Sonunda Çin Malları sağlık sistemimize de girdi. Girmek ne kelime, tam anlamıyla hastanelerimizi işgal ettiler, esir aldılar gibi bir şey.
Yıllardır ithal ede geldiğimiz, güvenilir, sağlam, sağlık açısından riskleri minimal olan, bilinen markalar bile Çin’de imal edilmeye başlandı. Bunun yanında adını sanını bilmediğimiz, hiçbir özelliğine güvenemediğimiz ucuz Çin malları da ülkemizde boy gösteriyor.
Aslında başlangıçta ucuz olduklarından idarecilere ve satın alma çalışanlarına oldukça cazip gelmesine hiç şaşırmamak gerekiyor. Düz mantıkla bakıldığında bir işi ucuza kapatmak oldukça kârlı bir iş gibi görünüyor.
Arkadaşlar, maalesef kazın ayağı öyle göründüğü gibi değil. Bundan birkaç yıl önce bizim hastanemize ucuz Çin malı ameliyat iplikleri alındı. Her ameliyatta ufak bir çekmede bile dayanıksız olduklarından koptular, üç yerine beşini kullanmak zorunda kaldık. Postoperatif enfeksiyon oranımız birden arttı. Yara açılması, yeniden cerrahi girişim zorunlulukları doğdu. Şükür alınanlar sonunda bittide bu dertten kurtulduk. “Bildik markalar, hatta güvenilir yerli ipliklerimiz var, neden alınamıyor?” diye dertlenir dururduk. Sonunda nedenini öğrendik. Nedeni ‘yürürlükte olan ihale kanun ve mevzuatları. Ne diyor. En ucuzu hangisiyse onu alacaksın.
Ucuz Çin malı ithal eden firmalar, ihalede yeterli bulunmayıp malzemeleri alınmadığında, hemen kaleme kâğıda sarılıp ihaleye itiraz ediyorlar. Hastane satın alma müdürlüklerince, neden pahalı malzemeyi tercih ettiğinizi belirtmek zorunluluğu, ihale iptalleri gibi pek çok bürokratik işlem yüzünden zaman kaybı oluyor. Bunun yanında ihtiyacı olan hastaların mağduriyeti, geciken girişim ve ameliyatlar da olumsuzlukların üzerine tuz biber ekiyor.
Ben ameliyatlarda yaşadıklarımızı biliyorum. Her malzemenin kalitesini, bizzat kullananlardan sormak lazım. Asistan, hemşire ve teknisyenlere sorduğumuzda öğreniyoruz işin gerçeğini. Geçenlerde bir yakınıma kan transfüzyonu yapılacak, Çin malı set arızalı çıktı, ikincisi açıldı. Sorduğumda hemşire hanım aynı sorunu devamlı yaşadıklarını, bu nedenle setlerin aslında iki misline mal olduğundan dert yandı. Bu olaylar sadece benim fakültemde olmuyor sanırım.
İngilizler “Bizim ucuz mal alacak kadar çok paramız yok” derler. Ne kadar haklılar. Bizde de bazı vecizeler var. “Ucuz etin yahnisi yavan olur” deriz de, ihale kanunu zorluyor diye ya da işimize geldiği için ucuz mallara yöneliriz. Çin’den gelen malların kötüsünün yanında iyisi yok değil, ucuz olan illa da alınacaksa, hiç olmazsa dünya standartlarında kaliteli olanları alınmalı.
Sonuçta olan yine bize oluyor. Alınan ucuz malların çoğunluğu bir kere bile kullanılamadan atılıyor. Bir kısmı zaten defolu diye kullanılmıyor. Paramız havaya gidiyor.
Pahalı da olsa, önce kendi ülkemizde imal edileni tercih etsek, eğer bizde yapılmıyorsa kalitesi bilinen ve denenmiş olanları kullansak olmaz mı. İster resmi hastanelerde, ister özelde, ameliyat olsun, tıbbi ve cerrahi uygulamalarda kullanılan malzemelere, vücudumuza yerleştirilen protezlere çok dikkat etmek lazım.
Evlerimizin en iyi semtlerde, en büyüğünden, en lüks sitede olmasına, arabalarımızın, son model en iyi markalar olmasına nasıl da özen gösteririz. Alırken -yok otomatik vites, cruz kontrol, ABS, ESP, GPS, ısıtmalı koltuk, park sensörü var mı- diye didik didik eder sorarız da, vücudumuza kullanılan malzemeyi bilmediğimiz gibi, merak edip de -”Doktor bey vücuduma hangi malzemeyi kullanıyorsun?” diye sormayız bile. Evlerde seramikler, avizeler İtalyan, beyaz eşya, ankastre malzemeler Alman, vücudumuzda ise en adisinden ucuz Çin malı malzeme. Oh ne ala. Tezatlar ülkesiyiz diyenler, boşuna söylemiyorlar.
Tezatlar ülkesindeyiz vesselam.