İşler kötüye gittiğinde, ben dahil herkes başımıza ekonomi profesörü kesildi. Her kafadan bir şeyler çıkıyor. Borsa, hisse senedi, döviz, altın, KKM, olmayan paraları nerelere yatırsalar acaba? Ekranlarda, ‘sanki millete küfreder gibi’, habire pırlanta reklamları. Vatandaşta, hala çok para olduğunu sanıyorlar zahir. Ceplerde yangın var yangın.
Aslında bu işler, tıpkı matematik gibidir. Topla, çıkar, çarp, böl. Hava tahmininde hata olur, matematikte olmaz. Cebinizdeki parayı harcarken çok düşünürsünüz de, yönetenler, devletin parasını harcarken çok da fazla düşünmezler. Çünkü, kendi paraları değildir. Ekonomideki gerilemenin nedeni ortada, ‘dağlar gibi yükselen cari açık’. Aileler, aylık gelirlerine (bütçe) göre, kira, elektrik, su, doğal gaz gibi mecburi giderleri düştükten sonra, ancak kalanıyla harcama yaparlar. Ucuz neredeyse oradan alırlar. Millet, et yemeyi çoktan bırakmış. Marketlerde ya da kasap vitrinlerine, imrenerek bakıp geçiyor. Zeytinyağı desen o da ateş pahası, hepsi de yağ değil mi, biz de geçeriz ucuz olanına.
Ayağımızı yorgana göre uzatmalı. Ekonomide, ‘ödeyebileceğin kadar borçlanmak’ işin püf noktası gibi duruyor. Ailelerden şirketlere, kimse borçlanmadan iş yapamaz oldu. Yatırım için de, çok para lazım. İlerideki gelirinin hepsini olmasa da, bir kısmını borcuna ayırmalısın. Borçlar ödenmediğinde, icra memurunu karşında bulursun. Evindekileri, elindekileri satmak durumunda kalırsın. Eh devlet olarak, yapılanlar da öyle değil mi. Elde avuçta, ne varsa satılıyor. Şirketler, fabrikalar, yer altı ve yer üstü kaynakları, mülkler, vs. Bu olanlar, fakirin, zenginle aşık atmaya çalışmasının sonucudur arkadaşlar. Aile ekonomisinde, kokusu bir kaç ayda çıkar. Ülkelerde ise çoğu zaman yıllar ve iş işten geçtikten sonra ortaya çıkar. Durumu kurtarmak için yapılan manevralar, yabancılara verilen ödünler vb.
Ekonomiyi ekonomistlere sormak lazım. Katılırsınız, katılmazsınız bilemem. Bu konularda Ekonomi hocası, Ege Cansen 24.9.2023 ‘Din ve İktisat’ başlıklı yazısında şöyle diyor:
Geri kalmış her toplum ahlaksızdır: Aynı doğal ve beşeri zenginliklere sahip iki toplumun iktisadi gelişmişlik düzeyleri arasındaki fark, ahlak seviyeleri arasındaki farka eşittir. Hemfikir olunması zor, çok ağır bir hükme vardığımın farkındayım. 85 yaşındayım ve böyle düşünüyorum. İktisadi gelişmişlik “kişi başına milli gelir”, “eşitlikçi gelir dağılımı”, “düşük enflasyon”, “düşük işsizlik” ve “döviz dengesi” gibi ekonomik metriklerle ölçülüp sıraya konabilir. Ancak hükmün içindeki kilit kavram ahlaktır. Bunun tanımını da hükmün sorumlusu olarak benim yapmam gerekir. Ahlak, bireyin kişisel çıkarını azamiye çıkarmaya çalışırken, diğer bireylerin ve toplum genelinin çıkarlarına halel getirmeyecek şekilde davranmasını sağlayan yasaklar manzumesidir. Dikkat edilirse, bu tanımda bireylerin çıkarlarını azamileştirmeye çalışması doğal, makbul ve ahlaki bir davranış kabul ediliyor.
Ahlaksızlık, bunu üçüncü kişilerin ve toplumun genelinin (ikisi aynı şey değil) çıkarlarına halel getirme pahasına yapmaktır diyor. Max Weber, kapitalizmle iktisaden kalkınmış milletlerin, ortak özelliğinin, Protestan ahlakından doğan “püritenlik” olduğunu ileri sürmektedir. Püritenlik dini bir kavram değil, bir yaşam tarzıdır. Çalışkanlık, dürüstlük, yardımseverlik, faydacılık, akılcılık, sade yaşama ve tevazu demektir. Bunların hepsi yüksek ahlakın değişmez bileşenleridir. Tanrı kullarından bundan başka bir şekilde davranmalarını istemiş olamaz. Son söz: Yaşam tarzın, dinindir.
Hocamız, ekonomi profesörü. Yazdıklarına, katılır mısınız, katılmaz mısınız onu bilemem. Bazı gençlerimiz, 14.8.2023 te yayınlanan, ‘Enflasyon çözümlerine dair, oradan buradan çiziktirdiklerim’ başlıklı yazımda bahsettiğim, Atilla Karaosmanoğlu’nu tanımadıklarını iletiyorlar. 1971 başında, bozulan ekonomiyi düzeltmesi için Dünya Bankası’ndan getirilerek başbakan yardımcısı ve maliye bakanlığı görevine getirilmişti. . Maliye bakanı dedim de, eski Maliye Bakanı Nebati’nin gözlerindeki ışıltılar vatandaşa pek yansımadı. Ama, yeni maliye bakanımız sayın Şimşek çaktığında, herkesin bir gözü moraracak gibi duruyor. Ekonomimiz, tepetaklak gitmeye devam ederse, hakkında, olumlu-olumsuz, daha çok şeyler anlatılacak.
İşin doğrusu, ‘bu çorba, daha çok su kaldırır’ desek çok daha doğru olur.
3 yorum
Gerçekten çok su kaldırır ve sulandığını hiç anlamadanda içen çok olur
Ekonomistler,
Hukukun üstünlüğü ve liyakatin kabul veya reddi tercihi toplumların kalkınma düzeyini belirler, yani tercihtir derler.
Ekonomiyi düzeltmek için dışarıdan ekonomist değil, ahlakçı ve hukukçu getirtmek lazımmış meğer.
Bizim kuşak Allah korkusu ile büyüdü Allah korkusu iyi ahlaklı olmanın temel şartı idi şimdilerde bırakınız korkmayı her şeye üstten bakmak moda oldu bu durumda Hocanın dediği gibi ahlak olmayınca netice ortada İkinci yüzyılımızda biz göremeyiz ama inşallah ahlaklı bir toplum yaratabiliriz