Toplumsal değişim süreci hızla devam edip bazı kurumlarda radikal dönüşümlere neden olurken, acaba bunun bireyin iç dünyasındaki yansımalarını göz ardı mı ediyoruz? Bir taraftan özgürlük meşalesine kavuştuğunu savunan ve bunu son sınırına kadar kullanmak isteyen; ancak diğer taraftan dört bir yandan çevrelenen ve neredeyse iradesi elinden alınmış ve hayatın akışına kapılan birey aynı toplumun ürünü olabilirler mi? Ne yazık ki evet, günümüz toplumsal yapısı bir taraftan bireye irade kavramı temelinde müthiş bir alan açtığı algısını verirken, aslında üst perdede bireyin özgürlük alanını büyük oranda elinde tutmakta. Endüstriye dönüştürülen kültür ile birey, özellikle medya kanalları üzerinden eğitilmekte ve yönlendirilmekte. Daha da kötüsü birey çoğu zaman bunun farkında bile değil. Böylece bilhassa medya kanalları ile bireye bir taraftan özgürlük dopingi verilirken diğer taraftan onu her yönüyle kuşatan medya organları gündelik hayatın tartışmasız en baskın parametresidir.
Ne yazık ki Türkiye’de son dönemlerde neredeyse toplumun her kesimince dile getirilen cezasızlık durumunun temelinde yatan nedenlere çok fazla değinilmez ya da üstü örtülü olarak geçilir. Bu düşüncenin arka planında yatan medya boyutu göz ardı edilir ve durum sadece işlenen suça karşılık caydırıcı cezaların verilmediği çıkarımı ile yetinilir. Ancak bu kadar önemli bir mevzuyu tek bir neden ile analiz etme girişimi çıkarımın sığ kalmasına neden olacaktır. Nitekim çevremizde şahit olduğumuz veya medyada yüksek oranda gördüğümüz şekilde, bireyin işlediği suça karşı ceza almama ya da az ceza alma durumu gündeme getirilir. Bu ise halk arasında işlenen suça karşılık cezasızlık algısının yerleşmesine neden olmaktadır. Böyle bir durum ne yazık ki suça eğilimi olan kişilerin bu potansiyellerini hayata geçirmekten çekinmemesi sonucunu doğurduğu kanaati hakimdir. Ancak herkesin malumu olan ve üzerinde mutabık olunan bu nedenin yanında, toplumda cezasızlık algısına neden olan, bunu besleyen ve zihin altında suç işleme potansiyelini ortaya çıkarmaya neden olan başka nedenleri de görmemiz gerekmiyor mu? Zira sosyoloji biliminden istifade ederek, ifade etmeliyim ki, sosyal olayları tek bir nedene indirgemek mümkün değildir. Bunun kişisel ve toplumsalın da ötesinde coğrafik, ekonomik, medyatik veya politik gibi birçok nedeninin olması muhtemeldir.
Sosyolojik bir zeminde inceleyecek olursak, genelde toplumu ama özelde suç işleme potansiyeli olan bireyi bu noktaya taşıyan ve suçu basitleştiren nedenlerin ne olduğunu yakından incelemek ve cezasızlık algısını ortaya çıkaran nedenlere değinmek ya da her şeyden öte bu süreçte hiç birimizin masum olmadığını vurgulanması gerektiği kanaatindeyim. Bu maksatla yazıda da bu konuda gündeme pek getirilmeyen medya ve yeni teknolojik gelişmelerle ilgili nedenlere değinerek ucu bize de dokunan ve bu yüzden üstü örtülen birkaç konuya dikkatleri çekmeye çalışalım.
Toplumda cezasızlık beklentisini veya algısını doğuran, suçu ve suç işlemeyi basit bir zemine taşıyan nedenlerden birisi, neredeyse her gün izlediğimiz dizi ve filmlerin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zira dizi ve filmlerde rol alan kişilerin işledikleri suçlarda hiçbir şekilde tereddüt etmemeleri, kendi adaletlerini sağlama girişimleri, çoğu zaman güvenlik güçlerinin pasif ya da görünmez olarak yansıtılması/sunulması ne yazık ki bilinçaltında özellikle gençlerde çok ciddi bir şekilde karşılık görmektedir. Aynı şekilde her gün izlenen dizi ve filmlerde insan hayatının basite indirgenmesi, karakterin ölümünün ya da öldürmesinin sonuçlarının basitleştirilmesi onu izleyen kişilerde farkında olmadan bir takım toplumsal/hukuki değer ve cezaların görünmez olmasına neden olmaktadır. Bu da ne yazık ki, sıklıkla denk geldiğimiz şekilde çocuk ve yetişkinlerin hiç düşünmeden suç işleyebilmelerine yol açabilmektedir. Bunun en son örneği Eyüp Sultan’da ailesini katleden ve sanki hiçbir şey olmamış gibi otobüse binerek şehir değiştiren 17 yaşındaki zanlının kaçacağını düşünmesi oldu.
Bir ebeveyn ya da bilinçli bir birey olarak ailedeki çocukların ve gençlerin her gün ne izlediklerini, ne tür oyunlar oynadıklarını takip ediyor muyuz? Kısmen de olsa etmeye çalışanlar vardır, ancak git gide medyaya bağımlı bir kişilik geliştiren çocuklar ve kısmen de gençlerin gündelik hayattaki tutum ve davranışlarının bağımlı oldukları mecradan farklı olması mümkün mü? Bu noktada cezasızlık algısından ziyade suçun basitleştirilmesi sonucunu gündeme getirerek özeleştiriyi yapmak durumundayız. Zira dikkatli bir şekilde bakıldığında fark edilecektir ki, suç işleyen ya da işleme potansiyeli olan kişilerin önemli bir kısmı, işledikleri/işleyecekleri suçun cezasını düşünmeden bu eyleme kalkışmaktadırlar. Daha açık bir ifade ile, suç işleme potansiyeli olan birey düşüncesiz bir şekilde hedefe kilitlenmekte ve suçun basitleştirilmesinin bir mağduru olmaktadır. Gerçek hayat üzerinden düşünüldüğünde, nihayetinde her bir birey özel ve kendi çevresinde bir karşılığa sahiptir. Geçmişiyle ve geleceğiyle bir bütünlük sergilemekte, geleceğe yönelik bir hedef, beklenti ve umut içerisinde bir hayal dünyasına sahiptir. Ancak tüm bunlardan bağımsız olarak medyada bireye uygun görülen roller ile kişi geçmiş ve gelecekten, ruhtan ve maddi varlığından arındırılarak sadece bir piyona indirgenir. Dolayısıyla kişinin öldürmesi veya öldürülmesi, geçmişten ve gelecekten arındırılarak, anlık bir zemine çekilerek suç basitleştirilir. İşte gündelik hayatımızın en kılcal damarlarına kadar tesir etmiş medya, bireyi ve nihayetinde toplumu bu derece etkileyebilecek güce sahiptir. Bireye istemediği kararı aldırabilmekte, hiç hayal etmediği yerlerde gösterebilmekte ve hiçbir zaman ulaşamayacağı hayal dünyasında gezdirebilmektedir. Ve bütün bunlara rağmen halen bu çağda bireyin özgürlüğünden ve özgür iradesinden bahsedeceğiz öyle mi?
Cezasızlık hissinin veya durumunun yerleşmesindeki diğer önemli neden de yeni suç alanlarına karşı yargının buna cevap verebilecek güncellikte olmamasıdır. Yukarıda da değinildiği üzere gerek küresel gerekse de ulusal düzeyde hızlı bir toplumsal dönüşümden geçiyoruz. Daha açık bir ifade ile yeni suçlar, yeni dolandırma yolları, yeni ve sanal ilişkiler, iletişim ile kurulan sahte kimlik ve kişilikler çoğu zaman dolandırma ile kendini gösterirken, bizim ceza hukukumuz bu kadar hızlı bir şekilde kendini yenileyememekte. Nitekim internet tabanlı teknolojiler kullanılarak işlenen suçlarda, bireyin kişisel verilerin dağıtılması, satılması gibi durumlar yaşanırken gerekli ve yeterli önlemi alacak bir ceza hukuku daha tam olarak yerleşemedi. Öyle ki, yeni ve özellikle dijital alandaki suçların daha önceki kavramlarla açıklanmaya çalışılmasını büyük bir hayretle izliyoruz. Ve bu durum nihayetinde suç işleme potansiyeli olan kişilerin hukuki boşluktan yararlanma ihtimalini yükseltebilmektedir. Ne yazık ki artık ses ve görüntülerin taklit edilmesi ile gerçeği taklitten ayırt edemeyecek duruma gelmemiz yeni bir tartışmayı da beraberinde getirirken, bütün suçu bireyde görmek de doğru olmayacaktır. Zira yetkili birimlerin yaptırıcı gücünü kullanarak hızlı, etkili ve en caydırıcı kanunu ivedilikle yürürlüğe koyabilmelidir.
Hakikaten yeni gelişmeler ışığında düşündüğümüzde, öyle bir süreçten geçtiğimizi anlıyoruz ki, bireyin kendisini ve sevdiklerini tehlikelere karşı muhafaza etme durumu gün geçtikçe zorlaşıyor. Artık tehlikenin nereden geleceği belli değil. Tehlike her an her yerden ve herkesten gelebilecek düzeyde zamandan ve mekândan münezzeh bir boyut kazandı.
Sonuç olarak yukarıda ifade edildiği üzere işlenen suça karşılık cezasızlık algısının birçok farklı nedeni bulunurken sadece bir noktaya dikkat çekmek, farklı nedenleri görmeyi engellerken toplumsal okumayı ve analizi de sığ bir noktaya sıkıştırmaktadır. Bu minvalde bizler gerek ebeveynler gerekse de toplumsal bir birey olarak özellikle çocuklarımızın ne izlediğinden sorumlu bireyler olduğumuzu unutmayarak bu noktada daha bilinçli davranmak durumundayız. Öyle ki gününün en azından birkaç saatini şiddet içeren programlar izleyerek, oyunlar oynayarak geçiren, böylece suç işlemenin basitliğine ve sıradanlığına inandırılan bir çocuğun veya gencin karıştığı bir suçta bizim de mesuliyetimiz olduğunu unutmamak gerekir. Diğer taraftan kurumsal düzeyde bazı eksikliklerin olduğu muhakkak ve bu yönde gerekli düzenlemelerin yapılması elzemdir. Nihayetinde gerek birey gerek toplum gerekse de kurumsal noktalarda cezasızlık hissine ve suçun basitleştirilmesine bizler el birliği ile zemin hazırlıyoruz.