecektim! Bu kadarla iktifa edelim.
“Fuzûlî’ye Selâm” isimli bir denememizi(!), (İsmail Hakkı AYDIN; Vuslat, Bakanlar Yayıncılık, 2002) buraya alarak bitirelim.
FUZULİYE SELÂM
Varlığımla sevgine üftadedir canım benim
Gel de bir vuslatla şad et aşkı cananım benim.
Kör kalır hepten gözüm görmezse bir lahza seni
Sevmesem kalmaz hicabım artar efganım benim.
Sen bilirsin yasta ruhum hasretinden muzdarip
Bulmadım bir an saadet geçti hazanım benim.
Müptelayım sen gibi ben de bu aşkın derdine
Zannedersem bu sebepten bitti imkanım benim.
Yok bu sevdadan ümidim boş verin teselliyi
Mutluluktur şimdi artık bana Hicran’ım benim