Ülkemiz insanları dışarıdan gelenleri oldukça şaşırtıyor. Yabancılar bizim toplumu bir türlü anlayamıyorlar. Onlara göre bizim davranışlarımızda fazla miktarda çifte standart var. Bana göre de öyle. Örnek çok, isterseniz bir kısmından bahsedelim:
Birincisi ve bence en ilginç olanı, bir kapıdan girmek için birbirimize daima öncelik tanırız. Buyurun efendim’. Rica ederim önce siz buyurunuz’. Biraz yaşlı ise istirham ederim mirim’ gibi sözleri bizler söyleriz. Hele yanımızda bir bayan varsa, özellikle ilk geçiş hakkı onlarındır. Ne kadar centilmence bir davranış. Gelin birde trafikteki duruma bir bakalım: Önden buyur etmek ne kelime, kaza yapmayı bile göze alarak önce biz önden geçmeye çalışırız. Ara yoldan ana yola geçenlere asla yol vermeyiz. Bir sonraki ışıkta duracağımızı bile bile lüzumsuz, hatta tehlikeli şekilde şerit değiştiririz. Büyük vasıtalar bu konuda daha da cesurdur. Nasılsa ufak çarpmalarda onlara bir şey olmaz. Kapıdan geçişlerin tersine, trafikte özellikle bayanlara hiç geçiş hakkı tanımayız. Sanki arabanın direksiyonuna geçince trafik canavarı olmaya mecburmuşuz gibi. Hele araba BMW gibi atak bir araba ise, kullanıcıları her koşulda en öne geçmek zorundaymış gibi hareket ediyorlar. Ben şahsen arkamda böyle biri olunca hemen yol veriyorum.
Arabamızla saatte iki yüz kilometreyi aştığımızı böbürlenerek anlatırız. Sonra da trafik kazalarının çokluğundan dem vururuz. Kendimiz alkollü iken araba kullanırız. Başkasını görünce yine biz ayıplarız.
Genellikle bizim millet sabırsız bir millet. Aylarca karınlarında kitle, ya da kanama ile bile bile dolaşırlar. Kanser ön tanısını koyup, ameliyat edelim dersiniz, ertesi gün olsun isterler. Efendim bazı tetkikler yapılması gerek derseniz de dinlemek istemezler. Hele de, zorunlu nedenlerle ameliyatı bir gün erteleyin bakalım, ne gibi inanılmaz olaylarla karşılaşırsınız.
Hasta ziyaretlerine, genellikle ziyaret saatleri dışında gideriz, sonra da ziyaret saati dışında gelenlere tepki gösteririz.
Daire satın alırız, müteahhit aylarca hatta yıllarca bitirmez geciktirir, gıkımız bile çıkmaz. Sabırla bekleriz. Önünde beklediğimiz asansör iki dakika gecikince, ya da bankada bilgisayar sistemi beş dakika geç açılınca, kıyametleri koparırız.
Gerektiğinde işlerimizi gördürmek için torpil ararız, gözümüzü kırpmadan rüşvet veririz. Sonra da memurların rüşvet aldığından yakınır dururuz.
Kapı çalındığında, kapıyı açtırdığımız çocuğumuza annem evde yok’ demesini belletiriz. Sonra da yalan söylenmemesi gerektiğini aşılamaya çalışırız. Çifte standartlı davranışımızla, önce kendi çocuğumuzu şaşırtırız.
Kasaptan et alırken yağsız olmasını isteriz. Ancak marketten peynir alırken yağlı koyun peyniri isteriz. Birinde sağlık, diğerinde lezzet ön plana çıkar. Alışkanlıkları bırakmak gerçekten zor. Ancak sağlıklı yaşamanın da bazı kuralları, bazı olmazsa olmazları var. Sağlığımız bozulduktan sonra önlem almak değil, esas sağlıklı iken önlem almak lazım. Evde yağsız yemeye özen gösteririz, dışarıda ise, o vıcık vıcık yağlı pideleri, dönerleri mideye indiririz.
Hazır yemekten söz açılınca bir başka örnek verelim. Kebapçıda yağlı adana, dürüm, ya da İskender kebaptan birer buçuk porsiyon yeriz. Arkasından da künefeyi lüpletiriz. İçecek diye sorulduğunda diyet kola ısmarlarız.
Bu örnekleri çoğaltmak çok kolay, benim aklıma hemencecik geliverenler bunlar. Çifte standartları bolca bulunan bir milletiz vesselam. Ancak önce kendimize, sonra karşımızdakine saygılı davranmak için mutlaka tek bir standardımız olmalı. Çifte standartlı davranmamalıyız.
Ancak o zaman gelişmiş toplumlar düzeyine ulaşabiliriz.
Saygılarımla.