Kur’an ve sünneti ölçü alarak bazı bilgileri kısaca anlatmaya çalışacağım.
Yüce Allah bütün varlıkları sudan yaratmıştır. Yapılan araştırmalara göre önce taş toprak gibi madenler, ardından bitki türü yeşillikler, ondan sonra hayvanlar ve en sonunda da insanlar yaratılmıştır. İnsanlar, Allah’ın yaratmış olduğu varlıkların en keremlisi, en şereflisi ve en efendisidir. Allah, önce diğer varlıkları insanların yararı için yaratmış, sonra insanları yaratmış ve diğer varlıkları insanların yararına sunmuştur.
Kur’an’dan öğrendiğimize göre insanlar, iyi ve kötü olmak üzere iki yola sapmışlar ve iki sınıf halinde devam etmişlerdir. Âdem peygamberin iki oğlu, Habil ile kabil, iki kardeş idiler. Habil iyiliği ve Kabil de kötülüğü seçmişti. Kabil, Habil’i öldürmek istemişti. Habil ona, “Sen beni öldürsen de ben sana elimi kaldırmayacağım” demişti ve Kabil onu öldürmüştü. İşte o gün bugün, iyilik ile kötülük beraber devam etmektedir. İnsanlar, iyiliği yapanlar ve kötülüğü yapanlar olmak üzere iki sınıf halinde devam etmektedir. İyi yolu takip edenler, meleklerden dahi üstün bir dereceye, şerefli bir makama yükselmektedir. Kötü yolu takip edenler de aşağıların aşağısına, hayvanlardan daha aşağı bir dereceye düşmektedirler. Kötülüğü takip edenler, egemenliklerini sağlamak ve hegemonyalarını sürdürmek için her türlü kötü yollara başvurmaktadırlar. Maalesef bunlar, insanların iyiliğini isteyen dini bile zaman zaman kendi kötülüklerine alet olarak kullanmaktadırlar. Kötü yolun zalim ve barbar yolcularının işledikleri en kötü, en iğrenç şetlerden biri, hiç şüphesiz egemen oldukları insanları köleleştirmek ve özellikle kadınları köleleştirip cariye olarak kullanmaları olmuştur. Allah yolundan en büyük sapma, insanları köle ve cariye olarak kullanmaktır. Elde edilen bilgilere göre bu ahlak ve insanlık dışı uygulama, milattan önce 3500 yıllarında başlamıştır. Eski Mısır, Arabistan Yarımadası, Çin, İran, Hint, Yunan, Roma benzeri yerlerde kölelik muamelesi yapılmıştır.[1]
Allah tarafından gönderilen bütün peygamberler ve onlar vasıtası ile indirilen tüm kutsal metinler, köleliği ve özellikle de cariyeliği tasvip etmemişler ve kabul etmemişlerdir. Aksine sürekli olarak bu tür uygulamaların ortadan kaldırılması istikametinde çalışmalarda bulunmuşlardır. En son peygamber Hz. Muhammed (sav.), hep köleliğin ve cariyeliğin kaldırılmasını istemiştir. Onun emanet olarak bıraktığı Kur’an, bunun ortadan kaldırılması için çeşitli mesajları vermektedir.
İslam’dan önce dünyanın çeşitli yerlerinde, özellikle Araplar arasında köle ve cariye kullanmak, son derece yaygındı. Hz Muhammed (sav.) bu uygulamayı peyderpey kaldırdı. Nazil olan Kur’an ayetleri de bu iğrenç şeyleri tasvip etmedi. O dönemde, cariyelik uygulanmadı. Ancak Hz. Muhammed’in (sav.) döneminden sonra, özellikle Emeviler döneminde, İslam’dan önceki dönemlerde olduğu gibi cariye kullanma çirkefliği yaygınlaşmaya başladı. Cariye kullanma olayı, Osmanlı bünyesinde 1847 yılına kadar resmi ve 1905 yılına kadar da fiili olarak sürdürülmüştür.[2]
Kur’an, cariyeleri evlendirin[3] diyor, onları kullanın demiyor. Hz. Muhammed (sav.) de Allah’ın şöyle dediğini haber vermiştir: “Ben, kıyamet gününde üç kişiye düşmanlık yapacağım. Onlara tam/amansız bir düşmanlık yapacağım. Benim adıma insanlara söz verdiği halde sözünü yerine getirmeyen, işçiyi tam çalıştırdığı halde hakkını tam vermeyen ve hür bir insanı satıp bedelini alıp yiyen.”[4] İnsan veya hayvan, her anne, yavrusunu hür bir şekilde dünyaya getirmektedir. Onları köleleştirmek ve özellikle de cariye olarak kullanmak insanlıkla bağdaşmamaktadır.
Kur’an’da cariyeliği tasvip eden tek bir cümle yoktur. Hz. Muhammed (sav.) asla cariye kullanmamıştır. Mısır Kralı tarafından kendisine hediye olarak gönderilen Marya adındaki cariyeye dokunmamıştır. Demiş ki: “Eğer uygun görürse, onu nikâhlayacağım.” Maryanın rızası ile nikâhları kıyılmış. Hz. Muhammed (sav.) ona dolgun bir mehir vermiş ve sonra onunla evlenmiştir. Bu evlilikten İbrahim adında bir de oğlu olmuştur. Hz. Muhammed (sav.) Hıristiyan olan Maryaya Müslüman olmayı emretmemiştir. Onu inancında hür ve serbest bırakmıştır. Marya validemiz daha sonra kendi iradesi ile Müslüman olmuştur. Kendisine neden Müslüman olduğunu soranlara, “Ben İsa’yı çok seviyorum. Hz. Muhammed (sav.)bana Kur’an’ı okuyor. İsa, Kur’an’da övülüyor. Ben onun için Kur’an’ı kabul edip Müslüman oldum” demiştir.
Hangi yerde ve hangi zamanda olursa olsun, cariyelik uygulaması tevhit inancına, Allah’ın ve Hz. Muhammed’in (sav.) rızasına, tüm ilahi dinlere, Müslümanlığa ve insanlığa uygun değildir. Cariye kullanmak, bir ahlaksızlıktır ve bir alçaklıktır. Günümüzde Irakta, Şengal’de, Suriye’de ve benzeri yerlerde kadınları cariye adı altında satanların yaptıkları asla ve asla İslam’la bağdaşmamaktadır. Ezidi kadınları pazarlarda para ile satanları, İslam’ı bırakın, insan olarak kabul etmiyorum. Böyle bir uygulamada bulunanları, en adi, en alçak vahşiler olarak değerlendiriyorum. Bu çağda, İslam âleminde bunun uygulanmasını tüm İslam âlemi için bir utanç vesilesi olarak kabul ediyorum. Bu, tüm İslam âlemindeki yöneticilerin alnında bir kara lekedir. Eğer gerçekten biz Müslüman isek, böyle bir vahşeti anamıza, bacımıza, kızımıza yapılmış gibi kabul etmemiz gerekir. Ben, aynı duyguları ruhumda yaşıyor ve acı duyuyorum. Bu vahşete maruz kalanlar, Müslüman geçinen İslam âleminden, Gayrı Müslim dedikleri Batıya kaçıp onlara sığınıyorlar. Çünkü onlarda bu tür insanlık dışı bir cariyelik vahşeti yoktur. Keşke Müslüman geçinenler, insanlık adına onlardan örnek bir ders alsalardı.
Soruyorum size, ananıza, bacınıza, kızınıza, karınıza ve diğer yakınlarınıza böyle bir şey yapılsa, nasıl bir duygu yaşarsınız? Bugün Orta Doğuda bunu yapanları ve onlara göz yumanları Müslüman kabul etmek, insanı dinden çıkarır.
İtirazı olan herkese, meşru ölçüler içerisinde cevap vermeye hazırım.
Bilinçli ve insani bir duygu ile herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
[1] Ali Rıza Demircan, Kur’an ve Sünnet Işığında Cariyeler, Ensar Neşriyat, İstanbul 2014, s. 19.
[2] Demircan, Kur’an ve Sünnet Işığında Cariyeler, s. 21, 230.
[3] en-Nûr 24/32.
[4] Buhârî, İcare, 10; İbn Mâce, Rühûn, 4, hadis no: 2442.
5 yorum
nurettin hocam, merhaba, öncelikle elinize, emeğinize sağlık, yazınızı okudum, kanaatlerinize genel olarak katılmakla birlikte bu konuda aklıma takılan bazı sorular var, öncelikle mü’minin (mü’minler ve muhtemelen erkekler) suresi 6. ayetteki “İllâ ‘alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe-innehum ġayru melûmîn(e)” ifadesindeki (eşleri konusunu şimdilik geçelim), “mâ meleket eymânuhum” ifadesi “sağ ellerinin sahip oldukları, malları olan cariyeler, sahip oldukları cariyeler, odalıklar, helal yolla tedarik edilen cariyeler, mülkü olan cariyeler, malı olan kadınlar, savaş esiri cariyeler, meşru şekilde kazanılan kadın köleler, ilaahir) olarak birçok mealde tanımlanmıştır. Kaldı ki Allah Rasülü’nün gününde ve sonrasında da (Emeviler öncesinde de) birçok sahabinin, tabiinin birçok (hatta bazen yüzlerce kölesi ve cariyesi) olmuştur. Kur’an evet kölelik (ve cariyeliği) teşvik edip övmemiş, kaldırmaya çalışmış ama tedrici dahi olsa kaldırmamış, yasaklamamıştır. Rasulullah’ın veda hutbesinde de faiz ve kan davalarının kaldırıldığı ilan edilmesine rağmen, kölelik ve cariyelik kaldırılmamıştır. Veda Hutbesinde “efendisinden başkasına sahiplik isnadında bulunan köleye Allah, Rasülü ve bütün insanlar lanet eder” denilmiştir. Eğer iddia ettiğiniz gibi Kur’an ve Rasulullah kölelik ve cariyeliği kesin olarak yasaklasa idi, ne sahabiler, ne tabiin, ne emeviler, ne abbasiler, ne selçuklu ne osmanlı ne de bir başkası kesinlikle kölelik ve cariyeliğe cüret edemez, yapamazdı. Kanaatimce Kur’an ve Sünnet’te ne kölelik ve ne de cariyelik (seks köleliği) kaldırılmamıştır. Zira erkekleri cihada (savaşa) teşvik için ganimet yani mal ve köle(cariye) elde etme serbest bırakılmıştır. Üzgünüm ama biz kabul etmek istemesek ve gözlerimizi kapatsak da gerçek bu. Hangi nedenle, hangi bahane, hangi gerekçe ile olursa olsun kölelik ve cariyelik asla kabul edilemez, hoş görülemez, insanlık dışıdır, ahlak dışıdır. İnsan şerefine, onuruna, haysiyetine yakışmaz. Herkes kendi yaptığından sorumludur. Ben bu konuda kimseyi savunmak ve mazeret üretmek zorunda hissetmiyorum kendimi. İster atalarım yapsın, ister dindaşlarım, ister babam, ister oğlum, isterse bir başkası yapsın asla rıza göstermem, red eder, beri olduğumu ilan ederim. Geçmişte olanlar geçmişte (tarihte) kalmıştır, ama bugün böyle bir şey asla onaylanamaz, hoş görülemez.
Sayın hocam, keşke canlıların oluşumuyla ilgili temel bilgileri, üniversitenizdeki ilgili bölümlerdeki arkadaşlarınızdan ve bilimsel yayınlardan ( biyoloji-Tıp ) edinseydiniz. Çünkü bilim insanlarının, sizin kutsal kitaplara dayanarak yazdığınız şekilde anlatmadıklarından eminim. Kölelik ve cariyelikle iligili olarak, İrfan hocanın yazdıklarına da katılıyorum. Savaşlarda ganimet olarak yakalananlar köle pazarlarında satılırdı. 19. asırda bile Osmanlıda hala İstanbulda köle pazarları vardı. Başta padişahlar olmak üzere, pekçok paşa, vezirl ve zenginlerin cariyeleri olurdu. Çok şükür, Cumhuriyet ve medeni kanunla birlikte,çok eşli olmak yasaklanıp, tek eşlilik getirldi. Maalasef günümüzde bile seks köleleri ve bu işlerin ticareti, başta Uzak doğu ve petrol zengini bazı müslüman Arap ülkeleri başta olmak üzere pek çok ülkede yapılagelmektedir. Bilgi ve uzay çağında, bu türden ticareti lanetleyip, bu rezil uygulamaları tartışmamalıyız.
Sayın İrfan Yalçınkaya Hocam ve Sayın Haldun Güner Hocam! Her şeyden önce yazımı okuduğunuz için ikinize teşekkür ediyorum. İkincisi, yorum yazdığınız için yine ikinize de ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Allah sizlerden razı olsun. Canlıların oluşumu hakkında alimlerin değişik yorumları vardır. Ben konuya başlarken buna kutsal metinler açısından kısaca yer verdim. Efendim! Kur’an’ın hiçbir yerinde cariye kelimesi geçmemektedir. Meallerde yer alan cariye kelimesi, zoraki tercümelerdir. Zaten benim anlatmak istediğim şudur: Kur’an’da köle veya cariye edinmeyi tasvip eden hiçbir ifade yoktur. Hz. Muhammed’in (sav.) hadislerinde de köle veya cariye edinmeyi tasvip eden hiçbir ifade yoktur. Peygamberden sonraki dönemlerde ve Osmanlılar döneminde cariye edinmenin Kur’an ve sünnetle bağdaşmadığını anlatmak istiyorum. İslam adına bunu yapanların yaptıklarının İslamsızdık olduğunu vurgulamak istiyorum. Ezidilere karşı yapılanların İslam’la bağdaşmadığı gibi insanlıkla da bağdaşmadığını, bunu yapanların Müslüman hatta insan olarak değerlendirilmemelerinin gerektiğini anlatmaya çalıştım. Dini her yönü ile Kur’an ve sünnetten öğrenmeliyiz. Doğrudur!… İnsanların uzaya gittiği bir çağda bizim bunları konuşmamız, çağımızda İslam adına ne kadar büyük vahşetlerin işlendiğinin göstergesidir. İnsan, kendi annesine, bacısına, kızına, kısacası yakınlarına bu alçak muamelenin yapılasını istemediği gibi, hiç kimseye yapılamamasını istememelidir. Bu gibi alçaklığı yapanlar da daima kınanmalıdır. Önce ikinize ve ardından herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Konular mükemmel olduğu gibi site teması da içeriğe müthiş uyum sağlamış. Tebrikler
Efendim!
İlginize ve yorumunuza çok teşekkür ediyorum. Allah sizlerden razı olsun. Selam, saygı ve hürmetler.