Alvin Toffler, Şok: Gelecek Korkusu adlı yapıtında yalnızca bilim ve teknoloji tarafından değil, aynı zamanda daha yeni siyasi gerçeklikler, sosyolojik değişim ve daha yeni fırsatların, daha yeni arzuların ve daha yeni yaşam biçimlerinin ortaya çıkmasıyla daha yeni ve daha farklı yörüngelere itilen, hızla değişen bir dünyaya bakmaktaydı. Ancak Toffler bile, pandemi nedeniyle felaketle karşı karşıya kalan bir dünya, bir virüs tarafından tetiklenen bir metamorfoz hayal etmemişti.
Bilindiği üzere, ilk olarak 2019 yılının Aralık ayında Çin’de görülen Koronavirüs-2019 (COVID-19), kısa sürede etkisini göstererek tüm dünyayı etkisi altına almış ve buna bağlı olarak karantina süreci her alanı olduğu gibi eğitim alanını da etkilemiş ve uzaktan eğitim araçlarının kullanımını zorunlu kılmıştır.
Her ne kadar tarih boyunca makine ve araçların eğitimde kullanımına ilişkin sayısız örnek varsa da modern anlamda e-öğrenme, oldukça yeni bir kavramdır. Diyapozitif projektörleri ve televizyon tabanlı derslikler 1950’lerden beri kullanılmaktadır. Bununla birlikte, çevrimiçi(online) öğrenmenin dünyadaki ilk örneklerinden birinin izi 1960’a, ABD’deki Illinois Üniversitesi’ne kadar sürülebilmektedir. İnternet o zamanlar icat edilmemiş olsa da öğrenciler bir ağ oluşturmak için birbirine bağlanan bilgisayar terminallerini kullanarak öğrenim görmeye başlamıştır.
World Wide Web’in 1992 yılında bulunması çevrimiçi eğitimi giderek daha erişilebilir hale getirmiş ve yeni pedagojik modellerin ortaya çıkmasına olanak tanımıştır. Web’in kullanımının kolay olması ve multimedya olanağı sunabildiği için, çevrimiçi olarak ders verilebilecek disiplinlerin yelpazesini de genişletmiştir. 1980’lerde ve 1990’larda, çevrimiçi eğitimde ve eğitimin her düzeyinde ağ oluşturmada çok büyük yenilik ve genişlemelere tanık olunmuştur. Telekomünikasyon ve bilgi devrimi, insanlar arası daha fazla ve daha hızlı iletişimi ve iş birliğini mümkün kılmış ve bilgi ekonomisini üreten ve eğitimde temel değişiklikler gerektiren yeni ekonomik etkinlik biçimlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Böylece 21. yüzyıl, çevrimiçi eğitime yönelik tutumlarda bir paradigma değişikliği ile başlamıştır. Şu ana kadar kadar işaretler belli belirsizdir, ancak değişiklikler sonunda derinleşecektir. Öğrenmenin doğasına ilişkin yeni anlayışımız, eğitimin tanımını, tasarımını ve sunumunu etkilemiştir. Dünya çapındaki eğitimciler ve öğrenciler ağ bağlantılı işbirlikçi öğrenme şeklini benimseyip uyarladıkça, küresel uygarlığın da değişebileceği öne sürülebilir.
Asenkron bir çevrimiçi öğrenimin ana avantajı, uzaklık ve yoğunluk yerinde öğrenmeyi zor ya da olanaksız hale getirdiğinde, öğrencilerin yüksek kaliteli öğrenme durumlarına katılmalarına izin vermesidir. Öğrenciler, bilgisayar ve internet bağlantısı olması koşuluyla dünyanın her yerinden derslere katılabilirler. Katılımcılar, fiziksel olarak “derse gitmek” yerine bilgisayarları aracılığıyla sanal sınıfa erişim sağlamaktadırlar. Sanal sınıflar haftanın yedi günü, yirmi dört saat erişilebilir durumdadır. Zaman verimliliği, çevrimiçi öğrenme formatının sağladığı bir başka güçlü yandır. Çevrimiçi konferans programları aracılığıyla sağlanan eş zamansız iletişim, profesyonelin iş, aile ve çalışma programlarını sınıf tartışmalarına katılmak üzere dengeleyebilmelerine olanak tanımaktadır. İş her şekilde yapılacak, ancak bu daha uygun olan zamanlarda olacaktır. Ayrıca, derslere, ders materyallerine ve sınıf tartışmalarına sürekli erişimleri vardır. Bu durum, özellikle bir dersi tekrar okuması veya devam etmeden önce bazı materyaller üzerinde düşünmek için daha fazla zaman ayırması gerekebilecek öğrenciler için faydalıdır. Öğrenciler çevrimiçi ortamda belirli bir ölçüde anonimdirler. Yaş, kıyafet, fiziksel görünüm, engel durumu, ırk ve cinsiyet gibi ayrımcı faktörler büyük ölçüde bulunmamaktadır. Bunun yerine, dikkatin odak noktası açıkça tartışmanın içeriği ve bireyin eldeki malzemeye düşünceli ve akıllıca yanıt verme ve katkıda bulunma yeteneğidir. Çevrimiçi eğitim birçok nedenden ötürü daha az maliyetli olabilmektedir. Örneğin, ulaşım maliyeti ortadan kalkmaktadır. Çevrimiçi öğrenci ulaşımla alakalı yakıt, otopark, araç bakımı, toplu taşıma ve benzeri birçok masraftan etkilenmemektedir. Ayrıca, alanında uzman seçkin konuklar veya diğer kurumlardan öğrencileri çevrimiçi bir sınıfa dahil etmek kolaydır.
Çevrimiçi programların önemli güçlü yönleri olmasına ve kaliteli eğitime eşi benzeri görülmemiş bir erişilebilirlik sunmalarına rağmen, bu ortamın kullanımının doğasında bulunan ve herhangi bir çevrimiçi programın başarısına yönelik potansiyel tehditler oluşturabilecek zayıf yönler mevcuttur. Herhangi bir çevrimiçi programın başarılı olması için önce çevrimiçi öğrenme ortamına erişebilen öğrencilere sahip olması gerekmektedir. Ekonomik veya lojistik nedenlerle meydana gelebilecek erişim eksiklikleri, normalde eğitim için uygun olan öğrencilerin derse katılamamasına neden olacaktır. Bu durum, kırsal ve düşük sosyoekonomik şartlara sahip mahallelerde önemli bir sorundur. İdari açıdan konuşmak gerekirse, öğrencilerin maddi durumu kurumun kullandığı teknolojiyi satın almaya yetmezse kullanıcı olamazlar. Katılımcıların çevrimiçi olarak geçirdikleri süreler, maddi açıdan karşılayabilecekleri İnternet erişimi miktarıyla sınırlıysa, çevrimiçi programa katılım ve alınan eğitim tüm öğrenciler için eşit olmayacaktır.
Kullanıcı dostu ve güvenilir bir teknolojiye sahip olmak, başarılı bir çevrimiçi eğitim sistemi için kritik öneme sahiptir. Bununla birlikte, en gelişmiş teknoloji bile yüzde yüz güvenilir değildir. Her şey yolunda giderken teknolojinin düşük profilli olması amaçlanır ve öğrenme sürecinde bir araç olarak kullanılır. Ancak, sistem işlerken herhangi bir anda arızalar meydana gelebilir. Örneğin, programı barındıran sunucu çökebilir ve tüm katılımcıları bağlantısı kopabilir; bir katılımcı sınıfa ağa bağlı bir bilgisayar aracılığıyla erişebilir ve bu bağlantı kopabilir; her bir PC’de öğrencilerin erişimini sınırlayabilecek çok sayıda sorun meydana gelebilir; son olarak, İnternet bağlantısı başarısız olabilir veya bağlantıyı barındıran kurum kullanım yükü nedeniyle yavaşlayabilir veya tamamen çökebilir. Bu gibi durumlarda teknoloji ne kusursuz ne de güvenilirdir ve öğrenme deneyimini olumsuz etkileyebilir.
Çevrimiçi eğitim programların son zamanlarda yarattığı heyecan ve coşkuya rağmen, bazı konuların çevrimiçi olarak öğretilmemesi gerektiğini kabul etmek önemlidir, çünkü elektronik ortam en iyi öğretim yöntemi olan uygulamalı eğitime izin vermez. Örnek olarak şunlar sıralanabilir: cerrahi, temel sanat ve tasarım eğitimi ve fiziksel hareket ve uygulama yapmanın öğrenme hedeflerine ulaşmak katkıda bulunduğu spor benzeri uygulamalı dersler. Bu konuları öğrenmenin en iyi yolu büyük olasılıkla yüz yüze geleneksel öğrenme ortamıdır. Hibrit eğitim, bu sorun için geçici bir çözüm sunabilir; bu sayede eğitimin bu bölümü, aksi takdirde kampüse gitmekte zorluk çekecek çok sayıda insan için daha erişilebilir bir hale getirilebilir. Bununla birlikte, bu tür çözümler çevrimiçi öğretimin tüm eğitim gereksinimlerini ve hedeflerini karşılayamayacağı gerçeğinin altını çizmektedir. Fiziksel öğrenme deneyimini simüle etmek teknolojik olarak mümkün olsa dahi, bu, bir şeyi öğretmenin en iyi yolu olduğu anlamına gelmemektedir.
Teknoloji ve eğitim için çok heyecan verici bir zamandan geçmekteyiz. Çevrimiçi programlar, öğrenme fırsatlarının alanını genişleten ve çeşitli biçimler ve yöntemler aracılığıyla en kaliteli eğitimi sağlayabilen teknoloji tabanlı öğretim ortamları sağlar. Artık daha fazla sayıda üniversite öğretimlerinde çevrimiçi platformları kullanıyor ve geleneksel bir eğitimi tercih eden öğrenciler, örneğin Moodle veya Blackboard kullanarak bir tür sanal öğrenmeye katılmak zorunda kalıyor. Bu nedenle; üniversiteler bunu zaten geleneksel eğitime dahil ediyorsa, çevrimiçi öğrenme büyümeye ve öğrenciler arasında popüler olmaya devam edecektir. Teknolojinin sürekli gelişimi ile her geçen gün gelişmeye devam edecektir.
1 yorum
Hoş bir metin. Bilgilendirici…