OECD Eğitim Direktörü Andreas Sclesicher, Covid-19 sonrası öğrenmeyi şu şekilde betimliyor:
“Eğitim sisteminde daha önce görmezden geldiğimiz şeylerle ilgili çözümler düşünmek zorundayız. Eğitmenler, hiç olmadıkları kadar yaratıcı olmak zorundalar. Öğrenciler öğrenme sorumluluklarını alacak, kendi öğrenmelerini sahiplenecek ve ihtiyaç duydukları destekler için bilgi sahibi olacaklar.”
Covid-19 bize bilmediğimiz sularda yüzmeyi öyle veya böyle tecrübe ettirdi. Online eğitim sandığımız ve aslında pandemi dönemi için “acil uzaktan öğretim – emergency remote teaching” diye tanımlanan yeni bir modele sarıldık. Kendimizi bir haftada bilgisayarlarımızın başında ve boş bir odada ders anlatırken bulduk.
Bilen bilmeyen herkes dijital okuryazarlığını konuşturdu ve dünyada birçok ülkede eğitim durma noktasında iken, fena bir sınav da vermedik ülke olarak. Kimimiz öfledik, pöfledik; azınlık da olsa kimimiz atlı karıncaya binen çocuklar gibi yeni tecrübeleri keyif alarak yaşadık. Sosyal medyada paylaşımlar yaptık “eğitime devam” sloganlarıyla.
Şunu kabul etmeliyiz ki, artık hocaların istediği şeyi anlatıp öğrencilerin de kalabalık sınıflarda hocalarını ilgiyle dinleme devri kapandı. Aslında bu “ilgiyle dinleme” tarafı son on senedir etkinliğini yitirmişti zaten. Öğrenciler videolarla öğrenen ve öğreneceği bilgiyi hangi beceri için kullanacağını sorgulayan, araştırmalarını ansiklopedilerden sabırla karıştırarak değil de bir tuşla arama motorundan yapan formata çoktan dönüşmüşlerdi.
Pandemi ile birlikte “kalabalık sınıflar” tarafı da belirsiz bir süreyle rafa kaldırıldı. Eğitim sistemi ise dünyada uzun zaman önce tümüyle disipline dayalı ve eğitmen merkezli olmak yerine, mezun yeterliliklerine dayalı ve öğrenci merkezli yapıya dönüşmüştü bile.
Diş hekimliği, lisans eğitimi öğrencilerine invaziv ve geri dönüşümü olmayan uygulamalar yaptırarak mesleki beceriler kazandıran eşi benzeri olmayan bir yaklaşım; maalesef Covid-19 en çok da diş hekimliği gibi uygulama eğitimi gerektiren kurumları vurdu.
Pandemi öncesinde öğrencilerimize ölçü alma, diş preparasyonu yapma gibi becerileri kazandırmak için kalabalık simülasyon laboratuvarlarında saatlerce uygulama yapmalarına olanak sağlıyor, kliniklerde de hastalar üzerinde farklı sayıda ve tipte becerileri uzun süre uygulamalarını gözlemliyorduk. Şimdi “eğitmen olarak bile kalabalık klinik ve laboratuvar ortamlarında bulunmaktan tedirgin oluyoruz” demek abartı olmaz sanırım…
Uygulama eğitimlerimizi geçtiğimiz eğitim-öğretim döneminde mücbir sebep diyerek tamamlayamadık ve bu sene de bu şekilde devam edemeyeceğimizi ve devam edersek de insan sağlığını ilgilendiren bir mesleğin nasıl dejenere olacağını tahmin etmek hiç zor değil. İleride bir gün, nitelikli bir eğitim almadan mezun olan bir diş hekiminin koltuğuna oturmak istemiyorsak, vakit kaybetmeden eğitmenler ve özellikle kurum idarecilerinin diş hekimliği eğitimini yeniden düşünmeleri ve kendi eğitim ortamlarına göre acil çözümler üretmeleri gerekiyor. Tabii, kalabalık sınıflar konusunda da en büyük sorumluluk, Yüksek Öğretim Kurulu yetkililerimize düşüyor.
Bazı hocalarımın itirazlarını göze alıp çözüm yaratma çabalarına destek olarak “online eğitim bizim can yeleğimiz olacak” diyorum. Biliyorum, online eğitim sosyal etkileşimden yoksun olduğu için yüzü soğuk ve birçoğumuza da pek yakın gelmiyor.
Ancak geçen hafta katıldığım uzaktan öğretici eğitiminde, pandemi döneminde ne kadar tekdüze eğitim materyali oluşturduğumuzu fark ettim. Oysa ki, öğrencilerimizi eğitime heveslendirmek, eleştirel düşünmelerini geliştirmek için yapacak ne kadar çok şey varmış online eğitimde. Özellikle uygulama dersleri esnasında bazı katılımcı hocalarım öğrenme yönetim sistemindeki işlemlerin bize göre zor ve karmaşık yapısına itiraz ettiler; ancak dersler ilerledikçe hepimiz kendimizi geliştirmek adına katıldığımız bu etkinlikten son derece memnun ayrıldık.
Önümüzdeki dönem hiç kimse için kolay olmayacak. İkinci dalga gelecek mi gelmeyecek mi derken, başta idareciler olmak üzere, eğitmenler, öğrenciler ve veliler için heyecanlı bir eğitim-öğretim dönemi bizi bekliyor.
Bazılarının ağzına şimdi söyleyeceğim cümle pelesenk oldu; ama doğru.
Bundan sonra eğitim de eskisi gibi olmayacak. Çünkü cin şişeden çıktı; artık geri dönmeyecek.
İstesek de istemesek de, online eğitim eğitimin bir parçası artık.
Yüksek Öğretim Kurulu da bu durumu destekliyor. Online derslerin oranını % 40’a kadar yükseltti. “Yüksek Öğretimde Dijital Dönüşüm Projesi” yayınlandı. Dijital okuryazarlık ile dijital çağda yüksek öğretimde öğretme ve öğrenme başlıklarında, dijital dönüşüm sürecinde öğretim elemanlarının rolleri ve sahip olmaları gereken becerileri ile yeni öğrenme yaklaşımları konularının önemini vurguladı.
Teknolojinin etkili entegrasyonu için eğitmenler ve öğrenciler kendilerini dijital okuryazarlık konusunda daha fazla geliştirecekler.
Öğreten merkezli yerine, öğrenen merkezli eğitim daha fazla konuşulacak.
Tek başına disiplin değil, öğrenim çıktılarına dayanan eğitim yaklaşımı benimsenecek.
Eğitimde sağlık koşulları ve enfeksiyon kontrolü daha fazla konuşulacak ve dolayısıyla kalabalık öğrenci kontenjanlarımızın azaltılması daha fazla önem kazanacak.
Eğitim yaşantılarımız ve ülkemizin sağlık politikasını tehlikeye düşürmeyecek sayıda öğrenciyi eğiteceğiz.
Sosyal mesafede eğitim vermeye uygun, güvenli klinik öncesi ve klinik ortamlara ihtiyaç olacak.
Unutulacak bilgi değil, beceri gelişimi için gerekli teorik dersler verilecek.
Öğrenciler okul dışında da eğitim yaşantılarını sürdürecekler. Ödev ve görev uygulamaları ile araştırarak, kanıtlarını eğitmenlerine getirecekler; ancak geçtiğimiz dönemde olduğu gibi eğitmenler öğrencilerini yalnız bırakmayacak, ders kaynaklarını öğrenim seviyesine göre organize edecek ve öğrencileriyle paylaşacaklar.
Online akran eğitimi ve akran değerlendirmeleri, sanal ortamlarda tartışma grupları, performans görevleri ile öğrenciler düşünmeye ve yaratıcılığa teşvik edilecek.
Dijital ortamlarda hakların yönetimi, etik ve dürüstlük daha fazla konuşulacak.
Öğrencilerin kendi öğrenmesini yönetebilme ve zamanı öğrenme için kullanma becerileri gelişecek.
Öğrencilerin senkron ve asenkron olarak ders kayıtlarını ne oranda izledikleri değerlendirilecek ve online eğitimde fırsat eşitliği planlanacak.
Online eğitim sayesinde teorik dersler gün dışındaki saatlere alınabilecek.
Böylece, gün içinde kalabalık sınıflar bölünerek küçük gruplarda sosyal mesafede uygulama eğitimi imkanı artacak.
Öğrenciler “slow dentistry” yaklaşımı ile öğrenim yapacak.
Klinik öncesi ve klinikte kritik olan uygulama becerileri öne çıkarılacak.
Öğrencilerimiz, yardımcı personel eğitimi alan öğrencilerle “dört elle çalışma” yapacak ve bu fırsatla meslekler arası işbirliğini tecrübe edecek ve enfeksiyondan daha iyi korunacaklar.
Teorik ve klinik uygulamalarda entegre eğitim daha fazla konuşulacak.
Online video demonstrasyon kayıtlarıyla uygulama becerileri desteklenecek ve öğrenciler uygulama ortamlarına daha hazır gelecekler. Zira, uygulama derslerimizde az zamanda çok iş başarmak zorunda kalacağız.
Sanal gerçeklik uygulamaları online eğitime de uyarlanacak ve motor beceri gelişimi desteklenecek.
Eğitmenler online vaka çözüm senaryoları için radyograf, fotoğraf ve klinik veri arşivleri oluşturacaklar. Klinik senaryo çeşitliği sunan yazılım programları geliştirilecek.
……..
Gelin, bu krizi diş hekimliği eğitimi için bir fırsata dönüştürelim ve eski usullere kısmen ara verip, kurumlarımızda geçen ve kısıtlı olan eğitim zamanımızı daha etkili değerlendirelim. Kırk yıllık eğitim modellerimize çok alışığız, kendi hocalarımızdan nasıl öğrendiysek öyle öğretmek istiyoruz; ancak on senede yapamayacağımız eğitim reformunu Covid-19 bize birkaç hafta içinde yaşattı. Eğitim zaten dinamik bir süreç değil mi? Zamana ve şartlara uygun olarak yeni ve akılcı çözümler üretmek ve istesek de istemesek de artık değişmek zorundayız.
Neredeyse herkes için bilgi artık bir parmağın ucu kadar yakın. Öğrencilerimize doğru bilgiye ulaşmanın yollarını öğretelim. Boş şişeye su doldurur gibi beceriye dönüşmeyen bilgi yığmaktan uzaklaşalım. Beceri demişken, günümüzde sadece motor beceri ve özellikle de mesleki beceri olması yeterli değil.
Müfredatlarımızı geliştirip güncelleyelim. Etik ve ahlak değerlerine sahip, problem çözen, kritik kararlar verebilen, eleştirel düşünen, kendi kendine öğrenen ve değerlendiren, yaşam boyu öğrenen, takım çalışması yapabilen, iletişim, bilgi yönetimi, girişimcilik, profesyonellik ve liderlik gibi 21. yüzyıl ve üst düzey düşünme becerileri ile donatılmış diş hekimleri yetiştirelim.
Çünkü yeni normalde, yeni eğitim yöntemleri ve ders materyallerini kullanan ve değişikliğe ayak uyduran eğitmen ve idarecilere sahip kurumlar ve bu kurumların öğrencileri kazanacak.
9 yorum
Çok haklısınız hocam, sanal ve artırılmış gerçeklik uygulamalarının tıp mesleklerine integre edilmesi lazım
Sevgili hocam yorumunuz için çok teşekkürler. Bundan sonra daha da önem kazandı be dünyada çok başarılı sonuçları var. Gençler oynayarak ve dijital ortamda daha keyifle öğreniyor. Yakın gelecekte ülkemde de örneklerini ve üretimini görmeyi umut ediyorum.
Cok guzel bir yazi olmus Funda’cigim. Anlayana mukemmel uyarilar var ve gelecegi sen simdiden cizmis ve boyamissin. BRAVO ??????
Hasan hocam yorumunuz beni çok gururlandırdı. Çok teşekkür ederim. Sevgi ve saygı ile…
Emeklerinize sağlık Funda Abla. Diş Hekimliği lisans eğitiminde görevi, heyecanı ve sorumluluğu olan herkesin okuması, anlaması, üzerine düşünmesi ve uygulamaya sokması gereken yazınızı ilgi ile okudum.
Sevgili Yurdanur, güzel yorumun için teşekkürler. Çok mutlu oldum.
Funda Hocam emeğinize sağlık.. Bahsettiğiniz gibi alelacele adapte olduğumuz uzaktan eğitim önümüzdeki yıl için de kaçınılmaz oldu. Bu dönemde inanıyorum ki öğretim üyeleri de yöntemlerine format atacaktır..Mezun olduğum fakülteden bir hocamın eğitime son sürüm devam ediyor olması gurur verici.. Hepimize kolaylıklar diliyorum..
Sevgili Işıl, hepimize kolaylıklar diliyorum nımdan sonraki süreç için ve güzel yorumun için teşekkürler…
Değerli meslektaşım, çok güzel yerinde tespitler olmuş. İçinde bulnduğumuz durumu ve gelecekte olası eğitim stratejileri için düşünülmesi gereken konular. Kaleminize sağlık.