İçerisinde bulunulan insanlık dönemi, çok muhtemelen çağdaş Amerikan pragmatizminin kurucu sistem filozofu Charles Sanders Peirce’in analizlerinden hareketle en doğru ve doyurucu seviyede anlaşılabilir gibi görünmektedir. Hatta denilebilir ki, Peirce’in okumalarından habersiz veya onu göz ardı etmiş hiçbir çağdaş felsefe veya bölgesel düşünce, insanı, bireysel ve toplumsal ölçekte geçerli ve tutarlı bir bilgi içeriğiyle anlayamayabilir. Peirce pragmatizmi, sözgelimi Amerikan rüyası, küreselleşme ve bireyselleşme, postkolonyalizm, küresel liberal feminizm ve post-kolonyal feminizm, dinler, dindarlar ve sosyal medya gibi olgu ve kavramların en geniş bağlamda anlaşılabileceği bir bütün insanlık tarihi felsefesini içermektedir. Onun Stoacılar özelinde sosyal uyaranlardan kaçmayı veya bu uyaranlara aldırış etmemeyi içeren ahlak felsefesi yaklaşımlarına ilişkin okuması aşağıdaki gibidir:
“Stoacılar, monizmin [yanlış anlaşılmış tevhidin] yeni icadının insanı özünde mükemmelen materyalist ve sözlerinde mümkün olduğu kadar idealist bir hale getirmesinden dolayı artık hiç kimsenin gereksinim duymayacağı en yüzeysel materyalizmi savundular. Elbette Stoikler nominalist olmaktan başka hiçbir şey olamamışlardı. Onlar, tümevarımsal akıl yürütmeyi dikkate almadılar. Onlar, açık bir yanlış akıl yürütmenin sorumlusu oldular.”[1]
Peirce, Stoacılar ve sosyal çevreye kayıtsızlığı öneren bütün felsefelere ilişkin sonraki analizlerinde, yukarıdaki paragrafta yer alan değerlendirmesini açıklamakta ve kastettiğinin, insanı dışsal uyaranlara bağlı tabir yerindeyse makine gibi bir canlı ve kavramları da bireyi ve tekili hep dışlayan bütün bir şema olarak tasarımlayan bakış açıları olduğunu belirtmektedir. Peirce’in okumasına göre, örneğin “Hobbes tipik bir Stoik idi ve Leibniz de onunla aynı görüşü paylaşıyordu.”[2] Onun materyalizmden anladığı, günümüzde özellikle uzman olmayan insanların anladıklarının aksine özellikle iki olgudan meydana gelmektedir. Birincisi, dünyayı, tabiatı ve insanı bütünüyle nedenselci kabul etmek ve bu nedenselliğin içerisinde insanın bireysel iradesine ve inisiyatifine (sözgelimi hata yapma hakkına) hiç pay vermemek anlayışı ve eyleminin materyalist nitelikli olduğunu düşünmektedir. İkincisi, insanın algı, bilgi ve davranışlarının bütünüyle sosyal uyaranlar/nedenler dikkate alınarak değerlendirilmesini içeren bütün teolojik, mistik, felsefi ve bilimsel yaklaşımların materyalist bir karaktere sahip olduklarını kabul etmektedir. Ona göre, bu pragmatik (yeni-nominalist ve deneyimci) bakış açısından mahrum olan bütün başka düşünürler gibi sözgelimi Avrupa Ortaçağı hümanist düşünürleri oldukça zayıf düşünürlerdir. Hiç kuşkusuz onların bazıları güçlü düşünürler olmak için eğitilmişlerdi, ama düşünce namına herhangi bir kabiliyete sahip olamamışlardır. Bütün enerjilerini klasik dilde ve artistik bir üslupta yazmaya verdiler. Eskilere onların felsefeleri için başvurdular, ama onlardan felsefe tarikatlarından en kolay üçünü alarak geri döndüler: Epikürcülük, Stoacılık ve Şüphecilik.[3]
Peirce’in felsefe tarihi okumasına göre, maddi niteliği, insanın dışındaki bütün nedenleri ve uyaranları içermektedir. İnsanı içsellik ve dışsallık ikileminden kurtardığını öne süren ve bu arada onu içsel özgürlüğü için büsbütün dış uyaranlara göre kurgulayan bütün yaklaşımlar ona göre materyalisttir. Materyalizmin ahlaki hatası, insanın özerk deneyim alanına hiçbir şekilde saygı duymamasıdır. Bu düşünme şeklinin bilimsel hatası ise, tümevarımsal akıl yürütmeyi göz ardı ederek, yani tek tek olguları ve nesneleri gözlemlemekten kaçarak kolaycı ve indirgemeci davranmasıdır. Materyalizm, toplumcu, total ve baskıcıdır; insanı programlamak ve yönetmeye eğilimlidir. İlginç olan, materyalizmle mücadele eden bazı dinsel ve mistik yaklaşımlar da buna başvurabilirler ve bireyin deneyimlerine özerkliği fazla görebilirler. Peirce, bunu yapanların düşüncede zayıf olduklarını ve düşünmenin doğru içeriğini, yani emek ve mesai vererek sonuç çıkarmayı öğrenememiş olduklarını belirtmektedir.
Peirce’in analizlerinden hareketle 2021 yılındaki insanlara ve küresel dönem karakteristiğine bakıldığında, tek tek bireylerin ve bu bireylerin toplumsal saptanmalarını kararlaştıran felsefe, bilim ve başka bilgi alanlarının, insanların deneyimlerine ayrı ayrı uygun olmayan totalci kavramlarla ve büsbütün dışsal uyaranları suçlamayı öne çıkartarak bilgi ve çare ürettikleri fark edilebilmektedir. Yani bu zamanda yaşayan insanların önemli bir kısmı birbirlerine nasıl davrandıklarını ve birbirlerini neredeyse tamamen dışsal uyaranlara maruz bırakarak kişisel deneyimlere soktuklarını ihmal etmekte; öte yandan bencillikten ve nedenselci muhakemeden şikâyet etmektedirler. Sözgelimi çocuk yetiştirirken onunla oyuncak, sinema ve film gibi çağdaş dışsal uyaranların merkezde olmadığı bir ortak melez deneyim tercih edilmediğinde ve çocuğun ekonomik masraflarının karşılanması ona değer verilmesi olarak görüldüğünde, çocuk bunu ebeveynin bir görevi olarak algılamakta ve sanal dünyadaki insan-insan ilişkisinin yaşamın ideal formatı olduğunu düşünerek yaşamaktadır. Böyle çocukların yetişkinliklerinde insanlara nedenselci ve yatırımcı bir gözle yaklaşmaları gayet olağan olduğu gibi onların insanlara böyle baktığı halde günlük deneyimleriyle sözlerinde tekrarlanan idealist kavramlar arasındaki anlamsal ilişkisizliği fark edememeleri de çağdaş ortak bir açmazdır. Bu bağlamda Peirce’in ‘deneyim ile zihin’ ve ‘olgular ile kavramlar’ arasındaki ilişkiyi kolaycı ve eksik kuran bir kimyacı muhakemesini örnekleyerek onun için mantıkta acemi (a novice in logic) yakıştırmasında bulunması kayda değerdir.[4]
Böylece canlı ve cansız dış uyaranların merkezde olduğu deneyimler yerine ortak samimiyetin merkezde olduğu deneyimler yaşanmadıkça ve bu türden deneyimlere referansta bulunan gerçekçi söylemler tedavüle sunulmadıkça bireyin kendini yalnız, dışlanmış ve kimi zaman bencil davranmaya eğilimli bulabileceği saptanabilir. Ayrıca söylem ve tavsiyelerin kişisel hatalara olumsal birer deneyim hakkı tanımak yerine onlara sürekli düzeltmeci yaklaşmaları ve bu düzeltmelerde de sürekli tabii veya sosyal dış uyaranlardan söz etmeleri bireyin kendini varoluşsal zeminde değersiz hissetmesine yol açabilir. Televizyon ve internet alanları gibi sanal ortamlarda zaten bunlar yapılıyorken toplumsallaşmanın daha özel olduğu aile ve meslek grupları arası iletişim gibi deneyimlerde bu idealizmden kaçınmak gerekmektedir. Materyalizmin yayılmasından endişe ediliyorsa Charles Sanders Peirce’in pragmatik, nominalist ve deneyimci felsefesine başvurarak bireysel ve toplumsal analizlerde bulunmakta fayda vardır. Bu yazıyı ülkece dün kaybettiğimiz Mersinli hemşerim Doğan Cüceloğlu’na adamak istiyorum. Çünkü kişisel gelişimde o kimi zaman başka türlü anlaşılmış da olsa pragmatizmin doğru uygulanması için emek vermişti.
KAYNAKLAR
[1] “The Stoics advocated the flattest materialism, which nobody any longer has any need of doing since the new invention of Monism enables a man to be perfectly materialist in substance, and as idealistic as he likes in words. Of course the Stoics could not but be nominalists. They took no stock in inductive reasoning. They held it to be a transparent fallacy.” Charles Sanders Peirce, The Collected Papers of Charles Sanders Peirce; Ed.: John Deely, Cambridge: Harvard University Press, 1994, s. 29, madde 18 (e-kitap).
[2] Peirce, The Collected Papers of Charles Sanders Peirce, s. 3140, madde 613, s. 4088, madde 36, s. 4119, madde 94.
[3] Peirce, The Collected Papers of Charles Sanders Peirce, s. 28-29, madde 18.
[4] Peirce, The Collected Papers of Charles Sanders Peirce, s. 3538, madde 530.