Çernobil kazasının ülkemizdeki etkilerini bilimsel olarak gösteren yayınların sayısı 2006 senesinde, o zamanki adıyla Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından hazırlanan rapor dışında yok denecek kadar azdır. Medyada çok sayıda yer alan haberlerde ise Çernobil’den salınan radyasyonun, başta Doğu Karadeniz Bölgesi olmak üzere, on binlerce kanser vakasına ve binlerce engelli çocuğun doğmasına neden olduğuna yer verilmiştir. Hiçbir bilimsel doğruluğu olmayan bu tür açıklamaların, bazı bilim insanları tarafından yapılması çok şaşırtıcıdır. Ülkemizin, Çernobil radyasyonu etkisinde kalan yörelerinde yaşayanların kaza öncesine ait kanser istatistiklerinin yeterli olmaması ve kaza sonrasında, sorumlu kurumların ışınlanan topluluklara yönelik gerekli epidemiyolojik çalışmaları yapmaması, bu tür spekülatif haberlerin hala sürmesine neden olmakta ve toplumda zaten var olan radyasyon fobisi iyice körüklenmektedir. Bu makalede, ülkemizde kaza sonucunda radyasyon ışınlanmasına maruz kalmış kişilerin kanser risklerini, benzer şekilde bu radyasyona maruz kalan diğer ülkelerin kanser istatistiklerini ve yaptıkları epidemiyolojik çalışmaların sonuçlarını dikkate alarak saptamaya çalıştım.
Çernobil kazası kısaca özetlenecek olursa, kazanın hemen akabinde reaktör çalışanları ve kazaya ilk müdahale eden grupta bulunan 134 kişide akut radyasyon sendromu görülmüş, 26 kişi 1986 yılında, 19 kişi ise 1987 – 2004 yılları arasında hayatını kaybetmiştir. Sonraki ölümlerden bazılarının radyasyon dışı nedenlere bağlı olabileceği ifade edilmektedir.
Patlama esnasında yayılan radyoaktif iyot doğrudan tiroit organında tutulduğundan, bilhassa kaza anında 18 yaş altında olan çocuk ve gençlerde, 1991-2005 yılları arasında 6.848, 1991-2015 yılları arasında ise 19.233 tiroid kanser vakası ortaya çıkmıştır. Kazadan en fazla etkilenen ülkelerde (Belarus, Ukrayna ve Rusya’nın bazı bölgeleri), kaza öncesinde yapılmış tiroit kanser istatistikleri olmamakla beraber, kaza sonrasında vaka sayılarında artış olduğu kesindir. Tiroid dozları Ukrayna kohordunda ortalama 0.65 Gy ve saptanan doz aralığı 0.35 Gy’den çok az vakada görülen 42 Gy’ye kadar uzanmaktadır. Belarus’ta ise ortalama değer 0.56 Gy, doz aralığı ise 0.0005 ile 32.8 Gy arasındadır. Tiroit kanserine bağlı ölüm sayısı 15 kişi olup (2011), tedavi başarısı %99’dur (Unscear, WHO). Tiroit kanser artışlarının saptanan nedenlerine aşağıda verilmektedir:
- Epidemiyolojik çalışmalara dahil olanların bu süreç içerisinde ilerleyen yaşlarına
- Kaza sonrası tiroit kanserine karşı farkındalığın artmasına
- Kanserin tanısında hassasiyeti çok yüksek olan yöntemlerin kullanılmasına
- Kuşkusuz radyasyon ışınlanmasına bağlanmaktadır.
Geçmişte radyasyon maruziyetine uğramış ve daha sonra tiroit kanserine yakalanan bir kişinin, kanser nedeninin radyasyona bağlı olup olmadığını anlamak mümkün değildir. Doz dağılımının çok geniş bir aralıkta olması, hastalığın uzun gizli (latent) süresi ve diğer kanserojen faktörler, tiroit kanserine neden olacak eşik bir radyasyon değerinin saptanmasına da olanak sağlamamaktadır. Her ne kadar radyoepidemiyolojik çalışmalar, çocukluk çağında (bilhassa 10 yaş altında) yüksek dozlara (1 Gy ve üzeri) maruz kalanlarda risk artışını güvenilir bir istatistikle gösterse de, sonuçların alternatif tanı teknikleri ile doğrulanması gerekmektedir. Tiroit kanseri üzerine gerçekleştirilen patoloji ve moleküler biyoloji çalışmalarının da desteği ile radyasyonun kansere olan etkisi (attributable fraction – AF), farklı gruplar tarafından araştırılmaktadır (bkz: dipnot).
Buna göre, kaza bölgesindeki yüksek radyasyon bölgesinden tahliye edilen ve daha uzak bölgede yaşayıp tahliye edilmeyen çocuk ve gençlerde (ortalama tiroit dozları sırasıyla 900 mGy ve 170 mGy), radyasyona bağlı kanser oranları 1991-2015 aralığı için 0.6 ve 0.25 olarak öngörülmektedir. Bir başka çalışmada, 1986-2001 yılları arasında radyasyona bağlanabilecek tiroit kanserlerinin oranı tüm Ukrayna için 0.3, Kiev civarı için 0.50 ve Belarus için 0.6 olarak tahmin edilmiştir.
Çocuklarda tiroit kanserinin daha sık görülmesinin en önemli nedeni, yetişkinlerle aynı miktarda alınan radyoaktif iyodun (I-131), çocukların küçük olan tiroit organında daha fazla radyasyon dozuna (yani enerji soğurulmasına) neden olmasıdır. Bir diğer neden ise bebek ve çocukların ana besin gıdası olan süte yüksek miktarda bulaşan radyasyon miktarıdır. Yağan yağmurun radyoaktif buluttan yere indirdiği I-131 izotopu, çayırlarda beslenen ineklere geçmiş ve daha sonra süte karışmıştır.
Kazadan 30 yıl sonra hazırlanan raporlarda aşağıdaki sonuçlara yer verilmektedir:
- Tiroid kanser riski 10 yaş altında ışınlanan çocuklarda en yüksektir.
- 1986 sonrasında doğan çocuklarda ki risk, kaza öncesine yakındır.
- Yüksek dozlarda I-131’e bağlı doz-yanıt davranışı doğrusaldır.
- Rölatif risk saptamaları, diğer epidemiyolojik çalışmalarda (atom bombasına maruz kalan çocukların kapsandığı) elde edilen sonuçlarla uyumludur.
- I-131’e bağlı kanser için minimum latent süre 4 – 5 yıldır, riskler zamanla azalmakla beraber kazadan 30 sene sonra bile ciddiyetini korumaktadır.
- 18 Yaşından küçük gençler ve çocuklarda, radyoaktif iyoda bağlı ortalama 100 mGy ve üzerindeki tiroit dozları, kanser riskini ortaya çıkarabilmektedir.
- Risk, kız çocuklarında erkek çocuklara göre yaklaşık 4 kat daha fazladır.
- Işınlanan yetişkinlerdeki tiroit kanser vakalarında kayda değer artış görülmemiştir.
Diğer sonuçlar
Radyasyona bağlanabilecek kanser vakalarının irdelenmesinde, doğal nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan kanser vakalarının ağırlığına dikkati çekmek isterim. Halen gelişmiş ülkelerde ömür boyu kansere yakalanma oranı %40, ölüm oranı ise %20’den biraz fazladır. Radyasyona bağlanabilecek oran ise %1 civarındadır.
Çernobil kazasının sonucu olarak ışınlanan Avrupa’daki toplumlarda, tiroit kanseri dışında doğal nedenlere bağlı olarak gelişen kanserler dışında, radyasyona bağlanabilecek kanser vakaları görülmemiştir. Radyasyona bağlı kanser riskinin doğrusal ve eşiksiz olarak verildiği teoriye (LNT) dayanarak yapılan risk hesaplamalarında, 2006 yılına kadar tiroit, lösemi ve malin cilt kanseri dışındaki kanserler için vaka sayısı 3000 (1400-7700) olarak, yani %0.008 olarak tahmin edilmiştir. 1986 yılındaki Avrupa nüfusunun 570 milyon olduğu kabulü ile yaklaşık 230 milyon kişinin yaşamları boyunca kansere yakalanacağı varsayılabilir. Radyasyona bağlı 3000 kanser vakasının 230 milyon içerisinde ayırt edilmesinin mümkün olmayacağı gayet açıktır.
Işınlanan toplumlar için bazı yayınlarda verilen ve radyasyonu neden gösteren lösemi ile meme kanserlerine yönelik sonuçların istatistiksel doğrulukları son derece tartışmalıdır.
Kanser dışında, kalp ve dolaşım sistemine yönelik olarak radyasyona bağlanacak vaka artışlarından da söz etmek mümkün değildir. En fazla ışınlanan topluluklarda bile engelli doğum vakalarına rastlanmamıştır.
Kaza sonrasında reaktör ve çevresindeki radyasyon bulaşıklığını temizlemekle görevlendirilen 600.000 kişide düşük oranda da olsa tiroit kanser vakaları görülmektedir. Bazı yayınlar, 100mGy üzerinde doz alanlarda artan lösemi vakalarını belirtmektedirler. Bu işçilerde gözlenen bir diğer etki ise radyasyon ışınlanmasına bağlı olarak göz kataraktlarının, kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarının ortaya çıkmasıdır. Bu konuda daha detaylı veriler için referanslara bakılabilir (Bor 2016). Bu gruptan en yüksek radyasyona maruz kalan 5000 kişinin yaşamları boyunca radyasyona bağlı kanserlere yakalanacağı tahmin edilmektedir.
İleriye yönelik projeksiyonlar
Uluslararası bilim kuruluşları tarafından oluşturulan araştırma grupları, yukarıda değindiğim LNT teorisine göre (bu varsayımı daha önceki yazılarımda tartışmıştım) 2065 yılında birçok Avrupa ülkesinde ortaya çıkabilecek kanser vakalarına yönelik risk saptamaları yapmıştır (Cardis 2006, 2011).
Söz konusu epidemiyolojik çalışmalarda, Avrupa ülkelerinde ve radyasyondan en fazla etkilenen bölgelerde yaşayanların tiroid ile meme kanseri, lösemi ve katı organ kanserlerine (tiroit, meme, malin cilt kanseri hariç) 2065 yılına kadar yakalanma riskleri, ışınlama anında 15 yaşından küçük olanlar ve yetişkinler için saptanmıştır. Bunun için tüm ülke ve bölgelerin yıllık kanser istatistikleri, ölümlerin nedenleri, yaşa ve cinsiyete bağlı dağılımları dikkate alınmıştır. Işınlanan kişilerin ve kontrol gruplarının tiroit ve tüm gövde dozları ölçülmüş, sonraki yılların doz değerleri de bu ölçümlerden hesaplanmıştır. Işınlanmış ve kontrol gruplarındaki kanser vaka sayılarının karşılaştırması ve yukarıdaki bilgilerin yardımı ile radyasyona bağlanabilecek kanser türleri için riskler, istatistik modellerin kullanılmasıyla saptanmıştır. Kişilerin tiroit ve tüm gövde doz değerlerine göre ülkeler, 5 farklı doz aralığına kategorize edilmiştir. Sonuçlar, her bir doz kategorisindeki ülkeler için ayrı ayrı verildiği gibi tüm Avrupa geneline de projekte edilmiştir.
Buna göre, 1986-2065 yılları arasında ortaya çıkan ve çıkacak olan, Çernobil’den salınan radyasyona bağlı katı organ kanserlerinin, diğer nedenlere bağlı kanserlere göre oranı %0.01 olarak hesaplanmıştır. Bu oranlar, tiroit kanserleri için %1 (Belarus, Ukrayna ve Rusya’nın en fazla etkilendiği yörelerde yaşayanların katkısı %70 olmak üzere) ve lösemi için %0.8 olarak tahmin edilmektedir. Bu yüzdeler rakamlarla ifade edilirse, tiroit hariç tüm kanserler için 25.000 (11 000-59 000) tiroit için 15.700 (3400-72 000) vaka beklenmektedir.
Ülkemiz için ileriye yönelik projeksiyon
Çernobil kazasının hemen sonrasında TAEK, Karadeniz ve Trakya bölgesi başta olmak üzere birçok bölgede havada, suda, toprakta ve bazı gıda ürünlerinde radyasyon ölçümleri yapmıştır. Bu verilerin epidemiyolojik anlamda önemleri büyüktür. Kaza sonrasında ışınlanan bazı kişilerin tüm gövde ve tiroit doz ölçümleri de yapılmıştır. Ancak bu ölçümler, sadece belirli yörelere ve sınırlı sayıda kişilere yönelik olmuş ve sonraki yıllarda devamı getirilememiştir.
Kazanın, ülkemiz insanlarına, bilhassa radyasyondan en fazla etkilenen Doğu Karadeniz ve Edirne bölgesinde yaşayan ve ışınlanmaya çocukluk ve gençlik yıllarında maruz kalanları kapsayan risk saptamaları, bildiğim kadarıyla geniş bir ölçekte yapılmamıştır.
Bu eksiklikleri giderebilmek amacıyla, yukarıda değindiğim epidemiyolojik çalışmaların komşu ülkelere yönelik verileri, bazı kabuller yapılarak, Karadeniz ve Trakya bölgelerinde yaşayan kişilerin radyasyona bağlanabilecek kanser risklerinin tahmin edilmesinde kullanılmıştır. Kuşkusuz farklı ülke verilerinin ülkemize uygulanmasında hata payları oldukça yüksek olacaktır. Ayrıca, her bir epidemiyolojik çalışmanın kendisine özgün sınırlayıcı faktörleri de söz konusudur. Bu hataları azaltmak ve mümkün olduğu kadar pesimist bir yaklaşım için ülkemize yönelik risk hesaplamalarında iki farklı doz kategorisi kullanılmıştır. İlkinde, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Güney Ukrayna gibi yakın komşu ülkelerin tiroid için 19 (10-24) mSv, tüm gövde için 0.7 (0.5-0.9) mSv doz değerleri, ikinci olarak ise dozların daha yüksek olduğu Belarus (Minsk şehri), Rusya (Orel ve Tula bölgeleri) ile Ukrayna’nın Kiev şehrinin tiroit için 63 (25-99) mSv ve tüm gövde için 1.8 (1-2) mSv olan dozlar dikkate alınmıştır. Radyoaktif bulutların taşıdıkları izotop aktivitelerinin, o sırada sürmekte olan yoğun yağmurlar ile ülkemize ulaşıncaya kadar azaldığı da şüphesizdir. Buna göre, bu iki doz aralığı ve bir karşılaştırma yapılabilmesi için dozun en yüksek ölçüldüğü Çernobil’e yakın bölgelere yönelik tiroit kanser riskleri aşağıda verilmektedir.
1986’da ölçülen Işınlama anından 15 yaş altı Yetişkinler
Tiroid dozları
19 (10 – 24)mSv %2.14 %1.26
63 (25 – 99)mSv %6.67 %3.91
201 mSv (>100 mSv üzeri) %19.6 %12.19
Kısaca özetlenecek olursa, 15 yaşından küçük yaşlarda 19 mSv ve 63 mSv radyasyon dozuna maruz kalan ve 2065 yılına kadar olan süreçte tiroit kanserine yakalanacak olan her 100 kişiden yaklaşık 2 veya 7 kişinin kanser nedeni Çernobil’den kaynaklanan radyasyona bağlanabilir. Doğu Karadeniz Bölgemize ait daha spesifik bir öngörüde de bulunulabilir. Ülkemizde kişilerin yaşam boyu tiroid kanserine yakalanma oranları, her ne kadar veriler arasında farklılık varsa da, kadın erkek ortalaması kabaca %1 olarak alınabilir (erkeklerde 0.31, kadınlarda 1.62). Bu bölgenin, 1986 toplam nüfusunun yaklaşık 2.800.000 ve çocuk nüfusunun (0 – 17 yaş) 700.000 olarak kabul edilmesiyle, tüm nedenlere bağlı olarak yaşam boyu tiroit kanserine yakalanacakların sayısı 700 000 X 0.01 = 7000 bulunur. Bu çocukların tamamının ortalama 19 mSv radyasyon dozuna maruz kalmaları durumunda (abartıya dikkat ediniz), aralarındaki yaklaşık 150 çocuğun tiroit kanserlerinin nedeni bu maruziyete bağlanabilir. Çok daha ekstrem bir kabul olan 63 mSv radyasyon dozu ışınlanmasında ise bu sayı 467’dir. Bu sonuçların spekülatif bir değerlendirmeye yol açmaması gerekir; 19 mSv (veya 63 mSv) alan 18 yaş altındaki her çocuğun radyasyona bağlı tiroit kanserine yakalanacağı gibi bir anlam çıkarılmamalıdır. Bu rakamlar sadece epidemiyolojik veri ve istatistiksel hesaplamalarla elde edilen olasılıkları gösteren risk değerleridir. Yukarıda, yaşam boyunca radyasyon dışı nedenlere bağlı olarak tiroit kanserinin ortaya çıkma oranı %1 olarak verilmiştir, 19 mSv ışınlanmasında ise bu oran %2 daha artmaktadır.
Tiroid kanser risklerine benzer olarak, diğer kanserlere yönelik riskler yine iki farklı doz aralığı ve kaza sonrası ölçülen maksimum dozlar için aşağıdadır. Bu dozlar 1986-2005 yılları arasındaki toplam değerlerdir ve 2065 yılına kadar alınacak dozların %85’ini göstermektedir.
Tüm gövde dozları Tüm kanserler Lösemi meme
0.7 (0.5 – 0.9) mSv %0.02 %0.07 %0.03
1.8 (1 – 2) mSv %0.06 %0.2 %0.1
6.1 mSv (maksimum doz aralığı) %0.23 %0.66 %0.5
1985-2005 yılları arasında Avrupa’da yaşayan kişilerin maruz kalacakları doğal radyasyon miktarının 20 mSv olduğunun hatırlatılması, bu dozların mertebelerine yönelik bir fikir vermesi bakımından yararlı olacaktır.
Alınan dersler
Düşük şiddetteki radyasyonun (100 mSv’den az) insan sağlığı üzerindeki etkilerinin tam olarak gözlenmemesi ve LNT yaklaşımındaki sorunlar, bazı bilim insanlarının ileri yıllarda ortaya çıkacak kanser vakalarının sayılarına yönelik tahminlerinde önemli hatalar yapmalarına neden olmaktadır. Birçok makale bu bağlamda çok ciddi eleştiriler almıştır.
Sovyet otoriteleri kazanın paniği ile gereğinden fazla insanı tahliye etmiştir. Toplam sayı 350.000’dir. Tahliye ve radyasyon korkusu çok sayıda gereksiz kürtaja neden olmuş, akıl ve depresyon hastalıklarında artış gözlenmiştir. Bu sorunlar, bu yazıda detaylarına girilmeyecek olan Fukişima kazasında da yaşanmıştır. Dozların çok daha düşük olduğu bu kazada, Japon hükümeti halkın paniğinden çekinerek tahliye dozunu, doğal fon radyasyonunun üzerinde, 1 mSv gibi son derece düşük bir seviyede tutmuştur. Bu değer, normalde toplum için yıllık doz sınırıdır. Radyasyon kaynağının kontrol altında olup olmaması durumlarına göre tahliye sınırları, uluslararası kuruluşlarca daha yüksek önerilmektedir. Sonuçta, kaza sonucu radyasyonun akut etkisine bağlı hiçbir ölüm olmadığı halde zorunlu göçler, 1600 Japon’un hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Çernobil’e benzer olarak Japon toplumunda da psikososyal travmalar artmıştır.
Tiroid kanserlerinin tanısı için başlatılan “tarama” çalışmalarında kullanılan son derece hassas ultrason teknikleri, birçok kişide zaten var olan ve ömür boyu ortaya çıkmayan çok küçük tümörlerin dedekte edilmesine olanak sağlarken, vaka sayılarının son derece abartılı olarak verilmesine neden olmuştur. Kaza sonrası, ışınlanan 18 yaş altında 300.000 çocuk ve gençte yapılan yoğun taramalarda, tiroid kanser sayılarında 30 kat artış görülmüş, ancak daha sonra benzer teknikler kullanılarak ışınlanmamış çocuklarda yapılan taramalarda bulunan 10-60 kat artışlar, sorunun radyasyonla ilgisi olmadığını göstermiştir (over diagnosis). Benzer sonuçlar Güney Kore ve ABD’de yapılan taramalarda da görülmüştür. Tarama çalışmaları sanki “kaş yaparken göz çıkarma” deyişini haklı çıkarmaktadır.
Yukarıda verilen açıklamalar, kaza sonrasında Karadeniz Bölgesi’nde kanser vakalarının arttığını ileri süren söylemlerin asılsız ve bilimsellikten uzak olduğunu ortaya koymaktadır. O yıllarda, tüm Karadeniz Bölgesi’nin, tiroit kanser tanısının konulabileceği sağlık altyapısının son derece yetersiz olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Japonya ve diğer ülkelerdeki tarama çalışmalarının sonuçlarına benzer olarak, sonraki yıllarda kurulan tanısal merkezler (nükleer tıp gibi) sayesinde, zaten bu bölgede sıklıkla görülen tiroit kanser vakalarının açığa çıktığı şüphesizdir.
DİPNOT: AF = ERR / (1 + ERR ) ve ERR = (RRN / (RDN )-1 olarak verilir. ERR, bir radyoepidemiyolojik çalışma sonucunda, radyasyona bağlanan kanser vakalarının sayısı (RRN) ile diğer nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan kanser vakalarının sayısından (RDN), birim radyasyon dozu için hesaplanır. Yazıda verilen 0.17 Gy, 0.56 Gy, 0.65 Gy, 0.9 Gy dozlara karşı gelen AF değerleri sırasıyla 0.25, 0.52, 0.56 ve 0.64 olarak hesaplanır (2001 -2008 arası için verilen ERR = 2 / Gy referans alınmıştır).
KAYNAKLAR
Evaluation of data on thyroid cancer in regions affected by the Chernobyl accident. Unscear 2018
Elisabeth Cardis, diğerleri. Estimates of the cancer burden in Europe from radioactive fallout from the Chernobyl accident. Int. J. Cancer: 119, 1224–1235 (2006)
1986-2016: Chernobyl update at 30 World Health Organization – WHO 2016.
Doğan Bor, RADYASYON Sağlık riskleri ve tanısal incelemelerde korunma. Isbn: 978-605-9615-06-8 Dünya Kitabevi 2016.
TAEK 20. Yılında Çernobil. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2006.