Bilgiyi, bilimi ve bilgeliği düşünce sisteminde toplamış ve bunları toplum yararına uygun zamanda ve uygun mekanda paylaşan ‘Adam gibi adam’ Ali Menteş…
Bir virüsün engellenemez yükselişini bir çınarın engellenemez devrilişiyle bütünleştiren Ali Menteş…
Sevenlerin gönüllerinin derinliklerinden gözlerine akan üzüntünün yaş damlalarına dönüşmesine hiç beklenmedik zaman diliminde kapı açan Ali Menteş…
Rahmetle anılacakların kervanına katıldı.
İşte Ali Menteş’in ‘Yeniversite’ adlı bilim kokan eserinde ‘Çınar’ın tohumu olabilecek bir alıntı:
‘Bilimin bin yıllık bu ilk döneminde bilimsel bilgi üretiminin niteliksel açıklamalar temelinde olması kadar,bilim üretimi yapanların düşünsel açıdan felsefe çizgisinde seyretmeleri de bilimi ister istemez, bilgelikle bağlaştırmıştır. Bu bağlaşma kendini en iyi biçimde, 11. yüzyıla kadar olan dönemde İslam biliminin en önde gelen isimlerinin aynı zamanda en önemli İslam filozofları olmalarında gösterir. Gazzali’nin çabası ile İslam felsefe üretimi sona erdirildiği sıralarda, Nizamiye Medresesi’nin yol göstericiliğinde çalışan çok sayıda medrese bulunmaktadır. Bu medreselerde Müslümanlar ve Araplar dışında, birçok Avrupalı öğrenci de okuyordu. Bu öğrenciler, eğitimini tamamladıkça hem İslam bilim ve felsefesi ile zenginleştirilmiş Aristoteles yorumlarını, hem de bizzat medrese sisteminin kendisini, Güney İtalya ve İspanya yoluyla Avrupa’ya taşımışlardır. İlk Avrupa üniversitelerinin kurgusunda medrese etkisinin görülmesi kaçınılmazdır.
Medrese öğreniminin temel özelliği, bilimin bilgelik zemininde gelişmesini yansıtır. Medresede öğrenim şekli birebirdir. Medrese öğrencileri 16. yüzyıla kadar Molla, daha sonraları ise Müderris sıfatıyla anılır. Ancak zaman içerisinde molla deyimi unutulmuş, bütün zamanlar için müderris sıfatı kullanılır olmuştur. Müderrisin, değişik düzeylerde öğrenciler olan muid, danişmend ya da suhte’ye aktaracağı bilgiler hemen tümüyle bireyseldir ve genel anlamıyla dersin yeterliliği, müderrisin yetkinliği ve bilgelik düzeyi ile eşdeğerdir. Buna işaretini, kimi muidlerin daha yetkin ve bilge yeni hocalar bulunduklarında, eski müderrislerini terk etmelerinde görebiliriz. Medrese öğretiminin şekli de bilgelik kazandırma üzerinedir. Öğrencilere genel konular itibariyle dersler değil, tek tek kitaplar okutulur. Müderris, öğrencilerin bir kitabı yeterince iyi öğrendiğine, yazılı içeriği kadar kavramsal özelliklerine de tümüyle vakıf olduğuna inanmadan bir başka kitaba geçmesine izin vermez. Bu nedenle medrese okuma süresi de medreseden mezuniyet de öğrenciden öğrenciye değişir ve yirmi yıl, hatta daha üzerine kadar çıkabilir. Medrese mezuniyet belgesi olarak ‘icazetname’ denilen bir eğitim onay belgesi verilir ve bu belgeye öğrencinin okumuş olduğu kitaplar ve konular da işlenir. Öğrenciyi yetiştiren müderris, belge altına sadece kendi adını yazmakla kalmaz, kendi hocasının, onun da hocasının vb. adını da yazar. Burada gerçek bir bilgi birikiminin belgelenmesi söz konusu değildir, çünkü çok büyük bir olasılıkla listedeki bütün isimlerin temel bilgi birikimi aynı kök kitaplardandır. Bu uygulama açıkça, mezunun kaç kuşaktır gelişen bir bilgelik birikiminin ürünü olduğunu üçüncü kişilere göstermek içindir.
Daha önceki yüzyıllarda Avrupa’da teokratik kalıplaşma dolayısıyla durağanlaşmış olan bilim üretimi, bu kez İslam ülkelerinde oluşan teokratik kalıplaşma dolayısıyla tıkanmışken tekrar ‘Batı’ya dönünce, getirdiği yeni solukla bir patlamaya yol açar.’
Ailesine, bilim dünyasına ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyoruz.
10
önceki yazı