Nikolay Çavuşesku, Soğuk Savaş döneminde Romanya’yı demir yumrukla yönetmiş, 1989 yılında patlak veren bir halk ayaklanması sonucu devrilmiş ve eşiyle beraber bir duvar dibinde infaz edilmişti. 1983 yılında Kenan Evren’in davetlisi olarak Ankara’ya geldiğinde, karşılama yapmak üzere aprona taşınan çocuklar arasında ben de vardım ve isteksizce bayrak salladığımı hatırlıyorum. Devrilmesi sonrası anlaşıldı ki, o dönemde hayat Romanya’da yaşayan çocuklar için hiç de parlak değildi.
Diktatörün devrilmesi sonrasında devlet bakımevlerine gidildiğinde on binlerce çocuğun dehşet verici koşullarda yaşadığı görüldü. Ülkeye dağılmış 700 merkezde 170 bin çocuk aşırı kalabalık ve insana yaraşmayan koşullarda büyümeye çalışıyordu. Bu ortamlarda ideal bakım, sosyal etkileşim, psikolojik uyaran ve rahatlık koşulları mevcut değildi. Çocuklar genel olarak ciddi gelişim gerilikleri ve davranış sorunları sergiliyordu(1).
Tanıklar anlatıyor: “…Oraya gidenlerin unutamayacakları iki şey vardı: Ağır koku ve sessizlik. Olağan koşullarda çocuklarla dolu sıra sıra karyolalar olan bir yere girdiğinizde yoğun çocuk sesleri beklersiniz. Orada ise çocuklar uyanık olduğu halde bu yoktu. Karyolaların her birinde bazen 2, bazen 3 çocuk sessizce sizi izliyordu. Ürkütücü ve ürpertici.” (2).
Toplumda doğurganlık hızını artırmak için baskıcı politikalar en şiddetli olarak Hitler ve Stalin dönemlerinde gözlenmiştir. Olasıdır ki, onlardan esinlenen Çavuşesku iktidara geldikten sonra ülke nüfusunu artırmak için sıkı ve sert bir “pronatalist” politika uygulamaya başladı. Buna göre, ailede çocuk sayısı dörtten az ise kürtaj yasaklandı, evlenme yaşı 15’e düşürüldü, “çocuksuzluk vergisi” salındı ve çocuk sahibi olanlara önemli maddi avantajlar sağlandı. Doğum kontrolü ve kondom yasaklandı; jinekologlardan oluşan “menstruel polis” kadınları denetlemeye başladı. Ülkede bir yandan yokluk ve kıtlık artarken, öte yandan çocuk sayısı da artınca giderek daha fazla sayıda çocuk, bakım kurumlarına terkedilmeye başlandı. İşte yukarda anlatılan çocuklar, o terkedilen çocuklardı. Devlet tabii ki çocuklara bakacaktı; ama hangi koşullarda? İstismar, ihmal ve hastalıklar içinde.
Aslında temel sosyalist kitaplarda pronatalist bir söylem bulunmamasına karşın neden Çavuşesku böyle bir politika izledi? Bunun psikolojik açıklamaları üzerinde durmak gereklidir sanırım. Politik olarak ülkede her noktayı kontrol eder duruma gelmek tiranlarda o kontrolü istisnasız her yere -uterus dahil- taşıma arzusunu yaratabilir. Yine, tarihte pek çok hükümdarın aşırı güç toplanması sonucu kendilerini Tanrı ilan etmesi iyi bilinen bir olgudur. Tanrı da can veren, zamanı gelince de can alan demektir. Çavuşesku kendisini tanrı ilan etmemiş olsa da, yoksulluk içinde bir ülkede besin bulamayacak çocuk sayısını sınırsızca artırmak istemesinin bir açıklaması da bu olabilir: Tanrılaşma karmaşası!
Çavuşesku ve pronatalist politikalarını düşünürken rahmetli yazar Vedat Günyol’un “Devlet İnsan Mı?” başlıklı eserini anmadan edemiyorum. Dünyamızda hükmeden bireyin zaaflarını, kaprislerini, ihtiraslarını tam anlamıyla dizginleyecek bir yönetim sisteminin kurulması kuşkusuz bir ütopyadır; ancak o amacın peşinde hatırı sayılır mesafeler alındığı da bir gerçektir.
Çavuşesku döneminde doğan çocukların en genci şimdi 30’lu yaşlarının başında olmalı. Ne durumdalar, ne yapıyorlar, bu konunda kapsamlı araştırmaları ne yazık ki elimizde değil.
Bebeklikle başlayan yaşamın ilk 6 yılı özen ve incelikli bakım gerektiren bir dönemdir. Bu bakımdan yoksun kalmanın gelişim sürecinde ne tür sorunlar doğurduğunu ve müdahalelerin etkinliğini anlamak için 2000 yılında ABD kaynaklı bir proje Romanya’da uygulamaya konuldu: Bükreş Erken Müdahale Projesi (BEIP) (3). Charles H. Zeanah, Charles A. Nelson, Nathan A. Fox gibi önde gelen ABD’li araştırmacılar ve yerel ekiple yürütülen proje, bazı özellikleri açısından alanında bir ilktir. Ne yapıldı? Hatta ne yapılmaya devam ediliyor? Doğum sonrası ortalama 3 ay civarı kurum bakımına giren 136 çocuktan 2 grup oluşturuldu. Bir grup nitelikli koruyucu aile bakımına verildi, diğer grup kurumda kalmaya devam etti. Ayrıca hiç kuruma gelmemiş, aileleriyle yaşayan çocuklardan da bir kontrol grubu oluşturuldu. Başlangıçta ve sonra belli aralıklarla yapılan değerlendirmelerde görüldü ki, koruyucu aile yanında kalan çocukların gelişimleri, davranışları, ilişkileri ve beyin işlevleri kurumda kalan çocuklara göre belirgin olarak daha iyi gitmekteydi. 24 ay öncesinde koruyucu aile yanına verilme ve sık koruyucu aile değişikliği yapılmaması da diğer olumlu sonuç veren etkenler olarak saptandı (4). Kurum çocuklarında dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) belirtileri %20’ye varan oranlarda çıkmıştı; işte bu bulguda koruyucu aile yanında anlamlı bir değişme olmamıştı. Baş araştırmacı Charles H. Zeanah, bu sonucu 2016 yılında Prag’da yapılan WAIMH toplantısında “açıklaması zor” olarak yorumlamıştı. Yetersiz anne sütü alımının DEHB belirtilerine katkı yaptığı bilimsel araştırmalarda anlaşılıyor. Bu etkenin BEIP çalışmasının koruyucu aile grubunda düzeltilemeyen konulardan birisi olması nedeniyle bir açıklama olarak sunulması olası.
Bükreş Erken Müdahele Projesi, bizlere erken yaşlarda bebeklerin ne denli incinebilir olduklarını, koruyucu aile uygulaması gibi onarıcı girişimlerin nasıl olumlu sonuçlar verebildiğini göstermesi açısından önemlidir. Doğaldır ki asıl ve temel olan amaç, her çocuğun “analı babalı” büyümesidir. Çocuk sahibi olmak isteyen eşlerin biyolojik, psikolojik ve sosyal koşulları yerine getirmesi doğacak çocukların sağlıklı büyümeleri için zorunludur. Anne adayı gebelik sürecinde zihninde oluşan bebek tasarımı ile ona iç dünyasında özel bir yer açar. Doğum sonrasında annenin bebeğe, bebeğin de anneye bağlanmasını başlatan bir süreçtir bu. Kolaylıkla anlaşılacağı gibi gebelik öncesi, gebelik ve doğum sonrası Romanya örneğinde olduğu gibi bir istatistik hedefine konu olamayacak denli özgün ve müstesna bir dönemdir. “Tüm insanlar, yaşamlarını nasıl yönlendireceklerine karar verme hakkına sahiptir. Çocuk sahibi olup olmama, eğer olacaksa kiminle, ne zaman, ne sayıda olacağı bu hakkın önemli bileşenleridir.” (5). Dünya savaşlarında yaşanan acı deneyimlerden filizlenen, ülkemizin de kurucu üyesi olduğu Dünya Sağlık Örgütü’nün bu ifadeleri yüreklere su serpiyor. Ünlü Romen oyun yazarı Eugene Ionesco’nun özlü sözünde ifade ettiği gibi, ideolojiler bizleri bölüp ayırsa da düşler ve acılar birleştiriyor.
KAYNAKLAR
2. https://www.mamamia.com.au/romanian-orphans/
3. http://www.bucharestearlyinterventionproject.org/
4. Charles H Zeanah, Helen L Egger, Anna T Smyke, ve ark. Institutional rearing and psychiatric disorders in Romanian preschool children. Am J Psychiatry. 2009;166(7):777-85.
13 yorum
Yazı için teşekkürler, elinize sağlık. Aklını, vicdanını, insafını, merhametini kaybetmiş, dediğim dedik çaldığım düdük diyen hasta ruhlu ve iktidar sahibi kişilerden tarih boyunca insanlık çok çekti. Gerek kapitalizm ve türevleri, gerekse sosyalizm ve türevleri mahvetti insanlığı son yüzyılda. Biri tarihin çöplüğüne gitti, diğeri gitmeyi bekliyor. İnsana, sırf insan olduğu için değer veren bir bakış açısı gerekiyor. En büyük acıları çekenler de savunmasız ve günahsız çocuklar. Daha bugün okudum. Yemen’in doğusunda 100 bin çocuk açlıktan ölümün eşiğinde. Silah üreticileri ve diktatörler çok kazansın diye savaşın acı sonuçları ile karşı karşıyalar. Çavuşeskular, onların karıları, adamları, rejimleri yerin dibine batsın. Çocuklar ölmesin, şeker de yiyebilsinler ve analı babalı büyüyebilsinler.
İrfan Bey, katkınız için çok teşekkürler. Çocuklar, kadınlar, velhasıl tüm insan yaşamı çok kırılgan. Tankların topların yeri olamaz. Saygılarımla.
Güzel bir yazı,
İstifa ettim, elinize sağlık.
ADHD bin iki grupta da yüksek olması konusunda sizin yorumlarınızı da merak ediyorum.
Yeni yazılarınızı bekliyoruz.
Katkınız için teşekkür ederim. Her iki çalışma grubu da ortalama olarak 3 aylıkken kuruma getirilen çocuklardan oluştuğu için anne sütü ile beslenme gerçekleşmemiştir. Bu durum koruyucu aile yanında da düzeltilemediğinden yüksek DEHB oranlarında bir etken olabilir. Konuyla ilgili Uzm. Psk. İsmet Alemdar bir bitirme çalışması yaptı. Ben de 2019 ESCAP kongresinde bir poster sundum: A possible explanation of the high rates of ADHD in the “Bucharest Early Intervention Project” from a breastfeeding medicine perspective. Saygılarımla.
Teşekkür ederim.
Çok yararlandım.
Daha detaylı bilgi ve araştırma sonuçlarını bekliyorum.
İlginize teşekkür eder, saygılar sunarım.
https://www.nature.com/articles/s41598-018-32715-5#article-info
da bilgilerden de anlayabileceğimiz gibi, besin bulsalar bile, buldukları besin nitelikli midir?
Tiran Çavuşesku ; diğer Tiranlar gibi; insanları ‘devletin yakıtı’ kabul etmiştir ve bu trajedi yaşanmıştır. Yazık.
Tiran; Anneyi, anne sütünü, nöroplastisiteyi ihmal etmiştir.
Çok teşekkür ederim çok çarpıcı bir yazı olmuş. Aslında buradan anlaşılan daha çocuk imgesi oluşmadan önce bile çocuğun dünyaya getirilme amacı o çocuğun geleceğinde önemli bir faktör olarak karşımıza çöküyor ve ilk 6 yıl gerçek anne ve aile olmasa bile bir çocuğun olumlu anlamda fark edilmesi sadece çocuklara değil aynı zamanda topluma da yarar sağlamakta.
Daha çok insana ulaşmasını dilerim yazınızın.
Katkınıza teşekkür eder, saygılar sunarım.
Sayın yazar cevap vermeyi uygun görmedi mi, gözünden mi kaçtı?
ÇOK ANLAMLI BİR YAZI.
TEŞEKKÜR EDERİM
” Platon. Üstelik devletin yöneticileri ve muhafızları arasında aile ve özel mülkiyeti ortadan kaldırmak niyetindeydi. Çocuk yetiştirme işi zaten tek tek kişilere bırakılamayacak kadar önemliydi. Devletin sorumluluğunda olmalıydı. (Piaton halka açık çocuk yuvalarını ve tam günlük okulları savunan ilk filozoftur. )”
(Sofie’nin Dünyası sayfa 107 Pan Yayıncılık 24. baskı )
Filozoflar da farkında olmadan “Tiran” olabiliyor.
Katkınız için teşekkür ederim. Bir çocuk psikiyatristi olarak diyebilirim ki, yazımda vurguladığım gibi çocuğun devlete karşı korunması gereken durumlar olduğu gibi devletin çocuğu ebeveyn istismarına karşı koruması gereken pek çok durum yaşanabiliyor. Eski çağlarda ebeveynin yasal olarak çocuğunu öldürme hakkı bile vardı. Ebeveyn çocuğu köle olarak satabilirdi ayrıca. Platon’un bu aşırı durumları dengeleme arayışı içinde olabileceğini düşünüyorum. Saygılarımla.