Hepimiz genelde operasyondan her ne tipi olursa olsun az çok tedirgin olur, hatta bazılarımız korkuya kapılırız. Günümüzde hasta-hekim ilişkilerinin içinde en önemlisi cerrahla olan ilişkilerdir. Operasyondan önce, operasyona gidişte ve operasyondan sonra bu ilişkilerin mutlaka empatik, vicdanlı ve rahatlatıcı bir düzeyde olması gerekir. Ancak bugün modern anestezi metotlarının uygulanması cerraha ve operasyona korkuyu azaltmıştır.
Bilindiği gibi lokalizm, anestezi ve asepsi, 19. yüzyılda cerrahinin ilerlemesine yardımcı oldu. Humoralizmin etkin olduğu yıllarda, cerrahın hastaya bıçağı uygulaması pek kolay olmuyordu. Çünkü modern anestezik maddeler ve metotlar yoktu ve cerraha karşı büyük bir korku vardı. Cerrahi araştırmalar, anestezi ve asepsinin bulunuşundan sonraki 10 yıl içinde büyük ölçüde genişledi. Böylece eski cerrah tipinden çok değişik olan yeni bir cerrah tipi doğdu.
Korku bir duygudur. Her insan, yaşamında korkuyla tanışır. Ancak bu durum kişilere ve olaylara göre değişir. Cerraha karşı duyulan korku bugün anestezik uygulamaların modernleşmesi ile gittikçe azalmış olup, bu konudaki tıp etiği sorunları da çözümlenme düzeyine girmiştir. Korkunun ne zaman, hangi nesnelere karşı hangi durumlarda ortaya çıkacağı da dış dünyaya karşı bilgimiz ve güçlülüğümüze bağlıdır. Açık seçik, belli bir neden olmaksızın duyulan korku, kaygıdır ve genellikle bir dürtü çatışması sonucu doğar. Cerrahi uygulamalara karşı duyulan korku aslında bir kaygıdır.
Hasta için en önemli tıbbi uygulama ameliyattır. Bu uygulama ne tip olursa olsun, hastada korku, endişe ve şüphe yaratır. Cerrahın, böyle bir uygulamanın yapılacağını hastaya yumuşak bir şekilde anlatması gerekir. Eğer operasyon tehlikeli hastalıklar için yapılacaksa, bu hem hastaya hem de yakınlarına, sorulan sorulara yanıt vererek ve güven telkin ederek anlatılmalıdır. Operasyonun tehlikeli hastalık için kurtarıcı bir uygulama olduğu özellikle açıklanmalıdır. Daha sonra hastanın bu konudaki fikirlerinin dinlenmesi gerekir. Bu ilişkide hasta özerkliğini koruyarak ona saygı duymalı ve doğruluğun bu ilişkide ana prensip olduğu unutulmamalıdır.
Hasta, hastaneye operasyon için yatırılınca psikolojik açıdan rahatsız bir duruma girer. Hastanenin alışık olunmayan ortamı, gürültü, bazı hastane kuralları onu daha da tedirgin yapar. Bu bakımdan hasta, hem cerrahtan hem de hastane personelinden anlayış, sevgi ve isteklerinin yapılmasını beklemektedir. Böylece korkuları azalır, hatta yok olur.
İşte bu bağlamda operasyona gidecek hastaları rahatlatmak ve operasyonda herhangi bir ağrı veya sızı duyacağı endişe ve şüphesini yok ederek ona bu konuda garanti vermek ve empatiyle yaklaşmak çok önemli olup, insanların onları kurtaracak olan operasyondan kaçışını ve vazgeçmesini önlemek de cerrah ve ekibine düşmektedir. Böylece yapılması gereken operasyonlar da uygulanarak hastanın tedavi edilmesi sağlanır.
Günümüzde hastaların operasyonlara ve cerrahlara korkuları her ne kadar azaldıysa da, hasta sayısının fazlalığı ve performans beklentileri, ameliyattan önce ve sonra hastayla ilgilenmeyi azaltmıştır.Yani, cerraha ve operasyona karşı korku azalmış, ancak gerekli ilgi ve sabır, tıbbın bu hızlı koşuşturmaları altında azalmıştır. Burada, hekimlerin operasyondan önce mutlaka hastayla ve hasta yakınıyla ikili görüşme yaparak onları empatiyle dinlemesi ve onlara güven vererek yaklaşması gerekir. Hasta, operasyonunu yapacak cerraha büyük bir güvenle bağlanmalı ve ameliyattan sonraki dönemde de cerrahı onu izleyerek sorunlarının çözümünde büyük bir hassasiyetle yaklaşmalıdır. Eğer bu hassasiyet olmazsa ve operasyondan sonra bu empatik yaklaşım gösterilmezse, operasyon başarılı da olsa, hastanın hekimine güveni yine azalacak ve operasyondan sonraki dönem hastada şaşkınlık ve üzüntü yaratacaktır.
Sonuç olarak denebilir ki, operasyondan önce, operasyon sırasında ve operasyondan sonraki dönemler, tıp etiği açısından hastanın büyük ilgiyle izlenmesi gereken periyodlar olarak görülürler.