12-16 Şubat 2013 tarihleri arasında, Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin Orlando kentinde “6. Society of Laparoendoscopic Surgeons(SLS)” kongresi yapıldı.
Kırktan fazla ülkeden kadın-doğum, genel cerrahi ve üroloji alanında endoskopik cerrahi ile uğraşan hekimin katıldığı bu kongre iki yılda bir yapılıyor. Bu tip multidisipliner toplantılar ne yazık ki çok azaldı. Hâlbuki hepimiz, birbirimizin uyguladığı çok farklı tekniklerden o kadar çok şey öğreniyoruz ki…
Basit bir örnek vereyim. Genel cerrah arkadaşlar, over kist torsiyonlarını ooferektomi yapmadan nasıl endoskopik olarak tedavi ettiğimizi görünce, hayretler içerisinde kaldılar. Videolarımızı izleyip de mosmor olmuş, nekroza giden overin detorsiyon sonucu nasıl normalleşebileceğini gördüler, pelvik ağrı gibi problemlerde bizlerin yaklaşımını izlediler. Bizler de, onların, ciddi barsak yaralanmaları gibi konularda güncel yaklaşımını öğrendik.
Dünyada SLS ve “New European Surgical Academy(NESA)” dışında bu tip toplantıları düzenleyen pek fazla kuruluş kalmadı. Temennim, ülkemizde de böyle toplantıların organize edilmesidir.
Kongrenin en etkileyici sunumunu ise Yunanlı bir meslektaşımız yaptı. “Ekonomik Kriz Döneminde Minimal İnvaziv Girişimlere Farklı Bir Bakış Açısı” konulu konuşmasında, Atina’da endoskopik cerrahi ünitesinin başkanı olan Dr. Stratoulias sunumunda, giderek hastalarına endoskopik ameliyatlar yapmalarının zorlaştığını, çünkü zor durumdaki devletin hastanelere ödeme yapmadığını, hastanelerin de pahalı endoskopik cerrahi malzemelerini temin etmeye pek yanaşmadığını ifade etti. Bu durumdan hem doktorlar hem de hastalar olumsuz etkilenmişler. Doktorlar yıllarca uğraşıp edindikleri endoskopik cerrahi yeteneklerinin zayıfladığından, hastalarsa açık cerrahiye yönlendirildiklerinden şikâyetçiler. Yunanlı meslektaşımız, kısaca, ülkelerinde “Pay for Outcome” modelinin oluştuğunu, yani, ancak parasını bizzat ödeyen hastanın istediği tedavi opsiyonuna kavuşabileceğini ifade etti. Özel hastanelerin yüksek laparoskopi ücretlerini, doktorların hak edişlerini düşürerek bir şekilde dengelediğini, bunun da ülkedeki doktorları isyan ettirdiğini öğrendik. Hatta meslektaşlarımız avukatlar tutarak hastanelerin bu haksız tutumlarına direnmeye başlamışlar.
Bu sunumun ardından, aynı sorunun pek çok ülkede yaşandığını öğrendik. Hatta ABD’deki endoskopik cerrahlar da benzer sorunlarla boğuştuklarını ifade ettiler.
Bildiğim kadarıyla, ülkemizde gerek devlet gerekse de pek çok özel sağlık sigortası endoskopik cerrahi giderlerinin tamamını ödüyor. Epizyotomi dikecek katgüt bulamadığımız 70’li, 80’li yılları hatırlayacak olursak ve de komşularımızla mukayese edersek durumumuzu, şu anda bir sıkıntımızın olmadığını görürüz.
Ancak, o eski yılları bizzat yaşayan bir hekim olarak, bulduğumuz bu çok pahalı endoskopik enstrümanları tasarruflu kullanmamız gerektiğini, “reusable” malzemelere ağırlık verip, “disposable” malzemenin de mümkün olanlarını yeniden steril etmemiz gerektiğini olası kara günleri de düşünerek hatırlatmak isterim.