Aslında bu yazıya belki,“ENDİKASYONLAR” diye isim vermek, çok daha doğru ve yerinde bir adlandırma olacaktı ama, şu ya da bu şekilde şahit olduğum bazı gereksiz ameliyat kararları sebebi ile daha dar çerçeveli bir hedefe yönelik, mesleki-cerrahi empati yaparak, düşüncelerimi ve bu husustaki rahatsızlığımı dile getirmek istiyorum.
Bazen, bazı meslektaşlarımızın, çeşitli mülahazalarla, hastadan ziyade, hastalığı ya da hastanın laboratuvar tahlillerini ve radyolojik tetkiklerini tedavi, yahut ameliyat(!) etme gayreti içerisinde olduklarına maalesef şahit oluyoruz.
Bu “çeşitli mülahazalar” diye zikrettiğim başlık altında birçok faktör sıralanabilir. Bunların arasında, makul karşılanabilecek hususlar olsa da, genelde mesleğimizin onur ve haysiyetini derinden zedeleyen, toplumda itibarımızı sarsan ve bizleri düşman belleten, hekimliği sıradanlaştırmayı kendilerine ana hedef seçenlerin ellerine de koz verecek düşünce ve davranışlar, büyük bir yer işgal etmektedir. “Arife tarif gerekmez” prensibi çerçevesinde, bu faktörlere çok fazla girmek istemiyorum. Sayıları çok az da olsa, bu paralelde egoist, acımasız ve art niyetli meslektaşlarımızın(!) varlığını da inkâr etmemek gerekir.
Hastaya elini dahi sürmeden, muayene etmeden, hatta hastanın yüzünü bile görmeden, genel durumunu dikkate almadan ameliyat kararı veren meslektaşlarımın olduğunu, üzülerek ifade etmek istiyorum. Ayrıca, lüzumsuz sıklıkta kontrollere çağırma yanında, gereksiz, fakat pahalı tetkik, girişim ve biyopsilerden tutun da, hastanın iki ayağını bir pabuca sokup, bir başka hekimin konsültasyonuna, ya da fikrine başvurmaya fırsat vermeden, kişisel tek bir amaca(!) odaklanıp “Çok acil(!), gecikince ölürsün, felç olursun…” gibi sözlerle korku salarak, klasik tıbbi bilgilerin ışığında, birkaç ilaç ve istirahat ile şifa bulabilecek insanları operasyona zorlamalara varıncaya kadar, birçok onur kırıcı ve yüz kızartıcı davranışları da zikredebiliriz.
Diğer taraftan, endikasyonları, gerekliliği tartışmalı olan ya da olmayan ameliyatlarda, tetkik ve tedavi amaçlı girişimlerde kullanılan stent, klip, koil, şant, kafes, protez, vida, rod, plak gibi malzemeler hususuna da, şimdilik girmek istemiyorum.
Oysa ki hekim, teşhis modalitelerini, tıbbi tedavi ve cerrahi girişim planlarını, her türlü beşeri zaaflarından sıyrılıp, ruhani ve kutsal bir kararı vereceğinin bilincinde olarak, kendisini hastasının yerine koyup programlamalıdır.
Yüzyıllar önce, Eflatun’un “Hekimlerin en büyük hatası, hastanın bedenini değil, hastalıklarını tedavi etmeye çalışmalarıdır” sözü, sanki bugün için söylenmiştir. Ne de olsa tarih, ders alınmadığı müddetçe tekerrür edecektir. Keşke, “sadece hastalığı tedavi etmek” hatası olsa… Nice ebleh, müfsid ve mel’un düşüncelerin yanında, ne kadar da masum, temiz ve saygın kalırdı.
Mutat olduğu üzere, çok ferasetli olmasa da, aruz veznin kokusunu üzerinde taşıyan, her türlü yoruma açık bir beyitimizi buraya alarak bitirelim.
Tavan alçak, taban alçak, han alçak, hancı alçak,
Bu Alemde değil ilmin, malın mülkün olacak.