İklim değişikliği ve buna bağlı çevre sorunları günümüzün büyük bir sorunu. Hatta bundan daha büyük bir sorunumuz yok diyerek iddialı bir söz söyleyeceğim. Fakat bu iddiam temelsiz değil. IPCC’nin (Intergovernmental Panel on Climate Change) son raporu ve güncel literatür yaşamakta olduğumuz bu sorunun giderek artacağına ve insanlarla birlikte diğer canlıların da yaşamını olumsuz etkilemeye devam edeceğine işaret ediyor.
Aslında çevre sorunlarına yönelik farkındalık dünyada bir süredir artıyor, eğitim ve öğretim programlarında yer alıyor. Ama yaşamakta olduğumuz ve etkisini giderek arttıracak olan iklim krizinin çözümü bu farkındalık artışıyla çözülecek gibi durmuyor. Çünkü hala küresel anlamda bu sorunun çözümüne yönelik somut adımlar da pek atılmış gibi görünmüyor. Öncelikle enerji kaynaklarının kullanımı açısından fosil yakıt bağımlılığı ve dünyadaki enerji politikaları yakın gelecekte pek değişecek gibi görünmüyor. Ayrıca tüketim toplumu haline gelmiş bir dünyada şehirleşme ve bu şehirlerdeki yaşam şekli de bu açıdan pek umut vaat etmiyor. Eğitimimiz de bu konulara yer vererek öğrencileri bunların çözümüne yönelik düşünmeye sevk etmek yerine, geri dönüşüm ve musluğunu kapatmak gibi sığ önerilerin ötesine gidemiyor.
Geri dönüşüm önemsiz mi? Elbette hayır, ama yetersiz. Geri dönüştürülemeyen ya da çok sınırlı ölçüde geri dönüştürülebilecek ve geri dönüştürmek yerine aslında mümkün olduğunda kullanıma sunulmaması gereken malzemelerin (örneğin, plastik) öğretimine ayırdığımız zamanı, geri dönüşüm (recycle), ileri dönüşüm (upcycle) ve aşağı dönüşüm (downcycle) kavramları arasındaki farkı anlatmaya harcasak daha etkili bir çevre eğitiminden söz ederdik. Etrafa geri dönüşüm kutuları koymadan önce öğrencilere geri dönüştürülemeyecek malzemelerin kullanımını nasıl sınırlayabilecekleri ve bunların üretimine ne gibi tepkiler gösterilebilecekleri konusunda bilgi verilseydi daha çözüme yönelik bir eğitim sisteminden söz ediyor olurduk.
Musluğumuzu kapatıp su tüketimimizi azaltmayalım mı? Tabii ki bunları yapalım. Ama belki de toplumun sağlığına ve refahına hiç katkıda bulunmayacak ürünlerin üretimi sırasında harcanan suyu bilmek öğrencilerin ileride bu tür konularda toplumsal karar mekanizmalarında yer alarak daha iyi bir küresel vatandaş olmalarını sağlayacaktır.
Küresel vatandaşlık derken neyi kastediyoruz? En basit tanımla, kişinin kimliğinin içinde bulunduğu coğrafyayı ve politik sınırların ötesine geçerek daha büyük bir perspektiften bakması, tüm dünya çapındaki insan ve canlı haklarını gözetmesi ve bu konuda sorumluluk taşımasıdır. Bu tanımdan yola çıkarak, çevre sorunlarının da insan hakları ve tüm canlıların yaşam hakkı ile ilgili sorunlar olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
Çevre eğitimine yönelik güncel literatür iklim değişikliği ve çevre sorunlarının etik sorunlar olduğunu vurgulayarak çevre eğitiminin çevre etiği ve sosyal adalet temelinde gerçekleştirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Geçen yıl The Guardian gazetesinde yayınlanan bir makalede dünyanın en zengin %1’e giren kesimin, en yoksul %50’den 2 kat fazla CO2 salınımına neden olduğunu yazmıştı. Başka kaynaklar da en zengin ülkelerin sebep olduğu iklim krizinin bedelini yoksul ülkelerin ödediğini sıkça vurgulamaktadır. Başka bir deyişle, iklim değişikliği ve çevre sorunlarını yaratan kişi ve kuruluşlar bu sorunda neredeyse hiçbir rolü olmayan kişi ve canlılara bu sorunun olumsuz sonuçlarını yaşatırken kendileri bu sorunun çözümünde sorumluluk üstlenmiyorlar.
Sadece çevre ve fen eğitimi değil, tüm ders içerikleri sosyal adalet kazanımını içerecek şekilde yeniden güncellenmeli. Değişimi yaratmak istiyorsak bu sorunları çözmeye gönüllü olmalıyız. Aksi halde, bu dünyadaki varlığımız çok uzun sürmeyecek. Sürdürülebilir bir yaşam için kullanmadığımızda musluğumuzu kapatalım, peki, ama daha önemlisi zihnimizi açalım.
Benim bu ayın konusu olan üniversite öğrencilerine tavsiyeler bağlamında önerim, zihinlerini açarak bizim yapamadığımızı, sürdürülebilir, adil ve yaşanabilir bir dünyayı nasıl yaratabileceklerini düşünmek olacak. Bunu biz yapamadık, size çok sorunlu bir dünya bıraktık. Hepinizden kendi kuşağım ve önceki kuşaklar adına özür diliyorum. Siz bizim hatalarımızı yapmayın; gücü değil, yaşamı baş tacı edin; çok para kazanmak için değil, sürdürülebilir bir yaşam için çalışın. Kendinizden sonrakilere bizim size bıraktığımızdan daha güzel bir dünya bırakın.
2 yorum
Sayın Doç. Dr. Deniz Sarıbaş
Tavsiyeleriniz güzel de…
Kapitalist sistem bırakıyor mu? Sorumluluk üstlenmiyorlar. Çözüme de yanaşmıyorlar
Onlar yani %1, daha diyor. Daha çok, daha çok, daha çok kâr
%1 lik kesimi oluşturan kapitalist sistem varken. bizim yapabileceğimiz karınca misali, Ateş’i söndürmek üzere su taşıyan karıncalar örneğinden ileri gitmez.
Önemsiz mi? Elbette önemli. Tarafımız belli olur.
Plastik atıkların ancak %7 sinin yeniden kullanılabildiği, o da sadece 1 defa. Gerisinin çöp olduğunu ve çöp olarak kalacağını öğrenmeliyiz.
Plastik ve plastik malzemelerden yapılmış ürün kullanmamak ve kullanmamayı ret etmek elbette ki önemli,
Öyle ki bebeklerin feçeslerinde bile mikro plastikler giderek daha yüksek yüzdelerde saptanır olmuş.
Farkındalık oluşturma çabanız için teşekkürler.
(ülkemizin plastik ağırlıklı çöpleri alarak ülkemize getirdiği doğru mu?)
Benim Üniversite öğrencilerine acizane tavsiyem; Plastik ürünleri besin olarak kabul eden, dihidroksioksijen ve karbondioksite kadar ayrıştıran bir bakteri bulmaları. O zaman plastik malzeme de üretemezler.
Hatta Petrolü besin olarak kabul eden bakteri bulurlarsa çözüm radikal olur.
Nasıl olsa petrol kuyularına bir şekilde bulaşır.
Sayın Evren Büyük,
Yorumunuz için ben size teşekkür ederim. Güzel ve yerinde tespitlerde bulunmuşsunuz. Doğru, o %1 çok, daha çok diyor. Ama biz çoğunluğuz, bunu unutmayalım. Yaşınızı bilemiyorum, ama benim yaşıtlarım (X kuşağı) ve ben sizin yaşınızdayken bu sorunların pek farkında değildik. Z kuşağına çok atıp tutuyorlar, ama benim gözlemim, onların bazı konularda kendilerinden önce gelen kuşaklardan çok daha yüksek farkındalık düzeyinde olduğu yönünde, özellikle de çevre sorunları konusunda.
Bir olumlu gelişme daha var. Bu yazdıklarım sadece benim fikirlerim değil. Bu fikirlere sürdürülebilirlik ve çevre eğitimiyle ilgili literatür sıkça yer veriyor. Eğitim sisteminin tamamen dönüştürücü (transformative) olması gerektiği ve karar verme becerileri bilgiye dayanan, 21. yüzyılın demokratik toplumunu oluşturan eleştirel ve aktif dünya vatandaşı yetiştirme önerisi literatürde giderek artan sayıda savunucu buluyor. Bu nedenle, evet, yaşadığımız iklim krizi çok ciddi, ama umutsuz değil bence. Yani sadece tarafımızın belli olması için değil, bu değişimi gerçekleştirmemiz için de çabalamamız önemli.
Plastik atıklar konusunda da çok haklısınız. Her köşe başına geri dönüşüm kutusu koyup aynı hızda ve sorumsuzlukla plastik üretmek trajikomik. Bunun eğitim programlarında yer almaması da ayrıca üzücü. Plastik ağırlıklı çöpleri alarak ülkemize getirdiğimiz bilgisi yurt dışı basınında yer almıştı. Ama buna bilimsel bir kanıt sunamayacağım.
Sizin üniversite öğrencilerinize tavsiye ettiğiniz öneri de yerinde görünüyor. Ama en başta plastik kullanımını sınırlamak da düşünmemiz gereken konular arasında bence. Örneğin, bu kadar çok paketli gıda (gofret, bisküvi, vb. birçoğu sağlığa da zararlı olan) bu kadar çok üretilmese ne olur diye düşünmeden edemiyorum.
Petrol konusundaki önerinizi çok beğendim. Böylece alternatif enerji kaynaklarına yönelmek zorunlu hale gelir 🙂